Gönderi

Foucault ilginç bir yaklaşımla Cervantes'in Don Kişot adlı Meşhur romanım Rönesans epistemesi ile klasik epistemenin Sınırında daha doğrusu Rönesans epistemesinden klasik epistemeye bir geçiş romanı olarak ele alır: “ Don Kişot benzerliğin önünde mola veren bir hacıdır. Katettiği bütün yol bir benzerlik arayışıdır. En küçük kıyaslar, yeniden konuşmaya başlamaları için uyandırılmaları gereken baygın düşmüş işaretler olarak talep edilmelidir. Don Kişot Rönesans dünyasının negatifini temsil etmektedir. Benzerlikler ve işaretler eski anlaşmaları bozmuşlardır. Benzerlikler yanıltmakta hayal görmeye ve hezeyana dönmektedirler. İşaretlerin altındaki gizli benzerlikleri keşfederek dünyanın şifresinin çözümlenmesine imkan veren büyü, artık kıyasların sebep olduğu hayal kırıklığı yaratmakta hezeyandan başka bir işe yaramamaktadır. Benzerlik burada akıl bozukluğu olarak kabul edilen bir çağa girmektedir. Donkişot ise her yerde yalnızca benzerlikler ve benzerliğin işaretlerini görmektedir. Onun için bütün işaretler birbirine benzemektedir. Bütün benzerlikler işaret değerine sahip olmaktadır.”157 Foucault'nun sözünü ettiği Rönesans epistemesinin semantik dokularının bizim klasik şiirimizin dünyasında da hükmünü sürdüğünü görmek kolaydır. Klasik şiirimiz baştan sona benzerlik, rekabet, kıyas ve sempati üzerine kuruludur. İnsana ait bütün bedeni özellikler tabiat ve gökyüzü ile benzerlik içerisindedir. Yüzümüz güneştir, gözümüz yıl dızdır, dudağımız goncadır vs. İnsan bedeni güzellik bakımından tabiatla hep rekabet içerisindedir. Ay güzellikte sevgili ile rekabet ettiği için lekelidir. Gül güzellik açısından sevgili ile rekabet edemez. İnsan bedeni ile gökyüzü arasında da oransal ilişkiler kurulur.
Sayfa 102Kitabı okudu
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.