Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Nefs nedir diye sormak, ben kimim diye sormakla aynı şeydir. O halde nefs kendidir ve nefsin her bir ânı nefes diye adlandırılır. Her an nefs için tekamül fırsatıdır. "sûfi ânın çocuğudur." hadîsini bu anlamda incelersek, bu tekâmül fırsatını hissedenin, sûfi olduğu anlaşılmaktadır. Öyleyse her an tekamül imkanı olan nefs, Allah'a erişmede yegane fırsattır. Tekamül tamamlanınca, yani insan kendindeki Allah'a ait sırrı idrak edip, koruk olan nefs üzüm olduğunda, çok nefis bir şey olacağından ayrı bir varlık kalmaz ve kul hakikatinde yok olur. İşte bütün bunların iç yüzünü bilen, edep ilmini (ilm-i ledün) biliyor demektir. Bu ilmi idrak eden de, nefsini biliyor demektir. Şikayet etmeyen nefs, acı çekmeyen nefstir ki, herkesin kendini, hakikatine doğru tekamül ettirmesi, nefsin acı çekmesini engeller. Nefsin elinden kurtulmak için, istediğini vermemek lazımdır. Kim ki nefsini bilir, meleklerden üstün olur. İnsanın bu mânâya sahip olarak idrâke kavuşması, nefsin terbiye edilmesi ile mümkündür. Yani emmâre makamından, önce mutmainliğe ( kaşani diyor ki: insanın kötülükleri emreden nefsi terbiyede Rabbinin rızasını arzulayacağı ve sadece Allah için öfkeneleneceği bir mertebeye ulaşmasıdır. Bu anlamda nefsin yola getirilmesi, Rabbe itaat ettirilmesidir. Böylelikle nefs, Rabbine dönmekle mutmain hale gelmiş olur.) Ve bir mürşit sayesinde de râziye makamına yükselirse, ezeli nasibinde varsa, Allah onun bu halinden memnun ve ondan râzı olarak, onu merdiyeye ulaştırır. Kul, mutmainden itibaren nefsinin kıymetini bilir. Bunun en büyük delili de tâ merdiyeye kadar onu zulümden korumasıdır. Nefsin merhaleleri: Emmare, Levvame, Mülhime, Mutma'inne, Râziyye, Marziyye, Sâfiyye. Sâlik ilk 4 merhalede koyu bir karanlık içerisinde, gizli badiyelerde, her türlü haşerat ve yırtıcı hayvanlarla dolu ıssız çöllerde gider. Son 3 merhalede ise, yavaş yavaş bildiği bir yolda sülûk eder. Bazan hidayette (doğru yolda), bazan sapar. Yani önce kalpte yıldız kadar bir pencere açılır. Sonra beşeriyyet galebesiyle kapanır. Sonra Ay kadar açılır, yine kapanır. Sonra Güneş kadar bir pencere açılır, yine kapanır. Sonra gölge vücut evi aradan kalkar, "nerede" sözü aradan kalkar mekan kalkar, o zaman salik, kalp yüzünü, gökleri ve yeri yaratana Allah'a yönelir. Bu nur, cüz'î ruhun nurudur. Kalp penceresinin melekût alemine ilk açılışında yıldız şeklinde görünür. Sonra Kamer şeklini, sonra Güneş şeklini alır. Sonra salik, ruh makamından Mutlak Hazret'e geçer. O zaman kendisine " nerede olursanız, gökleri ve yeri yaratanın yüzü oradadır." sırrı zuhur eder. Sülûktan maksat, cüz'î ruhun, külli ruha kavuşmasıdır. Cemalnur Sargut hz şît
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.