İşin gerçeği şu ki
Ben, konu 'dopdolu şeyler' olunca çok gevezeyimdir aslında.
Anlatırım uzun uzun...
Hiç yorulmam; beni, bilen bilir.
Şiir, Deneme, Roman...benim işimdir.
Şiiri, okumaktan ziyâde yazmayı sevdim; bu yüzden de benim için 'şiirde uyak' ne göze ne kulağa hitap eder;
Şiiri en çok seven yanıma,
'kaleme uyan elim'e uyar,
Bende en çok, kâfiye...
...
Denemeyi de şiir gibi ,
Okumaktansa yazmakta buldum;
Düşünceler üstüne düşünüp düşünüp
Kendimden öteye geçip gitmeyi,
Denemenin denemesinde durup düşünmeyi,
Yaza yaza zamânın sonuna gelmeyi,
Ben...,
Denemeden-Romana geçince
Öğrendim...
Lâkin şu ara bakıyorum da insanlara,
Insanların yazdıklarına...
Bu kurulâf kalabalığı,
Tasco'yu hatırlattı bana!
(Tasco'yu, Michelle de Montaigne'nin Denemeler'inde okumuştum ilk...
O ara 17 yaşımda idim...)
Aynen şunu demişti Tasco:
" ...Ve susmada bile sözler, yalvarmalar vardır. "
Bu sözü, siyah mürekkepli kalemimle gri tişörtümün arkasına yazmıştım...
O ara, sadece 17 yaşımdaydım.