Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

608 syf.
·
Puan vermedi
·
238 günde okudu
27 Mayıs 1960 askeri darbesi öncesi Türkiye kazanın karıştırılıp güzelce kaynatılma sürecinde içine düştükleri psikolojik gerilimden muzdarip insanların hikayesi. Kenan, hikayemizin başrolü yıllar önce gizli komünist partisine girme suçlamasıyla polis sorgusunda korkup inandığı değerleri yitirmiş, fakat bunu kendine yediremeyip büyük bir bunalıma girmiş eski çevresinden tümüyle kopmuş. Kendine rağmen karısı ve çocuğuyla korunaklı bir yaşam sürdürmeye çalışırken aslında mutsuz, kendisiyle barışık değil. Düşündüğünü bile söyleyemediği bir ortamda adam delirmiş aslında. Adamımız olmak istediği bir türlü olamadığı, yiğit kişiyi Günsel adında genç bir kızda görünce çaresizce ona tutunmak istiyor ve birbirlerine aşık oluyorlar kendi çaplarında. İçinde bulundukları anı bir türlü tam olarak yaşayamayan sürekli kafalarında olayları, iletişimleri tahlil eden bu insanlar beni hayrete düşürdüğünden kitabı zor okudum. Bu insanlar dürüstçe ne hissettiklerini, ne düşündüklerini konuşamıyorlar. Herkes kafasının içine hapsolmuş gibi. Günsel için Kenan eşinden ayrılmak istiyor fakat kendisi için "Ulan ben bu evde mutsuzum, gideyim buradan" demiyor. Çıkış kapısı başka insanlarmış gibi bir dalı tutmadan diğerini bırakamıyor abimiz. Aşk, direniş, devrim günleri arasında böyle hadiseler olurken ne için direnildiğini de hiç anlamadım. Sokağa çıkıp dayak yenince gelen özgürlük neleri götürür acaba, ya da gelir mi? Davalarında yüreği temiz, safça kendini ortaya koyan bu insanlar dönen dolapları durdurmanın yolunu etraflıca düşünmemiş, açıkça kendini feda etmeye gönüllü olmuş gibi geldi bana. Ki zaten toplumumuzda açık yüreklilikle yaşamak imkanı veriyorlar mı adama? İçime yaralar açan bir diğer mevzu da işçiden emekçiden bahsedip duran Kenan Ağabeyimiz kafasındaki adamların Burak söz konusu olunca izinsiz, tatilsiz hayvan gibi çalıştırılıp meydanlarda işçi-emekçi hakkı arıyor olmaları. İronik. Sonu beni üzmedi kitaptaki herkes gerçekten çok kötü ve yozlaşmış. Ne kendilerine ne de bir başkasına saygıları kalmış. Ahlak anlayışları bile inandıkları değerlerle örtüşmüyor. Hayat gibi... (Bir Gün Tek Başına, Vedat Türkali'nin 1974 yılında çıkan ilk romanı. Konusu 27 Mayıs 1960 darbesi öncesini konu alan roman, 1974 Milliyet Yayınları Roman Ödülü ve 1975 Orhan Kemal Roman Armağanı'na layık görüldü.)
Bir Gün Tek Başına
Bir Gün Tek BaşınaVedat Türkali · Cem Yayınevi · 19845,2bin okunma
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.