Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

302 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
İrfanoğlu İsmail Efendi’nin oğlu Ahmed Rıza İrfanoğlu tarafından kaleme alınmış Allahuekber Dağları’ndan Sibirya’ya. Ahmed Rıza’nın çocukluğunda babasından dinlediklerinin kağıda dökülmesi ile ortaya çıkartılmış bu eser, Ahmed Rıza’nın yakın çevresine hediye etmek ve babasının hatırasını yaşatmak adına bu eseri yazmasına rağmen Sarıkamış Dayanışma Grubu özelinde Prof. Bingür Sönmez’in ilgisini çekmesi ile daha geniş bir kesime ulaşması sağlanmıştır. Eser 1914 yılı 1. Dünya savaşı başladığı tarihlerde Anadolu’da ki son durumun kısa anlatımı ile başlamaktadır. Rize’nin Çayeli ilçesi Beyazsu köyünden İrfanoğlu kabilesinden olan İsmail Efendi, Mehmet Efendi’nin oğludur. Babası imam olarak Aydın ilinin Koçarlı ilçesinde 20 sene imamlık yaptıktan sonra köyüne dönmüş 50 yaşına geldiğinde evlenmiş 1881 yılında da İsmail Efendi dünyaya gelmiştir. Mehmet Efendi köyüne döndükten sonra imamlık yapmamış ticaret ile uğraşmıştır. Geç evlendiği için torun sevmekten mahrum olmamak için oğlunu 12 yaşında evlendirmiş, oğlunun eğitimini de ihmal etmemiş İstanbul Beyazıt Medresesinde eğitim aldırmıştır. İsmail Efendi babasının ölümünden sonra bir daha İstanbul’a gitmemiş babasının işlerini devralmıştır. İsmail Efendi 1903-1913 yılları arasında Osmanlı Devletinin katıldığı hiçbir savaşa muafiyeti olduğundan iştirak etmemiştir. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı başlamış Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın öncülüğünde 2 Ağustos 1914 tarihinde seferberlik ilan edilmiş ve İsmail Efendi’nin kardeşi hemen savaşa gidenlerin arasına yazılmıştır. İsmail Efendi ‘de 1914 yılının ortalarından eşi ve iki çocuğunun o dönem bölgede mevcut olan bulaşıcı hastalık nedeni ile vefatları ve hiçbir savaşa katılmamasından dolayı Allah’ın bu yaşanılanları ona bir cezası olarak değerlendirmesi neticesinde askerlik şubesine başvurarak mevcut muafiyetlerinden feragat etmiş, silah altına alınmayı talep etmiştir.1914 yılının Eylül ayında askere alınan İsmail Efendi 33 yaşında Erzincan Askerlik Eğitim merkezine giden kafileye karışarak kemençe ve zurnalar eşliğinde ile tam 22 günde eğitim merkezine intikal etmiştir. Eğitim merkezinde imam olması istense de o imamların savaşa katılamayacağını bilmesi nedeniyle imamlık görevini kabul etmeyerek askeri eğitimlere devam etmiştir. 2 Kasım 1914 yılında Rusya’nın, Osmanlıya savaş açması üzerine eğitim merkezinde bulunan askerler Erzurum’a sevk edilmiştir. Sevk edilenlerin arasında İsmail Efendi de vardır. Erzurum’a gelen birlikler bekletilmeden Rusların işgale başladıkları en yakın nokta olan Hasankale’ye gönderilmişlerdir. Burada çatışmalara katılan İsmail Efendi Rusların içki içip savaştıklarını bu şekilde gözlerini karartıp cesaretlendiklerini alkol etkisini yitirdiğinde de yüreksiz olduklarını gözlemlemiştir. İsmail Efendi’nin en çok yakındığı askerin giyecek ve yiyecek sıkıntısıdır, doğru düzgün yemek yiyememek ve kıyafetlerini daha çok ölen Ruslardan temin etmelerine çok üzülür. En çok kızdığı ise bölgede yaşayan Ermeni ahalinin, Türk askerlerine sattıkları gıdaların içine zehir koymaları ve Türk Askerlerini şehit etmeleridir. Savaş bir taraftan Ruslar ile olurken bir taraftan da yokluk ve soğuk kış şartları ile devam ederken tarihler 22 Aralık 1914’ü gösterdiğinde Rus kuvvetlerine karşı taarruza geçen Türk askerleri Bardız yaylasından Sarıkamış’a doğru yol almışlar ve hiçbir zorlukla karşılaşmadan ikindi saatlerine kadar ilerlemiş tam ormana girip taaruza devam edecekleri sırada ormanda gizlenen Rus ordusu tarafından üç taraftan saldırıya uğramışlar ve birliklerin çoğu burada şehit edilmiştir. İsmail Efendi o az sayıda kurtulandan biri olarak sabaha kadar ormanda kaldıklarını, buradan kurtulmayacaklarını bildiklerini yaralıların son nefeslerini burada vereceklerini sağ kalanlarında sabaha kadar soğuktan donup göçeceklerinin herkes farkında olduğunu, ağlayan bir kişi dahi olmadığını çünkü “ağlamakta bir umut vardı bizim umudumuz yoktu kim hangi duayı biliyorsa okuyordu gece yarısına doğru bölge Kuran sesleri ile inliyordu”diyerek nakletmiştir. Sabah olduğunda sağ kalanlar gruplar halinde sağa sola dağılmış, hayatta kalmanın çarelerini aramışlardır. İsmail Efendi de yanındaki iki arkadaşıyla hayatta kalmak için işe yarayan bir şeyler aramak için sağa sola bakınırken Türkçe olarak birilerinin seslendiği orada yemek sırasına girmiş insanları gördüklerini Rus mu Türk mü olduklarını bilmedikleri için çağrıya kuşkuyla yaklaştıklarını fakat açlığın galip geldiğini onlarında çağrıya uyarak yemek dağıtılan yere gittiklerini burada Ruslar tarafından esir edildikleri anlatmaktadır. Rus Ordusundaki Tatar Türkleri tarafından esir alınan İsmail Efendi ile arkadaşlarına burada yemek verilmiş, ellerindeki silahlarına el konulmuş onlarda diğer esirlerin bulunduğu yere götürülmüştür. Esirlere tek tip kıyafet giydiren Ruslar, esirleri Tiflis’e getirmiş buradan da yük ve hayvan taşımak için kullandıkları vagonlar ile Kazan’a taşımışlardır. Kazan’dan da, Viladivostok’da esirler için hazırlanan ahşap binalara getirilmişlerdir. Burada 5 yıllık esaret hayatını başlayan İsmail Efendi, kamptaki ilginç anıları ile okuyucu heyecanlandırmayı başaracaktır. Köy camiinde anlattığı hatıralarından esere yansıyanlardan arasında olan; 25 sene önce kaybolan Rizeli’nin ilginç hikayesi özellikle dikkat çekmektedir. Esir kampına ziyarete gelen bir Türk, İsmail Efendi’nin eniştesi çıkmıştır. 1890 yılında Japon Denizinde batan Ertuğrul Gemisinde tayfa olan Mehmet Enişte mürettebattan kimsenin kurtulamadığı bilinen gemiden kurtulmuş, sahilde bulunanlar tarafından kurtarılmıştır. Ülkesinden çok uzakta olan Mehmet Enişte Türkiye’ye gelme imkanının olmamasından dolayı Viladivostok’a yerleşmiş hayatını orada sürdürmeye başlamış ve bir gün esir kampına Türklerin geldiğini duymuş soluğu kampta almış. Doğruca kampa gelip memleketinden birilerini bulup akrabaları hakkında bilgi alırmıyım diye düşünen Enişte, kampa geldiğinde Rizeli olup olmadığını sordurmuş İsmail Efendi de Rizeli olmasından dolayı kampa ziyaret gelen kişi ile karşılaşması ile bu ilginç anı ortaya çıkmıştır. İsmail Efendi kampta imamlık görevini üstlenmiş boş zamanlarında da sağlıkçılara yardım için hastaneye gidip doktorlara yardım ede ede kırık, çıkık, pansuman işlerini öğrenmişti. Kampın yakınlarında bulunan makine fabrikasında da çoğu zaman ucuz işçi çalıştırmak için esirlere müracaat edildiği, Alman makine mühendisleri ile teknisyen esirlerin kendilerini gizledikleri Ruslara yardım etmemek ve ucuz işçi olarak çalışmaktan kaçınmaları ile iki Alman mühendisin fabrikada şartlı çözümler üretmesi ve kamptan kaçış hikayeleri pek enteresan olarak İsmail Efendinin hatıraları arasında bulunmaktadır. Ruslar; kamptaki esirleri savaş nedeniyle erkekleri azalmış köylere götürerek burada yapılması gereken güç işlere koşturdukları İsmail Efendi’den öğreniyoruz. Bir diğer anı olarak kampın yakınlarında 2 çocuğu ile yaşayan Rus kadının çocuklarından birinin hastalanıp hayatını kaybetmesi ve sonrasında cenaze işlemleri için kilise başvurması fakat papazın istediği ücreti karşılayamaması nedeniyle kamptaki esirlerden yardım istediği İsmail Efendinin çocuğun cenazesini islami usullere göre kaldırabileceğini söylemesi üzerine kadının ikna olması ve izin vermesi üzerine kampta muazzam kalabalıkta bir cenaze namazı ile çocuğun defin işlemleri gerçekleştirilmiş, hristiyan çocuğun islami usuller ile cenazesinin kaldırılmasından rahatsız olanlara karşı İsmail Efendi konuşması da eserde yer almıştır. Yine bir gün kampa gelen ben halifenin çocuğuyum diyen bir gencin kamptaki Müslümanlarla görüşmek istemesi üzerine imam olan İsmail Efendi’nin gencin yanına gittiği onunla görüştüğü, görüştükleri yerde duran fareleri çocuğun bir çırpıda yakalayıp kafası koparıp cebine koyması buradaki Müslümanların fare yeme alışkanlıkları olduğu bölgede olan yaşayıştan da dinlerine rağmen kopamadıklarını gözlemlediği İsmail Efendinin hatıraları arasındadır. Yine İsmail Efendi kamptan hayli uzakta bir kiliseyi ziyaret ettiğini papaz ile görüşmesini aktarırken kilise cemaatinin Türk olduklarını öğrendiklerinde şaşırdıklarını onların Türk olduklarına inanmadıkları Türk diye bildiklerinin canavar şeklinde olduğunu sandıklarını ve cemaati Türk olduklarına zor ikna ettiklerini de aktarmaktadır. Esaret hayatı boyunca sürekli gittiği tren istasyonunda istasyon şefiyle dostluklarını pekiştiren İsmail Efendi dünyada olan son havadisleri de buradan öğrenirken Rusların iç savaş içinde olduğu, Rusların,Türkiye’den çekildikleri, kendi dertleri ile uğraştıklarını öğrenince istasyon şefinden yardım isteyerek Kazan üstünde memleketine gitmeyi arzuladığı söylemiştir. Dönüş için adım atmış olan İsmail Efendi, istasyon şefinin yardımı ile Rus kimliği ve tren bileti temin edip Kazan istikametine doğru yola çıkmış 1920 yılı bahar aylarında Kazan’a ulaşmıştır. Kazan’dan, Çariçen’e doğru yola devam etmiş yolda insan cesetleri, yıkık evlerin varlığına şahit olmuştur. Çariçen tren istasyonuna geldiklerinde tren saldırıya uğramış ve oradan sağ salim çıkmayı başarmış İsmail Efendi. Volga nehri kenarına kadar yürüyüp canını zor kurtaran sonrasında Bolşeviklere yakalanan İsmail Efendi yakalananların bir meydanda sırayla sorgulandığı sorgusunda kral döneminde esir edildiğini söyleyince Bolşevikler tarafından serbest bırakılıp kendisinin Müslüman cemiyetleri bulup onların yardımı ile Türkiye’ye gitmesi söylenmesi,eline verilen adresteki Çariçen’de Müslüman cemiyetini bulmuş onlardan yardım istemiş onlarda Astrahan’a bilet alıp Astrahan yoluyla Azerbaycan’a oradan da Karadeniz’e gitmesi için yol gösterilmiş Astrahan’a gitmeyi başardıktan sonra burada bulunan Azerbaycan ve İran konsolosluklarına müracaat edip çıkış yolu aramış Bolşevik Rusya ile İran arasında yapılan anlaşma ile seferler başlaması üzerine İran konsolosluğunun yardımları ile ülkesine biraz daha yaklaşma imkanı bulan İsmail Efendi Bakü’ye ulaşmayı başarmış bu sefer Bakü’de zorluklarla karşılaşmış o dönem Bakü’de üç bölgenin varlığı (Azerbaycan- İranların Bölgesi, Türklerin Bölgesi ve İngilizlerin Bölgesi). Pasaportu İran pasaportu olduğu için İran teşkilatlarının kontrolündeki bölgede gemiden inip Türk bölgesi’nde olan Enver Paşa’nın kardeşi ve amcası olan Nuri ve Halil Paşaların askeri birliklerin bölgesine gitmek için çabalamış bunu başarınca askeri birlikte silah altına alınmış fakat bir yolunu bulup savaşa katılmamak için askeri birlikten kaçarak Batum’a ulaşmayı başarmıştır. Batum’da tanıdıkları vasıtası ile motorla Rizeye doğru yol almış. Memleketine kavuşmuştur. İrfanoğlu İsmail Efendi’nin Esaret Yılları Hatıraları Allahuekber Dağları’ndan Sibirya’ya eseri son olarak Ölümü ve cenaze merasimi ile sona ererken eserde Prof. Dr. Bingür Sönmez arşivi, Sarıkamış Dayanışma Grubu arşivi, esirler arfasında olan daha sonra ülkesine dönmeyi başaran Yarbay Köprülülü Şerif İlden’in yayınladığı eserler başta olmak üzere o dönemi anlatan eserlerde bulunan fotoğraflarında esere eklenmesi ile son bulmaktadır. Eser bir dönemin yakın şahitlerin İsmail Efendinin o dönem yaşadıkları, gözlemleri ile meraklılarını beklemektedir. #KitapŞuuru
Kitap Şuuru
Kitap Şuuru
Allahuekber Dağları'ndan Sibirya'ya
Allahuekber Dağları'ndan Sibirya'yaAhmed Rıza İrfanoğlu · Tebliğ Yayınları · 20117 okunma
282 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.