Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Turhan Tan’ın Eşsiz Kalemiyle 1800’lere Yolculuk
Her şey askerin yönetime karışmasıyla başladı. Tarih yeniçerileri böyle yazmalı. Oysa ilk zamanlar nasıl da gurur kaynağı idi Osmanlı İmparatorluğu için. Bilekleri bükülemeyince topraklar genişliyor, topraklar genişledikçe de güçleri ve sayıları artıyordu. Ancak kim bilebilirdi ki padişaha kafa tutacak kadar ileri gideceklerini? Evvelden padişah da hâlinden memnundu, yeniçeriler de. Ne var ki her şey yenilmek nedir bilmeyen Osmanlı’nın savaşlarda yenilgi yüzü görmesiyle başladı. Yeniçerilerin eskisi gibi davranmamaları, şımarmaları, başıbozuk ve disiplinsiz hareketleri padişahların tepesinin tasını attırıyordu. Yeniçerilerin usulsüzlükleri de bardağı taşırıyordu. Devletin efendisiymiş gibi davranmaları padişahlar arasında huzursuzluğa yol açıyordu. Aynı zamanda padişahlardan istekleri de bitmiyordu. Hoşlanmadıkları kişilerin kafasının kesilmesini, bir dediklerinin iki edilmemesini istiyorlardı. İlk kez Padişah II. Osman yeni bir askerî teşkilat kurmaya yeltendi. Yeniçerilerden bıkmıştı. Ancak bu hareket, pahalıya mal oldu II. Osman’a. Yeniçeriler tarafından boğularak öldürüldü. Daha sonra Osmanlı tarihinde bir süre yeniçerileri ortadan kaldırma olayına rastlanmaz. Çünkü kimse cüret edemez. Ancak XVIII. yüzyılda Padişah III. Selim köklü bir değişiklik gerektiğine hükmeder. Yeniçeri ocağını kaldırmaz, ama onun yanına Batı’nın askerî yeniliklerine uygun olarak Nizam-ı Cedit adında bir ordu kurar. III. Selim bu hareketinden dolayı şimşekleri üzerine çeker. Yeniçeriler onu da öldürürler. Ancak artık yeniçeri ocağı ftine fesat yuvası olmuştur. Onlardan padişahlar gibi halk da yaka silkmektedir. Çünkü halka da zulmetmektedirler. Eşkıya gibi davranmaktadırlar. Yeniçeri ocağını kaldırmayı III. Selim’in yeğeni II. Mahmut da kafasına koyar. IV. Mustafa’dan sonra tahta geçen Sultan Mahmut’a nasip olacaktır çığırından çıkan bu ocağı kaldırmak. II. Mahmut Batılı anlamda güçlü bir askerlik teşkilatı kuracaktır. Osmanlı Devleti yeniçeri ocağı kaldırıldığında kaybettiği toprakları geri alamasa da büyük bir beladan kurtulduğu için derin bir “oh” çekecektir. Padişahlara kök söktüren yeniçeriler gibi bir askerî sınıf olur da hiç romanı yazılmaz mı? Bir de yeniçerileri M. Turhan Tan gibi bir yazar kaleme alırsa hiç tadına doyulur mu? Elbette doyulmaz. Yapıtları Mehmet Samih Fethi ismiyle de basılan Turhan Tan’ın mürekkebi hangi kitaba damlarsa o kitap gül gibi açar, mis gibi kokar, güneş gibi parlar, farkını ortaya koyar. Çünkü müthiş bir dil zevki nakşeder yüreklere. Hangi konuyu, hangi tarihî şahsiyeti ele alırsa alsın kullandığı dil, benimsediği üslup okurda hiç şüphesiz hayranlık uyandırır. Eşi benzeri yoktur diyerek abartmayayım, ancak onun dilinden aldığınız tadı başka kitaplarda da bulmanız çok nadirdir. (Eğer üslup yönünden benzer bir isim aranırsa hiç şüphesiz Nihal Atsız tam yerine oturacaktır.) Bu yargıya sadece tek bir romanını okuyarak varmadım. Bugüne kadar “Cengiz Han”, “Timur” ve “Yeniçeriler” olmak üzere üç tane eserini okuyarak pekiştirdim yargımı. “Yeniçeriler”, en son okuduğum eseri. Yeni bitirdim. Olympia Yayınları tarafından basılan “Yeniçeriler” 224 sayfalık ince bir eser. Konusu, bozulmaya başladığı süreden beri Osmanlı Devleti’nde tek hükümranmış gibi davranan yeniçeri ocağının Sultan Mahmut’u rahatsız edecek davranışlar sergilemesi ve bu sırada süregelen bir aşk hikâyesi etrafında şekillenmektedir. Olaylar 1800’lü yılların başında geçmekte. Ancak Sultan Mahmut’un yeniçeri ocağını yok etmesine değinilmiyor. Hikâyenin yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla sonlanacağını bekliyordum. Oysa öyle olmadı. Yazar tarihte önemli bir yer tutan bu olayı anlatmadığı gibi Sultan Mahmut’un ocağı kaldıracağına dair küçük bir imada bile bulunmamış. Osmanlı tarihini bilmeyen bir okur ocağın uzun bir süre daha devam ettiğini sanır. Sözün bu yerinde belirtmeliyiz ki ocağı kaldıran II. Mahmut’tur. Belli ki yazar daha fazla anlatmak istememiş, romanı daha fazla uzatmamış. Yarım bırakmış gibi geldi bana. Oysaki nasıl devrildiğinin öyküsünü de ondan okumak isterdim açıkçası. “Yeniçeriler” sözlükle birlikte okunması gereken bir kitap. Otuza yakın kelimeyi sözlükten bakarak öğrendim. Bu açıdan cümleleri daha iyi anlayabilmek için yanınızda bir Türkçe sözlük bulundurmanız faydalı olacaktır. Böylelikle dilinizdeki sözcük varlığı veya sözcük haznesi de genişleyecek, büyüyecektir. Ancak birçoğunu günümüzde kullanmadığımızı da belirteyim. Tarihî gerçekler gerçekten anlatıldığı gibi mi tam bilmiyorum, çünkü Osmanlı tarihine bu kadar vâkıf değilim. Mesela II. Mahmut gerçekten acizlik içinde miydi acaba yeniçeriler karşısında? Gerçi III. Selim’i öldürdüklerine göre çok da yabana atılmaması gerekiyor yeniçerilerin. Osmanlı’yı yöneten kadroya korku saldıkları aşikâr. Acaba Sultan Mahmut’un kurgudaki karakter Başçuhadar Ömer Ağa gibi yeniçerilerin gücünü hissettiren bir yardımcısı var mıydı gerçekte? Bu kitap “tarihî bir roman” sınıfında olduğu için gerçekle kurgu birbirine giriyor. Çünkü tarihî roman diyorsunuz, tarihte yaşamış isimler veriyorsunuz, ancak neyin hakikat neyin hayal olduğu belli değil. En iyisi isimleri değiştirip tamamen kurgusal bir yapıt üretmek. Çünkü tarihsel kişiliklerin isimlerini verdiğinizde işler karışıyor doğal olarak. Aynı durum “Muhteşem Süleyman” dizisi için de geçerli değil mi? Bu dizi televizyon ekranlarından evimize girdiğinde ne alevler yükseldi, ne fırtınalar koptu! Tarihsel karakterleri canlandıran dizinin tarihle uzaktan yakından alakasının olmadığına yönelik görüşler dile getirildi. Netflix’te yayımlanan, sadece on bölüm yayımlanan, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethini anlatan dizide de tarihsel yanlışlıklar var. Anakronik hatalar da olabilir elbette, gelgelelim vurguladığım hatalar olmayan şeylerin olmuş gibi gösterilmesi. Tarihî bir roman okuyan, tarihî bir dizi veya film izleyen bir kimsenin eğer o konuya vâkıf değilse hakikatle kurguyu karıştırması çok normal bir davranış. Bu açıdan benim böyle üretimlere bakışım şudur: Anlatılan şey benim ne kadar hayal gücümü güçlendirdi, beni ne kadar büyüledi, ana dilime ne kadar katkıda bulundu, sanattan aldığım zevki ne kadar ileriye taşıdı? Hakikat, kurguyla harmanlandığında artık hakikatten çıkıp bir sanat ürününe dönüştüğü için bir tarihî romanı da bir tarihî dizi veya filmi de sanat ürünü gözüyle değerlendiriyorum. Bundan dolayıdır ki yapıttan aldığım tada, zevke, yapıtın bana neler verdiğine bakıyorum. Turhan Tan’ın kitaplarıyla da bu açlığımı fazlasıyla gideriyorum. “Yeniçeriler”in yayınevinden kaynaklanan tek eksik yönü, yazım hatalarıyla dolu olması. Belli ki roman gözden geçirilmeden, hiç okunmadan basılmış. Böylece güzel bir romanın ırzına geçilmiş. Ayrıca yazım yanlışından da öte bir hata var ki “bu kadarına da pes” dedirtiyor. 79. sayfada bir Köroğlu güftesinden bahsediliyor ve açıklanacak yerde devamı getirilmiyor. Neredesin editör? Adın var olmasına var da faydan yok. Böyle editörler yüzünden birçok kitap heba olup gidiyor; raflar, hatalarla dolu bir sürü kitapla dolup taşıyor.
Yeniçeriler
YeniçerilerM. Turhan Tan (Mehmet S. Fethi) · Olympia · 202045 okunma
·
214 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.