Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Batı müziği senfonik anlamda orkestra kökenli olduğu için her zaman ona tempo bağlamında bestenin sahip olduğu ethos’u (kimliğini) ve pathos’u (taşıdığı ruh hâli) harmonia içinde birlikte verecek bir şefe muhtaçtır.. başka bir deyişle, Batı klasik müziğinde orkestra, bizatihi şefin meta-enstrümanıdır; dolayısıyla da şef gerçek bir Marstro ise orkestrayı yönetmez; onu bir ‘üst’ müzik aletine dönüştürerek bizatihi çalar (benim aklıma bu bağlamda Herbert Von Karajan ve Zubin Mehta gelir, örneğin) buna mukabil Türk müziğinde şef yoktur; çünkü çok sesli senfonik müzikte olduğu gibi beste majör ya da minör kalıplardan biri esas alınarak polifonik armoni akorlarından gelişi güzel derlenmez; makamın gerektirdiği ‘seyir’ ve ‘usûl’ esasında başlı başına bir ‘ahenk’ olarak ‘doğar’.. aynı şekilde Türk müziğinde orkestra doğal olarak mevcut değildir; çünkü zaten şef her şeyden önce mûsîkînin içinde kudüm (veya bendir) olarak ‘usûl’ esasında bizatihi mevcuttur ve bestenin makamı da eserin halet-i ruhîyesini ‘seyir ve ‘usul’ itibariyle birlikte haizdir.. bu nedenle bizde örneğin Nevzat Atlığ bir şef olarak korosuna eşlik eden saz heyetinden ‘kudüm’ ve ‘bendir’i kaldırmak sûretiyle esasen anlamsız jestlerle kelimenin ironik anlamıyla ‘idare’ edişinde aslında tümüyle bir ‘şef’ olarak kendi varlığını gerekçelendirmek istemiştir ve sonuç; bizdeki pek çok şey gibi ne Batı ne de Doğu olmayan, ‘oxymoron’, şahıs keyfiyetine tâbi olduğu için de kendi içinde hiç bir gelenek oluşturması mümkün ve sürdürülebilir olmayan bir “Devlet Klasik Türk Müziği Korosu”dur.. keşke derim bazen, Japonlar kadar hassas çıksaydık da bu iki müzik evrenini birbirine hiç karıştırmasaydık; çünkü Türk Beşleri gibi de çok değerli, halk ezgilerinden esinini alan modern bir Batı müziği geleneğine de sahiptik. s. 255
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.