Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

376 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
Bu Bir Eleştiri Manifestosudur
Bu inceleme, yapacağım en sert dilli ve eleştirel inceleme olabilir, sebepse hakkında okuduğum şahsa hiç ısınamamış olmamdan ibaret. Foucault'yu son 2 yıldır, yüksek lisansımın başından beridir epey duymuştum. Hakkında bu kadar makale okumuşken, kendisini iyice araştırmış, youtube üzerinden bazı röportajlarını ve söyleşilerini izlemiştim (Chomsky ile olanı öneririm). Öncelikle fark ettiğim şey, basit bir cümleyi bile çok karmaşık söylüyor. Hapishanenin Doğuşu kitabındaki ana fikir aslında aşağı yukarı "devletlerin modern zamanın hapishanesi, modernlik öncesindeki durumun çok daha özgür olduğu, gücü eline alan devletlerin bilgiyi ve eline alıp her türlü beyin yıkamaya ve propagandaya gidebildiği" argümanlarıydı. Bunun için bu kadar uzun bir metin yazılması bana ilginç geldi, çok fazla tekrara düşmüş cümle görmüş ve yarım bırakmıştım. Bilmiyorum, belki benim sabırsızlığım ve kalitesiz bir kuram okuyucusu olmamdan ötürü olabilir. 1926-1984 arası yaşamış olan Michel Foucault, Fransız bir.... nedir acaba? Düşünür, kuramcı, sosyolog, antropolog, psikolog... Biyografisine göre hepsi. Ben de hepsinden biraz biraz almış olan bu şahsın, hiçbirine tam olarak uyduğunu düşünemiyorum. Katıldığım argümanları elbette var ama her ama her konuyu "iktidarlar kötüdür, ayaklanmamız lazım, propaganda ile beyin yıkıyorlar ve bizi köleleştiriyorlar, bilgi denen şey sorgulanır hale geldi" gibi argümanlara bağlaması çok sıktı beni. Birkaç argüman üstüne her türlü konunun buraya bağlandığını görmek, bilmiyorum ne kadar "sosyologluk, antropologluk" oluyor gözümde. Bunu biraz "regressive left", yani "gerici solculuk" kavramıyla özdeşleştirdim. Benim sağ veya sol hiçbir eğilimim yok ve herhangi bir akımı kötülemek niyetinde değilim; aslında hepsini ama hepsini belirli ölçülerde kötülemeyi daha çok yeğliyorum. Foucault gibi insanların temel sorunu, kendilerine uzak görünen şeyleri çok rahat övebilmeleri. Foucault, İran Devrimi'ni epey övüyor yazılarında. Oraya 2 kere gidip belirli yetkililerle konuşup Fransa'ya geri dönüyor. Pekala, Foucault neden bu devrimi savundu? Temel sebepler: İran halkı, batının modernizmine karşı bir ayaklanma başlattı. Humeyni taa Fransa'da kaldığı yıllarda, uzaktan devrimi kontrol etti. Bu, Foucault'ya göre inanılmaz övülecek ve hayran kalınacak bir durumdu. İran'da Şah'ın gücü eline almasıyla halkı daha da baskılaması sonucu bu tepki gerekliydi ve her kesimden insan birleşmişti (bu iyi güzel de, sonucunda İslami devrim şart mıydı, çözüm müydü?) Bundan öte bir sebep sunamıyor Foucault. Bu tip insanlara göre azınlıkların ayaklanması her ama her zaman desteklenmeli. Bunu Kuzey İrlanda'ya gittiğimde de görmüştüm. "Protesto duvarı" adında şehir merkezine yakın bir yerde uzuun bir duvar vardı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden sol ağırlıklı "lider"lerin (çoğu hapiste) çizimleri ve sözleri graffiti ile yapılmıştı. Bilin bakalım orada kim vardı? Abdullah Öcalan çizimi. Bunu yapan büyük ölçüde oranın yerli insanıydı, zira adını "Abdulla" şeklinde, eksik yazmışlardı. İşte gerici solun en büyük sorunu bu, "hiçbir zaman her türlü azınlık haklı değildir, isyanın silahlanmayla olması gibi bir yükümlülüğü yoktur", anlayın artık bunu. Foucault'un da kafa yapısının aşağı yukarı buna benzer olduğunu gördüm. Peki devrim sonrası? Foucault Bey devrimini İslami şeriata varacağını kestirememiş. Devrim öncesi ve esnasında yazılar yazan adamcağız, sonrasında birden ortadan kaybolmuş, konuyla ilgili hiçbir yazı yazmamış, kendisine gelen onca eleştiriyi "beni çok eleştiriyorlar" tarzında bir yazıyla geçiştirmiş. Dönemin düşünürleri Sartre, S.De Beauvoir gibi insanlar bu devrimi başından sonuna eleştirmişti, hatırlatayım. Hatta Beauvoir İran'a gitmek üzereyken hastalığı sebebiyle gidememiş, kitaptan öğrendim. Yine de bir bildiri metnini oraya göndermeyi başarmış. Devrim sonrasında kadınlara ve inançsızlara yapılan zulümler malumdur, fakat devrimin savunan şahıslar bu saatten sonra ortada yoklardır artık. Zaten kendileri eşcinseldir (bunu asla ayrımcılık amaçlı söylemiyorum, kendisi bunu övünerek ve bir güç gibi kullanmış). Foucault'nun eşcinselliği, ona bir at gözlüğü kazandırmış nitelikte. Şöyle ki: "Cinselliğin Tarihi" kitabında epey bir erkek övgüsü var ve eşcinsel ilişkiler yüceltilerek anlatılmış. Kitaba göz attım ve bunun emarelerini gördüm, inceleme yeteri kadar uzadığı için tek tek alıntı atmak istemiyorum lakin bakmanızı da öneririm tabii. Kitabın daha öznel yargılardan uzak olmasını dilerdim, tek eleştirim o aslında. Yoksa istediği kadar yüceltsin, bize ne? Lütfen bu eleştirimi homofobi gibi görmeyin, aynısı heteroseksüellik için de yapılsa aynı cümleleri kurardım. Kitap nasıl mı? Çok güzel. Buna değinemedim pek, kusura bakmayın. Kitap adeta bir doktora tezi titizliğinde hazırlanmış. Başta Foucault'un uzun bir tanıtımı, alıntılarla birlikte kitapları ve kafa yapısı verilmiş. Sonrasında uzun bir İran Devrimi anlatımı var, Foucault'nun görüşleri, kendisine gelen eleştiriler ve Foucault'nun bu devrim dışındaki diğer bazı tartışmalarına da değinilmiş. Gerçekten tavsiye ederim. Kitabı canım, bu şekilde bir kafa yapısına girmenizi değil. İyi günler.
Foucault ve İran Devrimi
Foucault ve İran DevrimiJanet Afary · Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi · 20159 okunma
··
192 görüntüleme
Fatih Taş okurunun profil resmi
İncelemeni çok beğendim Batu. Özellikle gerici sol hakkında yazdıkların dikkate değer. Bir şekilde, belli bir kesim tarafından kutsal ve dokunulamaz ilan edilmiş her kişinin, ideolojinin ve olayın deşilmesi gerektiğine inanırım. Eleştirilerin çok yerinde, eline sağlık.
Batu okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Fatih, yorumların benim için değerli. :) Okuduğun için teşekkür ediyorum.
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.