Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

632 syf.
10/10 puan verdi
ah raskolnikov ah iki gözüm rodion romanovic raskolnikov.. 19. yüzyıl dünya klasiklerinden dünyaca ünlü rus yazar fyodor mihailoviç dostoyevski‘nin unutulmaz eseri. türkiye iş bankası kultür yayınları basımında 687 sayfadan oluşan uzun soluklu ve ilk sayfasından son sayfasına kadar okuyucuyu içerisine alan, adeta hapseden eşsiz bir kitap. öyle ki romanda yoldan geçen herhangi bir karakterin bile hislerini size tattırabilen inanılmaz geniş ve sıkmayan betimlemeler, aynı zamanda da detaylı bir karakter havuzu var. genel hatlarıyla kitabın konusunu ele alırsak; rusya saint petersburg‘da oldukça sefalet çeken yalnız bir üniversite öğrencisinin başından geçenleri konu alıyor. isminden de anlayacağınız gibi ana karakterimiz raskolnikov bir suç işliyor ve bu suçun sebepleri, sonuçları ve vicdani mahkemesi konu ediliyor. dönemin rusya’sı çok yalın bir şekilde anlatılıyor. o dönemde sadece rusya’da değil tüm avrupa’da soylu ve diğerleri olarak ikiye ayrılan insan sınıflandırmasını çok net görüyoruz. kaldı ki sıradan bir insanın ne kadar değersiz ve sefalet içinde yaşadığı çarpıcı bir şekilde işlenirken bunun başını elbette raskolnikov çekiyor. tabi bu durumun aksine o dönemlerde bir üniversite öğrencisinin hatırı sayılır bir imajı ağırlığı da bulunuyordu. rodya(raskolnikov) kendisini takdim ederken sık sık üniversite öğrencisi olarak belirtir ve saygınlık görürdü. tabi buna ek olarak daha çok ”eski üniversite öğrencisi” hitabını kullanırdı. zira maddi olanaksızlık ve iliklerine kadar işlemiş yoksulluk onun öğrenimini yarıda kesmek zorunda bırakmıştı. bahsi geçen tüm anlatımlar kitabın çok başlarında yer almakla beraber herhangi bir spoiler niteliği yoktur. ileride kitapla ilgili bolca detay vereceğim için onun öncesinde spoiler uyarısında bulunacağım. bu arada çeviri konusundan da bahsetmek istersek dünya klasiklerinin en bilinen kitabı olmasından dolayı çok fazla yayın evinden basımı mevcut. zira ismi lazım değil başka bir yayın evinden daha bu kitaba sahiptim ki bu hali sadece 400 sayfaydı. iş bankası yayınları ile arasında 200 küsür sayfa fark var. tabi okumadan daha güvenilir olan mazlum beyhan çevirisini edindim. içeriğe dönmek istersek; o kadar çok olay ve çıkarım var ki en basitinden içerisinde çok sarsıcı ölüm haberleri, tutkulu aşk hikayeleri, sistem eleştirileri, komün oluşumları, nihilizm, yoksulluk gibi onlarca konu var da var.. çok net söyleyebilirim ki bu saydıklarımın her birinden birer kitap çıkardı. işte olayları o kadar detaylı ve sürükleyici işliyor. aile ilişkilerinin de çok sıcak olması özellikle biz türklerin kitabın içine girmesinde yardımcı oluyor. aynı şekilde rus edebiyatı türk yazarları oldukça etkilemiştir. 19. yüzyıl rus edebiyatını düşünün bir dosteyevski çıkıyor bir lev nikolayeviç tolstoybir ivan sergeyeviç turgenyevçıkıyor ve bunların hepsi aynı dönemde çıkıyorlar. gerçekten büyük hazine. edebiyatın altın çağı.. şimdi tamam da efendim nedir bu suç ve ceza? ne işlemiş de yanlış ceza mı almış n olmuş? dediğini duyar gibiyim. ona da şöyle açıklık getirip kitabın içinden detaylar vermeye başlayacağım; kitapta bir insanın bir suçu nasıl kendi zihninde meşrulaştırdığını ve onu iyi bir emel adına ve hatta insanlık adına yaptığına ikna ediyor. ceza kısmında ise kendi içerisinde verdiği mücadeleyi işliyor. pişmanlık mı? suçluluk mu? teslim olmalı mı? kaçmalı mı? bakın bu şekilde onlarca soru işareti var. insanın cezayı sadece hapishanelerde ya da sürgünlerde çekmeyeceğini kanıtlıyor. asıl ıstırabın zihin hapishanesinde olduğunu ve insanı nasıl da hasta edeceğini gözler önüne seriyor. ben şahsen kitap okurken altını çizmeyi ve yıllar sonra o çizdiğim yerleri tekrar okuyup kitabı hatırlamayı sevenlerden olduğum için; çizdiğim yerlerden ve etkileyici diğer yerlerden kesitler vereceğim. zaten kitap elimde gördükçe ekleyeceğim. aslına bakarsınız kitap bir polisiye ya da bilim kurgu olmadığı için olay örgüsü çok önemli değil. bu sizi kitaptan alıkoymaz bilakis farklı bir bakış açısı üzerinden kitabı okumuş olursunuz. bu kararı size bırakıyorum; — spoiler — kitapta rodya’nın kardeşi avdotya romanovna raskolnikova(duneçka)ya sofia semyonovna marmeladova(sonya)’yı savunmak için söylediği şu sözler sahiplenici erkek tanımı değil mi? ”çünkü dünyacığım bu sizin biraz daha rahat yaşama sorunuyken, öbür taraf için açlıktan ölmeme sorundur.” rodya’nın sonya’ya olan derin saygısını ve onu fahişe olmasının hiçbir önemi olmadığının kanıtıdır. mesela kitapta bazı kişilerin de fikir birliğine sahip olduğu bir konu güzel işlenmişti. acaba suç neden işlendi? kitapta şöyle diyor; ”hastalık mı suçu doğuruyordu yoksa suç mu kendi yapısına uygun, hastalığa benzer bir şeyleri geliştiriyordu?” işte burada bir kesim demiş ki rodya tamamen yoksulluk temelli kaybettiği akli dengesinin sonucunda bu suçu işliyor. bir kesim de hayır hastalık o kadar ilerlememişti ve suç bu hastalığı tetikledi ve devamını getirdi.. bana soracak olursanız ikinci çıkarımdan yanayım. kitapta bu git gelleri çok fazla görüyoruz ki bir örnek daha vereyim; ”eğer bütün bu işleri aptallıkla değil de bilinçle yaptıysan, eğer gerçekten de belirli, sarsılmaz bir amacın var idiyse, niçin şu ana kadar para çantasının içine bile bakmadın?” burada hala bu cinayeti neden işlediğini kendine açıklayamıyor. sanki bir anlık delilik.. sık sık soylu ve sıradan birey konuşmaları mevcut. mujiklerin yaşantılarının sıradanlığı gibi gibi. rodya ise bu tarz düşüncelere tümüyle karşıdır. daha çok bireyciliği savunur ki şöyle bir parantez açayım o dönem rusyası özellikle sovyet rusya dönemlerinden en büyük suçlardan biridir bireyci olmak. bunu andrey tarkovski filmlerinde de görürsünüz. ortak noktaları ise bu duruşa karşı çıkıp bireyciliğin de ön planda olması gerektiğidir. mesela kitapta bir yerde diyor ki; ”bilim ne diyor; dünyada herkesten çok kendini sev, çünkü dünyada her şey kişisel çıkara dayanır.” tam da öyle işte. şöyle bir şeye de dikkat çekmek istiyorum; rodya içinde bulunduğu bu yoksulluğa hatta suçu işledikten sonraki dönemi de katalım: karamsarlığa, hastalıklı hale, somurtkan, kederli görünmesine rağmen ölmeyi düşünmüyor. rodya yaşamayı seviyor. canından vazgeçmeyecek kadar özsaygısı olan birisi. bununla ilgili yine kitapta bir idam mahkumu örneği veriyor ”ölmektense bi idam mahkumu olarak o sadece iki ayağımın sığdığı kayalıkta bir ömür yaşamayı yeğlerim”diye. fakat yine de o buhranlı yaşantısından bir türlü çıkar yol bulamaz. ”bazen insan öyle bir sınıra gelir ki, onu aşamaz mutsuz olur; aşar, bu kez belki daha mutsuz olur” sözlerinden denildiği gibi. bu suçu işlemek için kendine haklı sebepler üretirken hep söylediği aslında kötü insanların ölümünün iyi şeylere yol açacağıdır. bununla ilgili sık sık napolyon bonapartörneği veriyor. bir takım başarılar için fedakarlıklar gereklidir. bu da kötü insanların ölmesiyle olur gibi bir hava hakimdi. nitekim bildiğiniz gibi o kocakarı son derece kötü ve yoksulların kanını emen birisiydi.. burada şöyle bir söz ediyor sevgili rodya; ”büyükler bir yana, toplum içinde birazcık sivrilen, yani topluma söyleyecek birazcık yeni şeyleri bulunanlar doğaları gereği, tabii kimi az kimi çok, birer suçlu olmak zorundadırlar.” burada da fedakarlık edenlerin kendileri olduğunu söylüyor;”bence gerçekten büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadırlar” işte tüm bunlar aslında rodya’nın bu suçu işlemesinden temeller. idealist temeller.. sonya ile diyaloglar çok doyurucuydu doğrusu; sonya bu yoksulluk ve adaletsizlik yüzünden kötü yola düşmesine rağmen içindeki hakikat sevgisi ve mutlak inancı rodya’nın hoşuan gitmiyordu. kaldı ki bazı diyaloglarında ”ya tanrı yoksa” bile dediğinde sonya çileden çıkıyordu. fakat her şeye rağmen rodya sonya’ya hem acıyor hem de saygı duyuyor. hatta bir keresinde onun ayaklarına kapanmış ve ”ben senin önünde değil, insanlığın çektiği acılar önünde eğildim” diyor. ah rodya. iki gözüm.. ve ah talihsiz sonya.. kendisi iyi bir hristiyan olarak gösteriliyor. kaldı ki kitapta sık sık incil’den alıntılar var.sonya katerina ivanovna (hatırlamayanlar için sonya’nın üvey annesi)’nin o çocuklarına kendi çocukları gibi bakardı. zaten onlar için fahişe olmak zorunda kalmıştı. bu konuyla ilgili de rodya’ya bir sohbetlerinde ”oysa çocuklar isa’nın birer suretidir; ilahi saltanat onlarındır.” diyor. yine tam emin olmamak birlikte bir diyalogta o dönemin komün kültürünü ele alan bir sohbette; ”ben bir düşünceyi, yani tohumu ekerim.. bu tohumdan bir gerçek filizlenir” sözü de beni oldukça etkilemişti. aynı zamanda katerina ivanovna tam bir eskinin soylusu ama ne oldum değil ne olacağım diyeceğim karakteri olarak yer alıyor. onun daha önceki yaşantısından sonraki bu sefaleti çok güzel yazılmış. özellikle onun ölümünde biraz boğazım burkulmadı değil. kendisini ve ailesini olanca yoksulluklarına rağmen halen soylu ve saygın gösterme çabaları oldukça acıklıydı. keza rodya’dan aldığı o yas yemeği parasıyla yaptığı şaşalı ama beklediği soyluların gelmediği yemek gibi. kitapta yardımcı karakter olmasına rağmen çok net ve açık mesajlar verdi. arada çok fazla olayı atlayarak aklıma gelmişken svidrigailov‘u konuşmak istiyorum. gerçekten çok enteresan bir karakterdi. yani öyle ki benim düşüncem teslim olma sürecinde en az sonya kadar etkili olmuştur. bu zat öyle birisi ki bazen pedofiliye varan eğilimleri ile kendinden nefret ettiriyor bazense marmeladov‘un öksüz çocuklarına yaptığı hatrı sayılır para yardımlarıyla beğeni topluyor. kaldı ki sonya’ya da yaptığı yardımı unutmamak gerekli.. aslında çok daha parantez açılacak karakter ama eksi yönleri ağır bastığı için kendisini onore edesim yok. kaldı ki svidrigailov duneçka’yı etkilerken onu bol bol övdüğünü ve doğru olmasa da abarttığını ve kolaycı etkilediğini söylüyor. kitapta ise bu sözlerle bunu doğruluyor; ”dünyada açık yüreklilikten zor ve övmeden kolay bir şey yoktur” gerçekten nokta atışı harika.. bir garip olay ise rodya’nın bu cinayeti günlerce haftalarca kafasında düşünüp tartıp gerekliliğine kendisini ikna etmeye çalışırken eyleme geçirmesi bir günde gerçekleşir. öyle ki uygulama konusunda hiç plan yapmadığı için her şey spontane gelişir. buna rağmen şansı yaver gitmiş ve kendisini gizleyebilmiştir. bu cinayete hazırlık konusuna gelirsek mesela diyor ki ”amaçlanan şey iyi ise işlenen bir cinayet uygun görülebilir. yani bir kötülüğe karşı yüzlerce iyi şey” yani anlayacağınız üzere rodya kendisini çok sağlam temeller üzerinden ikna ediyor. kendisini dahi olarak düşündü daima. yani buna bir süre inandı.. ceza sürecinde ise rodya hep kendini aklamak istiyordu. kalbi bir yandan inanılmaz ızdırap çekerken bir yandan da haklı olduğuna inanmak istiyordu ama hatalı olduğunun da bunu yapmaması gerektiğinin de bilakis farkındaydı. onları şu sözlerle dile getiriyor; ” başarısızlığa uğradı mı, her şey aptalcadır” ve ”estetik kaygısı güçsüzlüğün ilk belirtisidir” burada gelişe güzel cinayetine zemin hazırlıyordu.. sonlarda tabi bildiğiniz gibi teslim olma gerçekleştiğinde ceza indirimi alacağı çok bariz belliydi. çünkü herkes kabul eder ki her ne olursa olsun rodya iyi bir insandı. çevresine ettiği onca yardım ve özellikle 1 günlük sohbeti olmasına rağmen cebindeki son parasını yas günü için vermesi. bir yangın iki çocuk kurtarması gibi çok ulvi yardımları vardı. nitekim ceza indirimi de aldı. kitapta yine üzüldüğüm bir nokta da pulheriya aleksandrovna raskolnikov(annesi)nin başına gelenlerdir. yine basit bir çıkarım ama ağlarsa anam ağlar derler be. kadın ne hallere düştü. gerçekten de ölümü elinden oldu. rodya ister miydi elbette hayır.. burada yazının başında dediğim gibi kuvvetli aile bağları dikkati çekiyor. olmasaydı sonumuz böyle.. incil konusuna tekrar dönersek kitapta lazarus olayı da anlatılıyor. isa’nın lazarusu dirilmesi ile ilgili vurgular rodya için bir gönderme kitapta. bunu ilk kitabın ortalarında duyuyorduk sonya bunu sesli şekilde okuyordu. hikayenin sonunda ise sonya ile rodya’nın arasındaki duvarların kalkması ile tekrar aşkın gücüyle yeni bir dirilişin, rodya’nın dirilişinin; artık karamsar olmamanın ve güzel günlerin geleceğinin vurgusu yapılıyor. açıkçası oldukça hoş bir detaydı.. tüm olanlara rağmen hatta hiç beklememize rağmen kısmen mutlu sonla bitiyor olması da tatmin etti. — spoiler — bu yorumlama da burada bitermiş. evet bitti.
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · İş Bankası Kültür Yayınları · 2006159,2bin okunma
··
212 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.