Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

242 syf.
·
Puan vermedi
Bir kadın olarak benim ülkem yok. Bir kadın olarak kendime bir ülke istemiyorum. Bir kadın olarak benim ülkem bu dünya!" Bu sözlerle yönünü belirten bu kadın kimdi, derdi neydi, ne yaptı ve ne yapamadı? Virginia Woolf, 1882-1941 yıllarında dünyaya uğramış ve dünyayı anlamak için ölümüne uğraşmış feminist bir KADIN yazardır. Daha çocukken annesini kaybetmiş, kadın olduğu için çağın şartları altında resmi bir eğitim görme fırsatını bulamamış, yedi yaşından itibaren -baba bir anne farklı- kardeşinin tacizine uğramış (21 yaşına kadar), cinsellikten zaman zaman nefret etmiş olmakla birlikte düşüncelerine uygun olarak (İnsan dimağının bir erkek yanı, bir de kadın yanı vardır. Erkeklerde erkek yanı, kadınlarda kadın yanı egemendir.) karışık bir cinsel hayatı olmuş, zamanın tanınan yazarlarından baskıcı bir babanın (Sir Leslie Stephen) çocuğu olma talihliliğine ermiş ve talihsizliğini yaşamış bir KADIN yazardır. Erkek bir yazarla (Leonard Woolf) evlenmiş ama aynı zamanda kadın bir yazarla (Victoria Sackville-West) da -cinsellik kısmı hafif ve az olan- aşk yaşamış, çocuk sahibi olmamış ve Nisan 1941 yılında II. Dünya savaşı devam ederken ceplerine doldurduğu taşlarla kendini nehire atarak hayatına son vermiş KADIN bir yazardır. Virginia Woolf, gerek yedi yaşından itibaren başlayan kardeş tacizi, gerek çok sevdiği annesinin kaybı, gerek baskıcı bir babanın varlığı, gerekse dünyayı anlamlandırma şekli on üç yaşından başlayarak ölümüne kadar devam eden ağır ruhsal bunalımlar yaşamasına sebep olmuş. Kendisine “manic depressive” teşhisi konulmuştu. Ancak birkaç hekim şizofreni olabileceğini de dile getirmiş. Virginia Woolf kardeşleri ve arkadaşlarıyla 1906 ve 1911 yılında iki kez İstanbul’a gelmiş hatta ikinci seferinde ayrıca Bursa’ya da uğramış. Bu deneyimlerinde elde ettiği izlenimleri de zaman zaman eserlerine yansıtmıştır. Virginia Woolf, dokuz roman, kadın sorunlarıyla ilgili iki kitap, eleştiri yazıları, denemeleri ve öyküleri dışında, Roger Fry ile Flush’ın yaşamöykülerini yazdı. Bu arada Flush’ın bir köpek olduğunu da belirtmek gerek. Bu eserleri arasında en fazla tanınan eserleri, Dalgalar, Deniz Feneri, Kendine Ait Bir Oda olarak sıralanabilir. Yeni geliştirdiği bilinç akışı tekniğini en iyi uyguladığı eseri de Dalgalar olarak kabul edilir. Virginia Woolf’u anlamakta sıkıntı yaşayan okurların yaptığı en büyük hata, onun ne yapmaya çalıştığını bilmeden, onun dünyaya bakışını kavramadan klasik bir romandan beklenen bir şekille ya da bir nitelik beklentisi altında eserlerini okumaya başlamaları olsa gerek. Yani aslında Virginia Woolf’un eleştirdiği gerçeklik (gerçekçi romancılar, kişilerinin yaşamını başlangıcı, orta kısmı ve sonu olan derli toplu öykülere dönüştürmek istiyorlar; gerçek yaşamı yansıttıklarını sanıyorlardı bunu yaparken. Ama yaşamın asıl gerçeklerine yüz çeviriyorlardı) tarzında yazılmış romanların okurlarıdır bu okurlar. Virginia, insanları bu kadar rahat bir şekilde kalıplaştırarak, iç alemlerini örten o örtüyü kaldırmadan insanları kategorileştirerek aktarmanın gerçek’le bir bağlantısının olamayacağını düşünür ve edebiyatta bu duvarları yıkmak ister. Ancak o da bunun ne kadar zor olacağının farkındadır, Virginia yazarken çok acı çeker. İnsanların onu anlamamasından ve ona gereken değeri vermeyecek olmalarından hep korkar. Her ne kadar ölümünden sonra edebiyat çevresinde anlaşılmış olsa da günümüz okurlarında halen o anlaşılmanın gerçekleşmemiş olduğu görülebilir rahatlıkla. Çünkü bu okurlar, onun yıkmaya çalıştığı duvarlarla kendi etraflarını örerek onu göremediğini iddia ediyorlar, doğru bir iddia! Zaten o duvarların arkasından onu görmeniz mümkün değil. Kimi, ‘geldi, yedi, verdi, oturdu, kalktı ve sonra öldü’ tarzında bir şeyler istiyor kimisi, ‘hem o lezbiyen!’ nasıl okunur ki görüşünde, kimisi de her okuduğu şeyin ruhunu usul usul okşamasını istiyor. İşte bu ve buna benzer beklentilerle Virginia’yı eline alınca da -yarıda boraktom- diye burun kıvırıyor. Şimdi yanalım da, kime yanalım? Şunu özellikle belirteyim ki kimse Virginia Woolf’u okumak zorunda değil, şahsen benim size öyle bir tavsiyem de yok. Çünkü çok fazla yazar var ve çok fazla eser var bunun yanında ise kısıtlı bir hayatımız var doğal olarak bütün yazarları ve eserlerini okuma gibi bir lüksümüz de olamayacak. Durum böyleyken de size hitap eden şeyleri okuyabilirsiniz bunda bir sorun yok! Benim serzenişim mevzuyu hiç anlamadan değerlendirmektir, yumurtayı beyaz taş kabul ederek onu değerlendirirseniz ve bu da sizin haksız bir eleştiri ortaya koymanıza sebep oluyorsa: ‘ya bu ne biçim taş adamın kafasına vurdum, yarmadı bile, bu ne biçim taş!’ Onu adamın kafasına vuracağınıza tavada pişirip yemiş olsaydınız içindeki proteinleri alacaktınız, yumurtayı da ziyan etmemiş olurdunuz! Mesela bir okur arkadaş çıkıp şöyle diyor “Virginia’nın Feminizmi mide bulandırıcı”, hoppalaa! Yani aslında arkadaş lezbiyenliği demek istiyor, ancak bunu nasıl eşleştirmişse bu onun Feminizmliği oluvermiş… Tabii ki böyle duvarlarla ona yaklaşırsanız onu göremezsiniz dediğim gibi. Yeri gelmişken bunun gibi düşünen (belli ki görüşlerine göre lezbiyenliği kötü olarak görüyor bu da onun görüşü buna da karışmam zaten beni ilgilendirmez açıkçası) okurlara şunu söyleyeyim Virginia’nın zaten öyle çok aktif bir cinsel hayatı olmamış yani öyle şapur şupur olayı pek yok, onunkisi daha çok sevgiyle kurulan bağlılık şeklinde… Virginia Woolf dünyayı anlamak ve ne anladığını aktarmak için hep acı çekti. Benim de aynı şekilde düşündüğüm bu hayatı şöyle tarif ediyor “Yaşamda her şey gizemlidir; her şey gelişigüzeldir; ne olup bittiğini anlayamadan, her şey gelip geçer, yok oluverir.” Gerçekten bunun fazlası değil bu hayat! Ve bunu fark edip ama aynı zamanda toplum tarafından saf dışı bırakılmış bir cinsiyete sahip olduğunu da fark eder bu KADIN yazar. Peki bu durum karşısında ne yapacak: “Acaba kadınların çoğu gibi, toplumsal törelere sıkı sıkı bağlı mı kalacaktır? Birtakım uydurma yasaklara uyacak, erkeklerin sözünden çıkmayacak mı? İffetli olmayı bir erdem mi sayacak? Aşık olunca, duygularını açığa vurmaktan çekinecek mi? Düşüncelerini dile getirmeyi sakıncalı mı bulacak? Çok süslü, güzel kokulu bir köleye mi dönüşecek?” Yoksa acı çeke çeke şöyle mi haykıracak “Batan bir gemiye zincirlenmiş, yok olmaya mahkûm bir soy olduğumuza göre... Bütün bunlar tatsız bir şaka olduğuna göre, hiç olmazsa payımıza düşeni yapalım. Birlikte hapsedildiğimiz insanların acılarını dindirmeye çalışalım... Zindanı çiçeklerle süsleyelim... Elimizden geldiğince iyi olalım...” Bu kadını anlamıyorsanız hata kimde? Virginia Woolf yazarak bu anlamsız dünyanın yükünden kurtulacağını zannederdi ama yazdıkça acısı dinmedi "Benliğimin bileşimi ancak yazmakla düzenlenebiliyor... Yazmazsam, hiçbir şey bir bütün oluşturamıyor... Yazmazsam hiçbir şey gerçek değil" son eserine kadar bir taraftan yazdı, bir taraftan durmadan okudu ve diğer taraftan acı çekmeye devam etti. Ama en azından yazmak acı çekmesini engellememiş olsa da karşı koyma olanağı sunuyordu kendisine ve son eseri olan Perdeler arasını yazdıktan iki ay sonra artık yazma yeteneğini kaybettiğini düşündü ve onun kararı belliydi: “İnsan artık yazamıyorsa, canına kıyması daha iyi olur”... Aynı ilk romanında belirttiği gibi olacaktı: “Sular başını örttü bir süre sonra, başının üstünde yuvarlanan denizin hafif gümbürtüsü dışında, hiçbir şey göremez, hiçbir şey duyamaz oldu. Ona eziyet edenlerin hepsi öldüğünü sanırken, o ölmemişti, denizin dibine kıvrılmıştı.” Mina Urgan, Virginia Woolf üzerine iyi çalışmış ve bu da eserine yansımış, yaptığı değerlendirmelerden edebi yönünün güçlü olduğu da rahatlıkla anlaşılabilir. Kendi açımdan böyle en azından. İlerde Mina Urgan’ın kendi eserlerini de okuyabilirim Umarım. Urgan, Virginia’nın hayatını verdikten sonra eserlerini hayatının ışında çok detaylı bir şekilde incelemiş. O incelemeler bile kendi başına takdire şayan, bu eseri yazdığı için kendisine teşekkür ediyorum, iyi ki yazmış… “Ama ne garip ki, kendi çocuklarımın olmasını istemiyorum artık. Ölmeden önce bir şey yazmaya doymak bilmeyen bir isteğim var...
Virginia Woolf
Virginia WoolfMina Urgan · Yapı Kredi Yayınları · 2018336 okunma
·
138 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.