Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

325 syf.
8/10 puan verdi
·
30 saatte okudu
Kitap Dünyam
Kitap Dünyam
Mart ayı okuma etkinliği <<*Bir şeye körü körüne sahip olma arzusu insana acı getirir. *Sahip olduğunda bu kez kaybetme korkusu acı verir. *Kaybettiğinde ise kaybı acı verir. *Yani insan fani olana bağlı olduğu müddetçe eline geçen yalnızca acı, elem ve ızdıraptır.>> İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya’da büyük bir işgücü açığı patlak verdi. Çözümü yabancı ülkelerden işçi ithal etmekte buldu ve 1955 yılında ilk yabancı işçi alımına başladı. O yıllar da sadece üç ülkeden işçi kabul eden ülkeye gelen işçiler yeterli gelmedi ve başka ülkelerden de işçi almaya karar verdi. Türkiye’de de aynı yıllarda büyük bir işsizlik hakimdi. Türk yetkililer bu nedenle Almanya’ya ülkemizden de işçi alınması yönünde girişimlerde bulundu. 1961 yılında Almanya, ülkemizden de işçi almaya karar verdi. Kasım 1961’de ilk olarak sadece 55 kişi Almanya’ya ulaştı. Aynı yıl 400 maden işçisi daha başvuruda bulundu ve bunlarda işçi olarak Almanya’ya kabul edildi. Yıllar içinde sayı oldukça katlandı ve ülke de büyük bir Türk işçi sayısı oluştu. Türk nüfus çoğalınca Alman hükümetine baskılar başladı ve eşlerinin de Almanya’ya alınmasını istediler. 1973’te aile birleşimi kabul edildi ama artık Almanya işçi alımını durdurdu. Bu iki tarih süresince (1961-1973) Türkiye’den Almanya’ya göç için üç milyona yakın kişi işçi olmak için başvuruda bulundu. Bu sayıdan yalnızca 870 bin civarı kabul edildi. Bir süre sonra işler tersine döndü ve bu defa Almanya’da yabancı işçi fazlalığı oluşmaya ve kendi vatandaşı işsiz kalmaya başladı. Bunun üzerine Alman yetkililer yabancı işleri ülkelerine geri dönmeleri için ikna etmeye, teşvik edici şeyler yapmaya başladı. Bunların içinde çocuk başına 500 mark ödeme ya da bazı koşullar sağlanırsa 10.500 mark ödeme vaat edildi. Bunun üzerine 82-85 yılları arasında 300binden fazla Türk işçi memleketine geri döndü. Kalan işçilerinde kendilerini oralı ve yerleşik sanmamaları ve bunu hatırlamaları adına “konuk işçi” adı konuldu. Eskişehir’in Ballıhisar köyünde büyüyen Bayram, annesiz ve babasızdır. Amcası tarafından büyütülmüştür. Yoksulluk ve sefalet ülkede herkesin kaderi iken Bayram bunların yanı sıra bir de; sürekli hor görülme ve aşağılanma duygusunu da ekler. Saygınlık ve sevilmek onun hayatında hep bir eksiklik olarak kendisini gösterecektir... Bir gün Kırat’ın partisinden, altlarında arabaları olan bazı insanlar köylerine gelir. Bayram’ı hor gören, aşağılayan herkes, ayrıca mahallenin muhtarından köyün en yaşlısına, en saygınına, çoluk çocuk herkes bu arabalı insanlara müthiş bir saygı gösterisinde bulunurlar. Arabalarının etrafında fır dönerler. Saygınlık kazanmak için bir araba sahibi olmak gerektiğini düşünen Bayram, artık tüm hayatını bir araba sahibi olabilmek için kurar. Bunun için yanıp tutuşur. Askerliğini bitirdikten sonra Ankara’ya çalışmaya gider. Para biriktirip arabayı alacaktır Bayram. Bununla birlikte saygınlığını da… Ancak onca çalışmaya rağmen bir türlü istediği parayı biriktiremez. Eline geçen üç beş kuruşu da bazı sebeplerden dolayı kaybeder. Aynı parayı tekrar kazanabilmesi için hem yıllarını harcaması hem de yine çok çalışması gerekmektedir. Çalıştığı tamirci dükkanında ne kadar kazanabilirse artık. Hayalini kurduğu arabayı alabilmek için köyünden çok uzaklarda, bu yabancı şehirde, yavuklusundan uzakta, hem hasret hem keder yüklüdür Bayram. Hayallerine ulaşamamanın kederi, yavuklusuna kavuşamamanın kederi. Evet bir de sevdiği vardır Bayram’ın. Gerçi Kezban’a onu ne kadar sevdiğini hiç göstermemiştir. Yoksulluk ve sevgi karın doyurmaz, karşısındakine ceket iliklettirmezdi çünkü. Bayram istediği sevgiden çok, ilgi, kıskanılmak ve saygı görmektir asıl… Bayram saygınlık göstergesi arabasını nasıl alacağını kara kara düşünürken bir gün bir mucize olur. Almanya, Türkiye’den işçi alacaktır. Bayram’dan çok geç öğrenmiştir bunu ama olsun kendisi de başvuracaktır. Ne yapıp edip Almanya’ya işçi olarak gitme hakkını kazanır. Geride amcasını, köyünü, arkadaşlarını ve gözyaşlı Kezban’ı bırakarak Almanya yolunu tutar. Almanya’da bir otomobil fabrikasında işe girer ve yemeden içmeden para biriktirir Bayram. Üç yılın sonunda 1975 yılında, son model olamasa da bir önceki model bal rengi bir Mercedes alır kendisine. Tabii hemen ülkesine, köyüne gitmek ve adını Balkız koyduğu otomobiliyle hava atmak ister. Bir aylık bir izinle soluğu Türkiye yolunda alır. Türkiye sınır kapısına geldiğinde arabasıyla fiyaka basacağını sanan Bayram beklediği ilgiyi göremez. Üstelik sıradan bir kamyon şoförüyle aynı muameleyi görmek hayli zoruna gider. Hele hele altın gibi olan Balkız’ına memurun sidik rengi araba demesi çok üzülmesine sebep olur. Ancak köyüne ulaştığını hayal ederek yoluna devam eder. Köy meydanından Balkızı ile o müthiş kornasını çala çala, teypte Fikrimin İnce Gülü çalarken, bir kolunu arabanın camından sarkıtmış, üzerinde takım elbisesi ile gıcır gıcır parlayan arabası ve gözlükleriyle geçtiğini hayal eder. Köylü çocukların arabanın etrafında merakla koşuşturduklarını, köy halkının bu fiyakalı arabadaki de kim dediklerini, köy kızlarının evlerinin önüne camlarına çıktıklarını hayal eder. Hele arabadan bir iniş sahnesi vardır ki Bayram’ın bütün köy halkı Sidikli Bayram’a bak sen diye hayretler içinde kalacaktır. Hele Kezban, hele Kezban. Balkız’ı ile gördüğünde Bayram’ı, onu buralarda bırakıp gitmiş olduğunu unutacak, hiçbir şey olmamış gibi bağrına basaktır Bayram’ı. Tez isteyecek ailesinden sonra da Balkız’a bindirip Alamanya’ya götürecektir Kezban’ı...İşte sınır kapısından geçerken bu hayallerle yanıp tutuşur Bayram.. Balkızı ile kimi zaman sohbet ederek kimi zaman kendi iç sesiyle konuşarak köyünün yolunu tutar. Peki Bayram tüm bu hayallerine kavuşabilecek mi? Adalet Ağaoğlu’nun 1976 yılında yayınlanan Fikrimin İnce Gülü adlı romanı, Bayram’ın Kapıkule Sınır Kapısı’ndan, Eskişehir Ballıhisar köyüne varana kadar ki yedi saatlik sürecini işler. Bayram’ın yol boyunca içsesini, düşüncelerini ve başına gelenleri okuruz. Adını Kezban’ın Bayram’a yıllar önce hediye ettiği bir plaktan alır. Eserde hem yazarın sesi, hem kahramanın hem de diğer kahramanların iç sesleri yer alır. Türkiye’nin ilk “yol roman”dır. Eser ayrıca yayınlandıktan dört yıl sonra, 1980 darbesinde yasaklı kitaplar listesine alınmış, iki yıl süren dava neticesinde aklanmıştır. Eserin İlyas Salman’ın başrolde oynadığı, Sarı Mercedes adlı bir filmi de çekilmiştir. Film bazı sebeplerden ve aksaklıklardan ötürü beş yılda çekilebilmiştir. Çeşitli ödül törenlerinden çeşitli dallarda altı ödül almıştır.
Fikrimin İnce Gülü
Fikrimin İnce GülüAdalet Ağaoğlu · Remzi Kitabevi · 19771,950 okunma
·
93 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.