Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Gaydar Hamzatbekov
Gaydar Rustemoviç Hamzatbekov, Kazakistan’da demiryolu işçisi Rüstem ile Rus karısı Katya’dan doğmuştu. Dedesi Rahman Hamzatbekov Stalingrad’da Anayurt Savaşı’nda ölen milyonlarca yoldaş arasındaydı. Babası Rüstem ise anayurdu kalkındırmak, koskoca Asya kıtasını demir raylarla örmek çabasına ömrünü adayan, inanmış bir Komsomol üyesiydi. Mühendis olan annesi Katya, Ural bölgesinde yine anayurt için çalışırken Vladimir adlı başka bir mühendise âşık olmuş, bunu da kocasına dosdoğru anlatmıştı. Adamın gözlerinin içine bakarak “Kusura bakma yoldaş” demişti, “proletarya ahlakı içinde sana yalan söyleyemem, başka bir erkeğe âşık oldum, bırak beni gideyim.” Ve gitmişti. Yine proletarya ahlakı içinde Rüstem Hamzatbekov’un ona söyleyecek bir şeyi yoktu ama bu ahlak, onun acı çekmesine engel olmuyordu. Adam bir daha evlenmedi, kendisini işine ve çocuklarına verdi. Neyse ki üç kardeşten en büyüğü olan Gaydar, kendini erken kurtardı, babasına yük olmadı. Lise çağına gelince acı kuvveti ve tank gibi vücudu sayesinde güreş takımlarına seçildi, hızla yükseldiği için devlet burslarıyla Moskova Spor Akademisinde okudu. Artık Kazakistan’ı ve aileyi geride bırakmıştı, Moskova’nın parlak sporcularından biriydi. Bir güreş müsabakası dolayısıyla yolu İstanbul’a düşünce bu memleketi çok sevdi. İstanbul hem çok renkli bir şehirdi hem de Kazakça ile aynı kökten gelen Türkçeyi bazı telaffuz farklılıklarıyla kolayca konuşabildiğini fark etmişti. Bu heykel gibi sporcu İstanbul’da epey dost kazanmıştı. Gerçi bu dostların geleceğinde oynayacağı büyük rolü bilmiyordu henüz ama yine de Boğaziçi lokantalarına gitmek, onlarla rakı içip Türkçe konuşmak hoşuna gidiyordu. Ne olduysa, Sovyetler Birliğinde Gorbaçov'u deviren ve devletin dağıldığı darbeden sonra oldu. Moskova kaynıyordu. Manej Meydaninda milyonlarca kişi toplanıyor, tanklar parlamento binasını dövüyordu. Devlet ortadan kalktığı için hiçbir kurumun personeli bulunmuyor, kimse maaş alamıyordu. O günlerde İstanbul'daki dostlarından Gaydar’a bir haber geldi. “Bize demir bul” diyorlardı, ki Gaydar'ın bu konuda hiçbir fikri yoktu. Sora sora Moskova yakınlarındaki demir fabrikalarını öğrendi. Bir gün öğleden sonra, uçsuz bucaksız bahçesine demirlerin yığıldığı ıssız fabrikaya gitti. Sarhoş, gözlerini açmakta zorlanan, sakalı uzamış bir bekçiden başka kimse kalmamıştı ortalıkta. Ama yine de oradan büyük miktarda demir çelik çıkarmak kolay değildi. Komsomol teşkilatında etkili bir yerde olan, uluslararası spor kafilelerinden tanıdığı bir Rus arkadaşıyla konuştu işi. Gerekli düzenlemeleri o arkadaşı yaptı. Milyonlarca ton demir çelik, demiryoluyla sevk edilecekti. Bunun için de fabrika görevlilerinin, demiryollarından bazı kişilerin “görülmesi” ve sevk irsaliyelerinin imzalanması gerekiyordu. Komsomol üyesi arkadaşı hepsini halletti. Ayyaş bekçinin bile payına iki şişe votka düşmüştü. Bu ilk işinden Gaydar’a ve arkadaşına beş milyon dolar kaldı, ki o sırada Moskova'da devlet başkanmın maaşı kırk dolardı. Gaydar Hamzatbekov ilk iş olarak kendisine siyah bir Mercedes 500 aldı, Paris'ten getirttiği terzilere yakası şinşila kürklü palto diktirdi, Gorki Caddesi'ndeki yeni apartmanında, girdiği her yerde başların ona doğru çevrilmesine sebep olan bir mankenle yaşamaya başladı. Bu arada Türkiye'deki dostlarıyla iş yapmaya devam etti. Amiri memuru, müdürü, hademesi, muhasebecisi kalmamış fabrikalardaki malları, gerekli izinleri düzenleyerek Türkiye'ye sevk etti, gemiler dolusu mal gönderdi. Kendisi bile bu işe inanmakta güçlük çekiyordu ama milyon dolarlar kurak vadiye bereket getiren yeşil bir nehir gibi akıyordu. Kazak bozkırlarının çılgın aygırı, zengin olmuştu bile. Ama asıl zenginlik, hayal bile edemeyeceği zenginlik, Yeltsin döneminde geldi. Özelleştirmeler başlamıştı. Yeltsin bu özelleştirmeleri gerçek bir rekabete açsa, Rusya’nın malı mülkü yabancıların eline geçecekti. Bu yüzden sermaye birikimi olmasa bile bazı Rus müteşebbislere verildi bu ihaleler. Moskova’daki çevresi sayesinde Gaydar da bu özelleştirmelerden en büyük payı almadıysa da ortalama bir yer edindi kendine. Büyük özelleştirme ihalelerine girdi. Türkiye’deki ortaklarından bu konuda çok ciddi yatırımlar aldı. Onlar yabancı olarak ihalelere giremedikleri için ön planda Gaydar görünüyor, Türk ortaklarıyla da kendi aralarında özel anlaşmalar yapıyordu. Ne var ki Türk ortaklar ne Rusça biliyorlardı ne de o ülkenin işlerine akıl sır erdirebiliyorlardı. Böylece Gaydar, büyük şirketleri onların parasıyla aldıktan sonra Türk ortaklarına yüz vermemeye, telefonlarına çıkmamaya başladı. Bu arada kendisini iki metrelik eski ordu mensubu korumalarla, zırhlı arabalarla güvenlik çemberi altına almıştı. Artık petrol, doğalgaz şirketlerinde hisseleri, Moskova’da dükkânları, üç ayrı oteli ve daha sayamayacağı kadar çok malı mülkü, işi olmuştu. Annesinin adını taşıyan o manken kızla, Katya’yla dillere destan bir düğünle evlendi; Maldivler'deki halayından döndüklerinde kız hamileydi. Gaydar Hamzatbekov’un, Bereket Holding’le bir otel yatırımına ortak olmasına da yine İstanbul sevgisi yol açtı. Burada yapılacak bir otele ve onun kazancına hiç ihtiyacı yoktu. Ama bu ülkeyle iş yapma, sık sık uçağına atlayıp gelme, Moskova’dan önemli konuklarını burada ağırlama fikri hoşuna gitmişti. Moskova’ya göre güllük gülistanlıktı İstanbul. Zenginler için hiçbir tehlike yoktu. Hatta zengin işadamları ve aileleri Boğaz yollarında yürüyüş bile yapabiliyordu. Moskova’da böyle bir şey yapmak ne mümkündü!
Sayfa 229 - İmparatorun babasına dairKitabı okudu
··
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.