Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Konstantiniyye Oteli
Bir şey kanıtlamak istiyordu onlara; yanlış olduklarını, yanlış davrandıklarını, yaratıcılığı yargılamak gibi olmayacak bir işe soyunduklarını, ne var ki kendilerine benzeyen insanların bütün uğraşlarına rağmen, tarih boyunca gerçek yazını engelleyemediklerini anlatacaktı. Sait Faik'e ne iş yaptığını soran hâkimin, yazar cevabını alması üzerine, kâtibeye dönüp, “Yaz kızım, işsiz, boşta gezer” demesiyle başlıyordu mesajı. Sonra dünyanın kendi isteğimiz dışında küreselleşmiş olmasına vurgu yapıyor, dünya kitap satış listeleri, sinemalar ve müzik listelerinden örnekler veriyordu. Bu durumda “Ben sadece bölgemi yazarım” demek ancak export edebiyat yazarlarının işi olabilirdi, çünkü onlar için önemli olan edebiyat değil, Batılı editörlerin ve Batı basınının kafasındaki klişelere uygun oryantalist mal pazarlamaktı. Hint deyince fakir, Çin deyince maymun beyni, Türkiye deyince cami, İran deyince molla, Arap deyince recm, Afgan deyince burka vesaire. Oysa bu ülkelerdeki milyonlarca insanın hayatı sadece bunlardan mı ibaretti? O toplumlarda insanların ve duygularının çeşitliliğine rastlanamaz mıydı? Ayrıca Afrika'yı, Hindistan'ı, Japonya'yı konu edinen yüzlerce Amerikan-Avrupa romanı yok muydu, o zaman niye bir Türk yazar da o insanları konu edinemesindi? Sonra şöyle devam ediyordu: “Sayın editör ve sayın eleştirmen; Ne cevap vereceğinizi merak ettiğim için bu konuları sîzlerle yüz yüze tartışmaktan çok zevk alırdım ama sanıyorum kabul etmezsiniz. O zaman size çok somut bir soruyu yazılı olarak yöneltiyor ve en azından bu konudaki cevabınızı rica ediyorum: Şimdi sayacağım yazarların ortak noktası nedir? Marcel Proust, James Joyce, Mark Twain, Bernard Shaw, Virginia Woolf, Edgar Allan Poe, Benjamin Franklin, Upton Sinclair, Walt Whitman, Alexandre Dumas... Uzatmadan söyleyeyim; bu büyük yazarların ortak yanı, eserleri yayınevleri tarafından basılmaya değer bulunmadıkları için reddedilmiş ve kendi kitaplarını kendileri bastırmak zorunda kalmış olmalarıdır. Geçmiş Zaman Peşinde ve Ulysses bile bu kaderden kurtulamamıştır. Jack London’m altı yüz -evet 600- kere reddedildiği bir yayıncılık dünyasından söz ediyoruz burada. Hiç merak eder misiniz? Acaba bu büyük yazarları reddeden editör ve eleştirmenler kimdir, nasıl insanlardır, edebiyat alanında hangi yetkiye dayanarak bu vahşi ve acımasız kararları vermişlerdir? Eğer reddedilen yazarların cesareti kırılsa ve kitaplarını kendileri bastırma yoluna gitmeseler, ki -böyleleri de vardır mutlaka- ne kadar çok başyapıttan mahrum kalacaktık düşünsenize. Kim bilir kaç Savaş ve Barış, kaç Don Quijote eleştirmen ve editör kurbanı olarak çöplükleri boylamışlardır? İnsanlığın mirası olan büyük romanlar, editör ve eleştirmen teröründen rastlantıyla kurtulan şanslı yapıtlardır ancak.”
Sayfa 244 - Yazarın hayal kırıklığına dair - Yazar Emre'nin Editör Nejat ve Eleştirmen HH "Hazakat Hisarlıgil" CevabıKitabı okudu
··
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.