Bu aylarda aynalarla olan ilişkimiz değişmeye
başlıyor. Daha birkaç hafta önce giydiğimiz kat kat
kıyafetler sıyrıldıkça kendimizle ilgili kaygılarımız
da belirginleşmeye başlıyor. Olduğumuzdan daha
iyi görünmeyi hayal ediyoruz. Daha fit, daha güçlü,
daha bronz. Genellikle aslında hiç var olmamış
ya da bir daha var olmayacak bir görüntüyle
kıyaslıyoruz yansımalarımızı. Dergilerde,
ekranlarda, sosyal medyada gördüğümüz
insanlarla ya da beş-on sene önceki halimizle.
Çağımızın mottosu “sağlıklı görünmek”. O yüzden
sağlıklı görünmek için bedenimize yaptığımız
her türlü baskının, zorlamanın karşılığını bu
kalıba uymuş olduğumuzu düşünerek aldığımızı
sanıyoruz. Hiçbir zaman yeterli olmasa da...
Genellikle bize söylemeyi unuttukları bizim de göz
ardı ettiğimiz şey sağlıklı görünmek için yaptığımız
sporlardan, diyetlerden, giydiğimiz kıyafetlerden
daha fazlasına ihtiyacımız olduğu. Bedenimizle
ne kadar uğraşırsak uğraşalım, samimi bir
gülümsemenin, sevgiyle bakan gözlerin, tutkulu
bir işle uğraşan ellerin, yaratan bir zihnin ve ferah
bir kalbin sağlığımıza kattıkları olmadan sağlıklı
görünemeyiz.
İşte bu yüzden Psychologies ruhumuzun
ve zihnimizin de bedenimiz kadar ilgimize
ihtiyaç duyduğunu hatırlatmaya devam ediyor.
Bu ay yüzünüzü okşayan güneşi hissederken
ruhunuzda yeni keşiflere çıkın ve zamanı
sevdiğiniz şeyleri daha fazla yapmak için kullanın.
Hazırladığımız özel dosyayla bu keşfin ne kadar
eğlenceli olabileceğine şaşıracaksınız. Çocukluk
hislerinize, güçlü yönlerinize, değerlerinize,
kalıtımsal özelliklerinize dair birçok yeni
farkındalık kazanarak yaşam motivasyonunuzu
artırabileceksiniz.
Hayatı başkalarının referanslarına göre değil
de kendi motivasyonunuza göre yaşamaya
başladığınızda, önceden engel gibi görünen
birçok şeyin artık sizi engellemeye yetmediğini
göreceksiniz. Sosyal ve özel ilişkilerinizde size iyi
gelen kararlar almanız kolaylaşacak.
İlişkilerde bize iyi gelen kararları alabilmenin,
zarar gördüğümüz noktalarda uzaklaşabilmeyi,
bütünlüğümüzü koruyabilmeyi öğrenmenin hayati
bir önemi var.
Bu sayı hassasiyetle üzerinde durduğumuz, insan
eliyle gerçekleşen travma türlerinden “flört
şiddeti” üzerine çalışırken, sayfalarımızda yer
veremeyeceğimiz kadar fazla öyküyle karşılaştık.
Aşk, sevgililik ilişkilerinin de toplumsal normlarla
şekillenmesi, bazen içinde bulunduğumuz
durumun “normal” olarak kabul edilmesine, bazen
de yaşadıklarımızı kimseyle paylaşamamamıza
neden oluyor. Bazen kendimiz bile taleplerimizle
karşımızdakini istismar etmekte olduğumuzu fark
edemeyebiliyoruz. O yüzden kendi duygularımızı
tanımak, başkalarına da bakışımızı değiştirebiliyor.
Zarar gördüğümüzü, zarar verdiğimizi, başkalarının
da benzer durumlar yaşadığını anlayabiliyoruz.
Tabii ki bunların hiçbiri bir anda olmuyor. Ama
Psychologies’nin sayfalarını çevirdikçe ilk
adımı atmanız için ihtiyacınız olan ilhamı
bulabilirsiniz.