Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

EŞİT VE ÖZGÜR BİR HAYAT İSTİYORUZ!
KADINLAR KAZANACAK, EMEK KAZANACAK! "New York’ta bir tekstil fabrikasında yanarak hayatını kaybeden işçi kadınların ardından bugün, 164 yıl sonra da dünyanın her yerinde, ayrımcılığa, şiddete, eşitsizliğe, sömürüye, baskılara karşı verdiğimiz; eşitlik, özgürlük, emek, hak, adalet, barış, laiklik mücadelesi ve dayanışma için sesimizi, isyanımızı birleştirme ve büyütme hikayemizi yazmaya devam ediyoruz. Bugün benzer taleplerle tekstil fabrikasında hakları için direnen kadınların izinden gidenler olarak; onları saygı ve şükranla anıyoruz. 8 Mart, dünyanın neresinde olursa olsun kadınlara uygulanan sömürüye, ayrımcılığa,  baskıya karşı yürütülen, kadın haklarının kazanılmasında verilen direnişin simgeleştiği bir mücadele günüdür. Eşitsizliğin, sınırsız tüketimin, sömürünün, yoksulluğun sistemleştiği vahşi kapitalizmin, kadın ile kurduğu  "ucuz emek - kutsanmış annelik" ilişkisinin sistemleştirilerek tüm dünyada yeni kölelik koşullarını dayattığı bu dönemde, kadının varoluş mücadelesi çok daha anlamlı bir hale gelmiştir. Kadınlar, çalışma ve toplumsal yaşamda, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile karşı karşıya kalmaktadır. Herhangi bir sosyal güvencesi olmadan kayıt dışı olarak çalıştırılan kadınlar "ucuz emek gücü" olarak görülmekte, "eşit değerde işe eşit ücret"ten yoksun bırakılmaktadırlar. Covid 19 pandemisiyle birlikte kapitalizmin yarattığı sorunlar derinleşmiş, pandemi kadına yönelik ekonomik, psikolojik, fiziksel, cinsel şiddeti; kadın bedeni, emeği üzerindeki sömürü ve baskıyı arttıran bir politikanın fırsatı haline getirilmiştir. Çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımının sadece kadına özgü bir sorumluluk gibi görülüp kadının sırtına yüklenerek, bakımın kamusal bir hizmet olarak sunulmaması, sosyal destek politikalarının geliştirilmemesi, metalaştırılan hizmetlerin fiyatlarının çok yüksek olması nedeniyle, kadınlar istihdamdan kopmakta ya da hiç istihdam alanına girememektedir. Bakım maliyetlerinden kaçınmanın yolu haline getirilen bu uygulamalar, kadının hane içi emeğini görünmez kılmaya, değersizleştirmeye devam ederken, emeğinin görünür ve değerli olması için gerekli ekonomik düzenlemeler yapılmamaktadır. Bunun sonucunda kadınlar, kamusal alandan, sosyal yaşamdan, üretimden uzaklaşmak zorunda kalmaktadır. Nüfus politikaları, ataerkil kapitalist sistemin ihtiyaçlarına uygun biçimde, kadın bedenleri üzerinden, kadın cinselliği ve doğurganlığı denetlenerek sürdürülmektedir. Ülkemizde özellikle son yıllarda, kadınların toplum içindeki ekonomik, kültürel ve sosyal etkinliği, siyasi iktidarın bilinçli politikalarıyla sürekli azaltılmaktadır. Kadınlar, muhafazakar–feodal kültürün baskısı ile evine kapanmaya zorlanmaktadır. Kadınların istihdam ve sosyal yaşama katılım oranlarında, son yıllarda görülen düşüş, bunun en açık göstergesidir. Kadına yönelik şiddet de yaşamın tüm alanlarında yaygın olarak sürmektedir. Her gün, en az 4 kadın katledilmektedir. Kadınlar, en yakınlarındaki erkekler tarafından fiziksel, psikolojik, cinsel şiddete uğramakta, intihar denilerek, son derece şüpheli ölümlerle yaşamları çalınmaktadır. Cezasızlık, korumasızlık ve hukuksuzluk nedeniyle kadına yönelen şiddet konusundaki istatistikler, dünya genelindeki bir insan hakları felaketini ortaya koymaktadır. Buna karşın, yaşamlarını korumak için öz savunmasını kullanan kadınlar ise, serbest bırakılmak yerine, ağırlaştırılmış cezalarla cezaevlerinde yaşamaya mahkûm edilmektedir. Kadınların insanlık dışı yöntemlerle, vahşice, toplumun, devletin gözü önünde öldürülmesi ve kadına yönelik şiddetin faillerinin, eril yargı ile “tahrik” adı altında indirimlerle serbest bırakılması, şiddeti ve kadın cinayetlerini körüklemektedir. Kadını kontrol altına almayı hedefleyen, kamusal alandan uzaklaştıran sistem; üniversitelerde, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesini, toplumsal değerlerimize ve kabullerimize uygun olmadığı gerekçesiyle durduran, Türkiye’nin imzalamış olduğu CEDAW-Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesine; Kadına Karşı Şiddetin ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin İstanbul Sözleşmesine karşı olan anlayışla, kadına yönelik şiddet kışkırtılmaktadır. Biliyoruz ki eşitlikçi yönetim biçimleri işlevsel kılınmadan ne kadın ne de toplum şiddetten kurtulacaktır. Bu nedenle, ülkemizde kadını eşit ve özgür birey olarak gören yasal dönüşümler ve uygulamaların bir an önce başlatılması, eşitlikçi, demokratik, laik, yönetim biçimlerinin hayata geçmesi, kadın bedeni üzerindeki tüm söz ve karar haklarının kadına ait olduğunun kabul edilmesi ve  siyasi iktidarların, kadının bedeninden elini çekmesi gerekmektedir. Kadınların eşit ve özgür olduğu, sömürünün baskının ortadan kaldırıldığı bir gelecek için, Hayatlarımıza sahip çıkmak için, Savaş ve işgal politikalarına geçit vermemek için, Demokrasi ve barış için, Emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz bizimdir demek için, Doğamıza ve yaşam alanlarımıza sahip çıkmak için, Emeğimizi ve hayatı örgütlemek için, Tüm kadınları, gökkuşağı gibi tüm renklerimizle bir arada olmaya, haklarımıza ve yaşamlarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz. Evde, işte, okulda, tarlada, fabrikada, atölyelerde, emeği ve hakları için mücadele eden tüm kadınların 8 Mart mücadele gününü kutluyoruz. SÖYLECEK SÖZÜMÜZ, DEĞİŞTİRECEK GÜCÜMÜZ VAR! YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI" ORDU KADIN PLATFORMU
··
98 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.