Gönderi

Hayatın Bütünlüğü
Bundan kırk yıl önce idi. O zaman emekli olan bir öğretmen hanımefendi anlatmıştı. Bundan diyor, otuz yıl önceydi. Öğret­men Okulunu bitirmiş, mesleğe ilk adımımı atmıştım. Bir okulda öğretmendim. Bir gün ders bitmiş, teneffüs zili çalmış, çayımı içmek için öğretmenler odasına gidiyordum. Oturdum. Biraz sonra bir hademe geldi. Efendim, dedi. Vaktiniz müsaitse müdür bey sizi bir dakika rica ediyor. O zaman gençtim, güzeldim, yeni öğretmen olmuştum. Gaflet, delâlet içinde, kendimi bir şey sanı­yordum. Kendimi ömür boyu affedemeyeceğim bir terbiyesizlik yaptım. Ben gelemem, dedim. Ne söyleyecekse gelsin burada söylesin. Biraz sonra müdür bey geldi. Emekliliğine çok az bir zaman kalmıştı. Biraz beli bükülmüş, biraz kamburu çıkmıştı. Geldi, saygıyla selâm verdi. Affedersiniz kızım, dedi. Sizi ra­hatsız ettim. Ders çizelgelerini hazırlıyordum. Müsait gününüzü tespit etmek istemiştim. Lütfedip söylerseniz memnun olurum. Ben yine aynı kabalıkla, “falanca gün,” dedim. Müdür bey gitti. Ve aradan otuz yıl geçti. Bu sefer benim emekliliğim yaklaş­mıştı. Keçiören’de bir okulda öğretmendim. O zamanlar okullar sobalıydı. Derse girdim, sınıf buz gibi, soba yanmıyor. Çocuklar titriyorlar. Canım sıkıldı. Hemen mümessili çağırdım. Hademeyi görmesini, sobayı yakmasını istedim. Biraz sonra mümessil sınıfa girdi. Öğretmenim, dedi, hademe gelmiyor. Kocaman ka­dın, otursun sobayı kendi yaksın, diyor. Şoke olmuştum. Şa­şırdım, başka bir öğrenciyi gönderdim. Aynı cevabı vermişti. Moralim bozuldu. Bu sefer kalktım kendim gittim. Hademe otur­muş, sigarasını içiyordu. Beni görünce asabi bir ses tonuyla, “İkide birde niye haber gönderiyorsun, otur sobanı yak,” dedi. Birden boşanıverdim. Emekliliğime üç gün kala talebelerimin önünde rezil olmuştum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Müdür bey geldi. Efendim, dedi. Siz lütfen eve gidin. Bu ruh hali içinde ders yapılmaz. İstirahat buyurun. Ben öğrencileri evlerine gönderirim. Eve gittim. Bir süre daha ağladım. Sonra gittim, abdest aldım, namaz kıldım. Ve Allah’ım dedim. Bu ne haldir? Bunun sebebi hikmeti nedir? Tespihimi çekerken, birden aklıma otuz yıl önceki yaptığım hareket geldi. Utandım, yüzüm kızardı. Ve ellerimi açarak, önce Allah’tan, sonra Peygamber’den, sonra da Rah­met-i Rahman’a kavuşan müdür beyin ruhundan özür diledim. Sonra ertesi gün okula gittim. Okula yüz metre kala, dün beni talebelerimin önünde mahcup duruma düşüren hademeyi sük­lüm püklüm beni beklerken gördüm. Beni görünce birden koştu, “Hocam,” dedi. “Beni affedin. Dün çok büyük bir terbiyesizlik yaptım. O kadar üzüldüm ki gece sabaha kadar uyuyamadım. Müsaade ederseniz, elinizi öpmek istiyorum. Müsaade etmez­seniz ayaklarınızı öpeceğim.” Aman Yâ Rabbi, bu, izahı müm­kün olmayan bir olaydı. Ben, müdür beyin ruhaniyetinden özür diliyordum, ertesi gün okulun hademesi benden.
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.