Şücaattin Bey Allah’a şükrediyor
“Gel de kelamullaha, tevafuka, kader-i ilahiye, levh-i mahfuza inanma;
eğer kısmette yazılmışsa her şey olur; hiç kimse, beni yıllar önce
o kış günü işkembeciye iş aramaya yollayan rabb-ül-âleminin planlarının
önüne geçemez."
Dolapdere tepelerinde bir gecekonduya sıkış tepiş sığınmış bir ailenin
yedinci çocuğu olan Şücaattin daha çocukken, Kasımpaşa'daki bir
işkembecide işe girdi. Elinden bir şey gelmezdi ama hiç olmazsa
bulaşıkları yıkar ya da yerleri süpürürdü.
ilk başlarda para vermeseler bile babası, aileden bir boğaz eksilmesi
anlamına gelen bu işe çok seviniyordu. Kim derdi ki o zayıf, üşümüş,
aç Şücaattin, sürekli dayak bekleyen, her gürültüde başına inecek
darbeden sakınan, konuşurken kıpkırmızı kesilerek insanların yüzüne
bakamayan çocuk, gün gelecek İstanbul'un en zengin yapsatçılarından
biri olacak; gökdelenler, limanlar, siteler yapacak, yanında binlerce insan
çalıştıracak, İngiltere kraliçesiyle aynı marka arabaya binecek,
Boğaz’da tarihi bir yalıda oturacak, canı sıkıldığında özel jetine atlayıp
Akdeniz limanlarından birinde bekleyen yatına gidecek.
Kurban olduğu Yaradan’dan başka kim yapabilirdi bu mucizeyi.
Kimse, hiç kimse! Ama bir de vesile olması gerekiyordu elbette.
Onun mucizesine vesile de aynı işkembecide çalışan, kendisinden
iki yaş büyük, uzun boylu Kasımpaşalı bir abiydi. Hemşeri oluyorlardı.
Abisi bir yandan çalışıyor, bir yandan da İmam Hatip’te okuyordu.
Kasımpaşalı abinin Şücaattin’e çok yardımı dokundu, işkembecide
yol yordam öğretti, onu bir çeşit himayesine aldı.
Şücaattin bazen gider abisinin oynadığı maçları izlerdi; abisinin
profesyonel futbolcu olma hayali kurduğunu biliyordu.
Daha ne hayalleri vardı! Gece geç vakit lokantada el ayak çekilince
anlatırdı bunları Şücaattin’e, onun da gözü kamaşırdı.
Allah’ın hikmetine bakın ki, abisinin bütün hayalleri teker teker gerçekleşti.
Siyasete girdi; ilk başlarda seçilemeyerek morali bozulduysa da sonra
şansı bir döndü; dönüş o dönüş! Abisi çok ama çok yükseldi, saraylarda
oturmaya başladı. Sanki Allah önündeki her engeli kaldırıyor, her yolu
açıyordu. Abisi; çocukluk, gençlik hayallerinin çok ötesine geçmişti
-bugün geldiği nokta hayalleri arasında yoktu bile ama her istediğini
yapmaya, her arzusunu yerine getirmeye o kadar alışmış, Allah’ın onu
özel olarak gönderdiğine o kadar inanmıştı ki Türkiye’yle yetinmeyerek
hayallerinin sınırını -daha doğrusu sınırsızlığını- dünya çapında genişletmişti.
Ama Allahı var; bu arada eşini dostunu unutmamış, hepsine
iyiliklerde bulunmuştu. Şücaattin, daha o belediye başkanıyken
Boğaz’da bir yer kapatmış, orada yasaya aykırı ama başkana uygun
bir kafe açarak çok para kazanmaya başlamıştı. Sonra belediyeden alınan
yol, kanalizasyon, kaldırım inşaatları gelmişti, daha sonra aldığı
arazilerde imar değişiklikleri yaptırarak siteler kondurdu;
abisi daha da yükseldiğinde devletten bölünmüş yol, köprü, viyadük
ihaleleri aldı. Yine onun yardımıyla Orta Asya ve Arap ülkelerine açıldı.
Kendisi de aynen abisi gibi, baş döndürücü bir başarı asansörüyle
çıkıyordu yukarı. Ülkenin sayılı zenginlerinden biri olmuştu;
her şeyi önce Allah’a sonra işkembecide tanıştığı abiye borçluydu.
Gece gündüz onun sağlığı -sıhhat afiyeti diyordu o - için dua ediyordu;
evladına onun ismini vermişti; evinin en görünür yerinde abisinin,
gülen -daha doğrusu gülmeyi pek beceremediği için güler gibi yapan-
kocaman bir portresi asılıydı. İnşallah yakında oğlunu dillere destan bir
düğünle evlendirdiği zaman nikâh şahidi de o olacaktı.
Geçenlerde abisinin ailesi için kendi ailesinin de kullandığı, yeni çıkan
şahane şampuanlardan bir paket göndermişti. Kendi eşi ve kızlarının
da başı kapalıydı. Çocukluktan beri saçları hiçbir zaman güneş görmediği
için bazı mineraller ve vitaminler eksik kalıyordu. İşte yeni şampuan
bu eksiklikleri gideriyor, saçları besliyordu. Abisinin ailesi de
yararlanmalıydı bu fenni buluştan. Bu arada Şücaattin Bey dünyanın
temel gerçeklerini, yani “hep bana, hep bana” denmeyeceğini
de öğrenmişti elbette. Başka türlüsü mümkün değildi.
Sayfa 246 - 27 numaralı masadaki insanlara dair - Şücaattin Bey Allah’a şükrediyor!Kitabı okudu