Ben her okuduğum kitabı kendimi ana karakterin yerine koyar ve öyle okurum ;
Suç ve cezada Raskolnikov, Şah ve Sultanda Taçlı Begüm, Uçurtma avcısında Hasan, Dan Brown’da Robert Langdon, Ahmet Ümit’te Nevzat başkomiser, Butimar’da Yusuf, Millenium’da Lisbeth Salender, Materlerde Galen, Bülbülü öldürmekte Scott, Uğultulu tepelerde Catherine olurum. “Mihmandarımda” Eyyüp Sultan olurum. İskender Pala’nın Kervan’da bu kez Hüdayi oldum, Merkez efendi oldum, Yahya can oldum, Nadide oldum, engelli Fatma oldum, Said Emin oldum. Manevi duygunun yüksek olduğu bu muhteşem eserde, sanki Pala’nın Mihmandarını tersinden okuyormuşum gibi bir lezzet aldım; aynı coşkuyu, manevi atmosferi, aşkı ve aynı Gül kokusunu Kervanda da hissettim. Mihmandarımda Eyyüp Sultan Hazretlerinin, Efendimizin konukçusu olurken yaşadığı heyecanı ve Efendimiz tarafından müjdelenen fetihi görebilmek için Konstantinapolis’e giderken çektiği zorlukları en derin kalbi duygularla nasıl okudumsa; binlerce kişinin yıllarca “Aşk”hasretine son verecek bu yolculuğu da aynı coşkuyla okudum. Onlarla birlikte yoldaki eşkıyalardan korktum, kum fırtınasında gözlerime kumlar doldu, susuzluktan serap gördüm, kızgın çöllerde onlarla birlikte bende yandım. Mescid-i Nebevi’ye girerken gözlerimden yaşlar onlarla birlikte sel oldu aktı. Yıllardır süregelen okuma aşkımda sanırım tek tanımak istediğim yazar İskender Pala. #okudumbitti