Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

428 syf.
·
Puan vermedi
·
71 günde okudu
Kovacs, sinemada modernizmi kitabında ele almadan önce konunun daha anlaşılır olmasını sağlamak için başat üç kavramı tanımlayıp tarihsel kullanımlarından bahsetmiştir. Bu kavramlar “Modern”, “Modernizm” ve “Avangard”dır ve kitapta Kısım 1/Bölüm1’de açıklanmıştır. Sonrasında Alman Dışavurumculuğu gibi erken modernizm akımlarına ve örneklerine değinerek klasik anlatıdan uzaklaştıkları yönleri vurgulamaktadır. Ayrıca bu akımların etkilendiği diğer sanat dalları hakkında da bilgi vermektedir. Yazar, geç modernizm Avrupa’da ortaya çıktığı ve sinemaya dair en etkili görüşler Avrupa’da geliştiği için kitabında Avrupa Sineması’na odaklanmıştır. Modernizmin temel kavramlarından, modern sinemanın tarihine ve bu tarih içerisinde anahtar rol oynayan filmlerin analizlerine kadar pek çok detaylı bölüm barındırmaktadır. Kitapta ayrıca modern sinemaya dair görüşler iki gruba ayrılmış ve bunların detaylı açıklaması yapılmıştır. Bu grupları yazar stil analizcileri ve evrimciler olarak adlandırmıştır. Yazara göre evrimciler; modern sinemanın, sinemasal biçimin gelişiminin yüksek bir düzeyini temsil ettiğini ileri sürerler ve modern filmin soyut fikirleri ifade etmede daha fazla kapasitesi olduğunu savunurlar, bu nedenle onlara göre modern sinema klasik sinemayı aşmıştır. Bu bölümde Astruc ve Bazin’in sinemanın dil olmasına dair görüşlerinden de yararlanılmıştır. Stil analizcileri içinse Cahiers du Cinema’nın iki önemli eleştirmeni Eric Rohmer ve Godard gösterilmiştir. Stil analizcilerine göre klasik ve modern bir değer yargısı değildir ve bu eleştirmenler bu kavramları birbirine zıt olarak görmemişlerdir. Kovacs, modern sinemada anlatım konusunu ele alırken film kuramcısı David Bordwell’in sanat sinemasına dair görüşlerine sıkça yer vermiştir ve artık okuyucu için modern sinema ve klasik anlatı arasındaki farklar daha belirgindir. Sanat filmi anlatısı doğrusal bir olay örgüsü geliştirmekten uzaktır, izleyicinin yorumuna sıklıkla fırsat tanımakta ve karakterlerin öznel iç dünyasını temel almaktadır. Modern sinema, tür olarak klasik anlatıdan kopmuş değildir ve klasik anlatının en sık rastlanan anlatı türlerinden biri olan melodram da kendisine modern sinemada yer bulmuştur. Melodram; çatışmanın orantısız güçler arasında patlak verdiği dramatik bir biçimdir ancak modern sinemada melodram klasik anlatıdakinden farklıdır. Modern melodramlarda karakterin içine düştüğü çaresiz durumun kaynağı somut bir doğal, toplumsal ya da duygusal felaket değildir. Modern melodramda karakterin karşısındaki büyük güç yalnızca varlığıyla değil yokluğuyla da temsil edilir. Bu; güvenliğin, aşkın, duyguların ya da Tanrı’nın yokluğu olabilir. Varoluşçu felsefeye göre bu yokluk “hiçlik” olarak adlandırılır ve yazar “hiçlik”in felsefi anlamına dair açıklamalar (bu açıklamalarda Sartre’dan yararlanılır) yaptıktan sonra Antonioni’nin Batan Güneş filmini bu bağlamda ele almaktadır. Kovacs benzer şekilde modernizmin özelliklerini açıklarken de sık sık filmlere referans vermekte ve sahne analizleri yapmaktadır. Bu filmler arasında en sık rastladıklarımız; Geçen Yıl Marienbad’da, Hiroşima Sevgilim, Cinayeti Gördüm, Serseri Âşıklar, Bisiklet Hırsızları’dır demek mümkündür. Kovacs modern sinemanın anahtar filmleri arasında özellikle iki filme dikkat çekmektedir. Bunlar Eric Rohmer’in modern sinemanın ilk auteurü dediği Alain Resnais’in Geçen Yıl Marienbad’da filmi ve Federico Fellini’nin pek çok bakımdan otobiyografik olarak değerlendirilen 8 ½ filmidir. Ona göre bu filmlerle klasik ve modern anlatı arasındaki geçiş kapanmıştır. Alain Resnais’in bir diğer filmi “Hiroşima Sevgilim” için Kovacs, auteurün konumun bakış açısına göre dönemi içinde radikal görünse de klasik anlatının da bir parçasıydı demektedir ama kitaba göre Geçen Yıl Marienbad’da’da auteur her şeye hâkim güç haline gelmiştir. Bu iki filmde “zaman” klasik anlatının doğrusal olay örgüsüne tamamen aykırıdır. Geçen Yıl Marienbad’da’da anlatı hipnoza benzer, 8 ½ filminde ise bilinç akışı anlatımı ve psikanalizden yararlanılmıştır. Kovacs moderrn sinemanın tarihini anlatırken bunu dönemlere ayırarak yapar. Bu sınıflandırmanın ana başlıkları; Romantik Dönem (1959-1961), Yerleşmiş Modernizm (162-1966), 1966 Yılı, Politik Modernizm (1967-1975) ve “Auterurün Ölümü”dür. Kitapta, Geçen Yıl Marienbad’da, Yeni Gerçekçilik ile başlayan Romantik Dönem içerisinde yer alırken 8 ½ , Yerleşmiş Modernizm’in konusudur. Fellini’nin 8 ½ filmi tamamen sinemada modern auteurlük anlayışına odaklanan ilk filmdir ve filmde çokça kendine gönderme yapılmıştır. Öyle ki filmde yönetmen ve yapımcının izlediği test görüntüleri 8 ½ ‘un test görüntüleridir. Geçen Yıl Marienbad’da’dan farklı olarak bu filmdeki auteur gerçek bir kişidir; film Fellini’nin yaratıcılık krizini, onun içsel ve öznel dünyasını yansıtmaktadır ve yazar filmi ele alırken Fellini ile filmin ana karakteri Guido arasındaki benzerliklere değinerek bu bağlantıları okuyucu için güçlendirmektedir. Kovacs kitabını “Auteurün Ölümü” bölümünde ele aldığı modernizmin sonunu anlatmasıyla bitirmektedir. Modernizmin sonunu anlamak için postmodern dönemi ve onun stilini anlamak gerektiğini ileri sürmektedir. Burada modernden postmoderne geçişin yumuşaklığına değinmektedir. 1970’lerdeki politik modernizmi de bu geçiş dönemi içerisinde konumlandırmaktadır. Modernizmin sonunu anlatırken yazar, Tarkovsky’nin Ayna filmini ele almaktadır. Bu film ona göre modern auteurün yok olma eşiğindeki temsili sayılabilmesinden ötürü dikkate alınması gereken bir filmdir. Bu bölümde 8 ½ un modernist sinema içerisindeki konumu ile Ayna filminin konumu arasında bir karşılaştırma yaparak şunları söyler; “Eğer modern sinema tarihinin başlangıcındaki 8 ½ ‘un özel yeri bu filmin “kendi içsel kargaşasından başka söyleyecek bir şeyi” olmadığı için kendisini tutarlı bir anlatıcı haline getiremeyen auteurün imgesini sunmasıysa, aynı dönemin sonundaki Ayna’nın özel yeri de kesinlikle modernist auteurün konumunun tutarlılığını en doğrudan şekilde sorgulayan bir film olmasıdır. Ayna ile dönemin gerçekliğin, Godard’ın numara İki (1975) filmini koruyan, parçalanmışlığıyla karşı karşıya gelen auteurün güçsüzlüğüyle ilgili diğer filmleri arasındaki fark, kesinlikle Tarkovsky’nin bu krizi dünyanın krizi olarak değil, auteurün krizi olarak temsil etmesidir.” (KOVACS, 2010, s. 377) Kovacs modern sinemanın “ölümü”nü, modern sanatın temel parçası olarak adlandırdığı “hiçlik”e bağlamaktadır. Modernist sanatın sonunun gelmesinin nedeni olarak “hiçlik” sorununun ciddi bir sorun olmaktan çıkmasını göstermekte ve bu bağlamda Antonioni’nin Cinayeti Gördüm (1966) ve Greenaway’in Ressamın Sözleşmesi (1982) filmlerini ele almaktadır. Cinayeti Gördüm filminde gerçeklik, temsil aracılığıyla bir yokluk olarak görüntünün ardında gizliyken Ressamın Sözleşmesi için ise gerçeklik; “…her nesnenin bir çeşitlemeyi temsil ettiği nesnelerin yinelenmesinden oluşan farklı temsiller dizisinden oluşur.” Kovacs bu iki film ve hiçlik arasındaki ilişkiyi şöyle özetler; “Antonioni için sanat hiçliktir, çünkü varlığı yokluk olarak temsil etme gücüne sahiptir. Greenaway için sanat hiçliktir, çünkü nesnelleşip nesnelleşmez yok olan gerçeklik haline gelir. Ancak sanat yok olduğunda hiçlik eşittir hiçbir şeydir. Son tahlilde Antonioni için sanat gerçeklikten başka bir şeydir, Greenaway için ise sanat gerçeklikten başka hiçbir şeydir.” (KOVACS, 2010, s 388) Sonuç olarak Kovacs, sinemada modernizmi, modernizmin temel kavramları ve tarihsel bağlamlarını açıklayarak başlattığı kitabını; modernizmin temel parçası olan “hiçlik” meselesini ele alarak, modernizmden postmodernizme geçişi temellendirmekte ve bu geçiş dönemi filmlerini karşılaştırarak bitirmektedir. Modernizmi Seyretmek, sinemada modernizm çalışanlar ve sinema öğrencilerine hitap eden derin ve kapsamlı bir eserdir ancak dil ve atıfların yoğunluğu göz önüne alındığında lisans düzeyi öğrencileri için okunması ve anlaşılması kolay olmayabilir.
Modernizmi Seyretmek
Modernizmi SeyretmekAndrás Bálint Kovács · Deki Yayınevi · 201017 okunma
·
63 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.