Dar kabiliyetli insanlar, ciddiye aldıkları her hakikate dünyada ondan başka bir hakikat yokmuşçasına bağlanırlar. Bu hakikatlerin, hiçbir şekilde değiştirilip sınırlandırılamayacağına inanmaları doğaldır. Bunları kafalarına sokup birçok durumda onlara göre davranacakları da muhakkaktır. Bütün düşüncelerin mezhepçi olma eğilimlerinin en serbest tartışma ile dahi tedavi edilemediklerini, aksine çoğunlukla bununla daha alevlenip şiddetlendiklerini itiraf ediyorum. Zira, görülmüş olması gereken, fakat görülmemiş olan hakikat sırf düşman kabul edilenler tarafından ilan edildiği için daha şiddetle reddedilir. Fakat bu düşünce çarpışması iyileştirici etkisini, ihtiraslı partizanların üzerinde değil, kenardaki daha sakin ve daha tarafsız seyircilerin üzerinde icra eder. Korkunç olan kötülük, hakikatin parçacıkları arasındaki şiddetli çarpışma değildir. Gerçek korkulacak şey, hakikatin yarısının sessiz sedasız ortadan kaldırılmasıdır. İnsanlar her iki tarafı dinlemeye mecbur edildikçe daima ümit vardır. Yalnız tek tarafa kulak verdikleri zaman hatalar birer peşin hüküm haline dönüşerek katılaşır. Hakikat de abartıla abartıla hükümsüz hale gelir. Böylece, artık hakikatin tesiri kalmaz.