Bir insanda geçmiş geçmemiş ise gelecek de geçmişin taşlarıyla örülüdürHer şey yaşlanır da çocukluk yaşlanmaz ve hayatı kendi içinde yaşayan insanların yaşı biraz daha fazladır.
Bir ayaklık efsanesi okudum kitapta. Ne özendim ne de tiksindim. Biraz kendimi okudum. Biraz kendime en uzak hayatın öyküsünü.
Tutunmak önemlidir bunu hiç savrulmadan, yalpalamadan adım atabilen zihinler kavrayamaz. Tutunma nesnesine sahip olmak bile insanı bir diğer güne hazırlar. Peki ya tutunulan şeylerin anlamsızlığında kaybolan ve kayboldukça dibe çöken, varlığın ve yokluğun çarpışmasında yaralanan aylak adam ne yapacaktır.
Yaralarını anlamayacaklara anlatmanın ne anlamı vardır?
Aylaklar ve yalnızlar varlığının dinamizmini toplumda sıradanlaşmış, otomatlaşmış, kalıplardan sıyrılamamış hatta bir kalıp içinde olduğunun bile farkında olmayan insanlardan alır.
Her davranışında sizin içinizde yaşıyorum ama sizden değilim havası vardır. Peki ya neden onların içindedir. Onların kalıplarından kaçıp bir gün sofralarında bir gün yataklarında bir gün kucaklarında buluverir kendini. Bence arayış ve kurtuluş umudu aylaklığın kusurlu yanıdır.
Anlık bağlar ve hep hazırda onu kesmek için bekleyen makasın varlığı korkaklığın ve hayal kırıklığının alametidir.
İnsan huzuru ve hayal kırıklığını aynı kucakta yaşadığı zaman o kucaktan tiksinmeli mi onu özlemeli mi bilemiyor. Bir yanağında okşanmanın verdiği yumuşaklık diğer yanağında ise aynı elden yediği tokatın acısı... Nereye gitmeli nerde durmalı.
Kurtuluş bir çift mavi gözle gerçekten gelecek mi? Yoksa o mavi göze rastlama ihtimalinin daima taze olması mı?
Bu yazdıklarım Aylak Adamı ilk okuyuşumda bende bıraktığı izlerdi. Belki ikinci okuyuşumda değişenler olur. Belki olmaz. Belki de bir daha okumam.