Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

408 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Dünyanın en küçük, en ölümcül kütüphanesi Auschwitz
“Arbeit macht frei?!” Gerçekten çalışmak özgürleştirdi mi onları, Bay Hitler? Başlıktaki yazı Auschwitz Nazi Toplama Kampının girişinde yazan ironik bir cümledir.. Yine bir 2. Dünya Savaşı hikayesine vuruldum. Daha öncelerden de benzer kurgu taşıyan ‘Auschwitz Dövmecisi’ni, Elie Wiesel’in ‘Gece’sini, Markus Zusak’ın ‘Kitap Hırsızı’nı, Anne Frank’ın ‘Hatıra Defteri’ni de okumuştum. Nazi dönemine ilgim olduğundan (önceden yaşamış olduğum ülkeden kaynaklı belki de) bu tür kitapları kaçırmamaya çalışıyorum.. Kitabın yazarı İspanyol gazeteci Antonio İturbe, Auschwitz-Birkenau’da Yahudi soykırımıyla ilgili araştırma yaparken tesadüf eseri o kampta yaşamış ve tanıştıklarında 80 yaşında olan Dita Kraus’a ulaşıyor, kütüphaneci kızın anlatımlarıyla gerçek hayat hikayesini roman haline dönüştürüyor. Elimdeki bu kitap ‘Auschwitz Kütüphanecisi’ 14 yaşında kitaplara aşık Dita Kraus isminde bir kızın dilinden anlatılıyor. Ailesiyle mutlu bir yaşam sürerken, Nazilerin ülkelerini işgal edip, Prag’dan Auschwitz denen cehennemden beter Yahudi kampına getirilmeleriyle başlayan 6 yıllık esirlik süreci, cesarete dair bir direniş öyküsü. Çocukların ve ailelerin bir arada kalmasına izin verilen 31. blokta, mahkumlar çocukları oyalamak adına küçük bir bölüm kurarlar. Gizlice kendi aralarında seçtikleri öğretmenlerle küçük bir okul meydana getirirler. Ellerinde sadece 8 kitap mevcuttur ve bu kitapları kollayıp gözetmek görevi Dita’ya verilir. Dita artık Auschwitz’in gizli kütüphanecisidir, hem de canı pahasına. Nazilerin tüm kitapları yasakladıkları dönemde. Yakaladıklarında da hemen infaz ettikleri bir ortamda. Caniliğin perde arkasında, o zor şartlarda bile çocuklara eğitim vermeyi sürdüren, ceset çukurlarının yanıbaşında hayal kurmalarını sağlayan, morallerini yüksek tutmaya çalışan, kitapların kutsaliyetine inanan o öğretmenlere hayranlık duydum. Böyle bir cehennemde kütüphanenin işi ne peki? İnsanlar tek öğün beslenmeye mahkumken, binlerce insan gazla boğularak yakılarak öldürülürken, kütüphane bir lüks değil miydi? Bence değil. Savaş sadece topla tüfekle yapılmaz. Psikolojiyle, dayatılma ile, düşünmekle de olur. Düşünsenize, esirlerin kıyafetlerinin iç tarafına cepler dikiliyor ve bu ceplere kitaplarını saklayarak, ayaklı kütüphane görevini üstleniyorlar. Koğuşta buldukları bir parça ekmek karşılığında mahkumlardan satın aldıkları sadece 8 kitap bu insanların umudu oluyor. Bilginin azizliği işte, kitaplar sayesinde hayata sımsıkı tutunuyorlar. Daha ne söylenebilir, çok etkilendim. 2. Dünya Savaşında Nazi döneminde olanları bilsem de, kitabı okurken değişsin istedim. 3792 Tutsaktan bahsediyoruz. Size kendinize getirecek sorular soruyor, öyle ki düşünmeden edemiyorsunuz: ‘Elma neydi, tadı nasıl bir şeydi?’ Bunların yaşanmış olması çok üzücü, hala bundan ders almamış olduğumuz daha üzücü. Bütün savaşların insanlık suçu olduğu gerçeği ve tüm dünyanın bu zulümlere nasıl seyirci kalabildiği.. Kalbiniz dayanırsa okuyun derim. Okumaya bile tahammül edemediklerimizi bu insanlar yaşadı ve bir hiç uğruna. Dünyanın birçok yerinde de yaşanmaya devam ediyor, başka hiçler uğruna...
Auschwitz Kütüphanecisi
Auschwitz KütüphanecisiAntonio González Iturbe · Pegasus Yayınları · 20201,836 okunma
·
1 artı 1'leme
·
247 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.