Yine Dostoyevski ve yine muhteşem bir eser...
Kitabın diğer incelemelerine göz atarken çoğu kişinin konuyu yeşilçam filmlerine ve günümüzün kısa vadeli aşk anlayışına benzettiğini gördüm.
Herkesin fikirlerine fazlasıyla saygı duyuyorum, ama bu kitapta anlatılmak istenilen olayların, verilen mesajların, sıradanlaşmış benzetmelerden daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Bunun bilincine varmak içinde galiba eserle duygusal bağ kurmak gerekiyor.
Dört geceye adeta bir ömür sığdıran Dostoyevski'yi okurken eserle aramda duygusal bir bağ oluştu.
Kahramanımızın yalnızlığı ve yaşadıkları bana benziyordu; "işte şimdi hayatımın kızını buldum derken" onu kaybetmenin ne demek olduğunu anlayabiliyorum.
Bende aynı duyguları yaşadım sadece şartlar farklıydı ve kahramanımız gibi hislerimi söyleyemedim.
Hissedilen duyguyu ve geride kalan kocaman enkazı tarif etmeye kelimeler yetmez.
Ama bu incelememde tüm cesaretimi toparlayıp itiraf edeceğim; 7 yıl önce sosyal medyada tesadüfen gelen bir istek üzerine tanıştık... Ardından görüştük.
İlk zamanlar aramızda bir dostluk havası vardı ardından gelişen olaylar ona aşık olmama sebep oldu.
Yine bir gün buluşma esnasında hava çok soğuktu ve üşüdüğünü söylediğinde ellerini, ellerimin arasına ısıtmak için almıştım... ben o gün, ilk kez onun ellerini tutmuştum ve galiba hayatımda ilk defa hava soğuk olduğu için bu kadar mutlu olmuştum.
Buluşmalar sıklaşmış, telefon görüşmeleri saatlerce uzamış ve kalbim onun sayesinde umutla atmaya başlamıştı... o bana hep hayatını, çevresindekilerle yaşadıklarını ve sevgilisi ile arasında geçen olayları anlatırdı.
Ben onu her zaman büyük bir sevgi ile dinlerdim ama itiraf edeyim çoğu şeyi birlikte yaşayamadığımız için kalbimde sızlardı.
Ben ona karşı çok güzel duygular besledim ama hastalığımdan dolayı hak ettiği hayatı yaşatamayacağımı düşündüğüm için ona aşık olduğumu hiçbir zaman söyleyemedim.
Hayatımda hastalığımdan ilk ve son kez o zaman utanmıştım...
O artık evlendi ve bir çocuğu var.
Gözleri hala çok güzel, saçları eskisi gibi uzun değil... evlendikten sonra beyninde tümör oluştu zorlu günler geçiriyor, elimden geldiğince yanında olmaya çalışıyorum ve o aşık olduğumu hala bilmiyor.
Yaşadığım acının tarifini sizlere veremem ama en azından içimde beni kemiren ve bir türlü söyleyemediğim sırrımı, size söylediğim için bir nebze rahatlayacağımı düşünüyorum.
Bazı kişilerin inanmayacağı veya demogoji yapma diyebileceğini bilsemde, hayatın herkese eşit davranmadığını ve herkesin benimkine benzer yaşanmışlıkları olabileceğini hatırlatmak isterim.
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim, eğer sıktıysam lütfen kusuruma bakmayın.
Kitaptanda kısaca bahsetmek gerekirse;
Hayalperest kahramanımız 20'li yaşlarda yalnız ve hüzünlü bir kişilik olarak St. Petersburg sokaklarında gecenin bir vakti dolanırken karşısına Nastenka çıkıyor.
Nastenka gecenin o saatinde köprü de bir başına ağlarken kahramanımızın ona doğru yöneldiğini gördüğü an korkar ve gözyaşlarını silip oradan hızla ayrılmaya karar verir.
Kahramanımızın içinde garip bir his oluşur ve onu takip etmeye başlar.
Biraz ilerledikten sonra yabancı bir erkek tarafından rahatsız edileceğini fark eden kahramanımız, Nastenka'nın yanına giderek bir anda koluna girer ve onu yabancıdan korur.
O andan itibaren bu ikili arasında gelişen diyalog, dostluğa dönüşür ve diğer üç gece bu diyaloglar şekillenerek, tek taraflı aşka dönüşür.
Kitap kesinlikle film tadında akıcı ilerliyor, aktarılan psikolojik olaylar taş kalpli bir insanı bile etkileyeceğini, ayrıca içinde çeşitli mesajlarında verildiğini düşünüyorum.
Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.