Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış. Oldukça fakir. Ama kral bile onu kıskanırmış. Beyaz bir atı varmış herkesin dilinde olan. Kral atını alabilmek için koca bir hazine teklif etse de yaşlı adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, bir at değil benim için. O benim kıymetli dostum. İnsan dostunu satar mı hiç?” dermiş hep. Bir sabah bakmışlar ki, atın yerinde yeller esiyor. Köylü toplanmış hemen ihtiyarın başına, başlamışlar söylenmeye: “İhtiyar bunak! Bu atın sana yâr olmayacağı, çalacakları besbelliydi. Krala satmış olsaydın hayatını yaşayacaktın. Şimdi ne paran var ne de atın.” İhtiyar “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. Sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek olan bu. Bunun dışındakiler sizin yorumunuz ve kararınız. Atımın kaybolması talihsizlik mi yoksa şans mı bilmiyoruz.” Köylüler ihtiyarın söylediklerine kahkahalarla gülmüşler. Ama at bir gece ansızın dönmüş geri. Meğerse kimse çalmamış atı zaten, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönüş yolunda da, vadide denk geldiği 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamdan özür dilemişler. “Sen haklı çıktın ihtiyar. Atın kaybolması şanssızlık değil, tamamen bir devlet kuşu oldu senin için. Bir sürü atın var artık.” “Yine acele karar veriyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri geldiğini söyleyin. Tek bildiğimiz bu. Sonrasının ne getireceğini bilmiyoruz. Sadece ilk cümlesini okuduğunuz bir kitap hakkında nasıl doğru fikir yürütebilirsiniz?” Köylüler bu sefer ihtiyarla alay etmemişler açıktan, ama hepsi içlerinden “Bu herif sahiden kafayı yemiş” diye geçirmişler. Birkaç gün sonra, ihtiyarın tek oğlu vahşi atları terbiye etmeye çalışırken attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini bir tek bu çocuk sağlıyormuş ve şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyarın yanına: “Bu sefer de haklı çıktın. Bu atlar yüzünden tek oğlun uzun süre yatalak kalacak. Sana bakacak başka kimse de yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha perişan bir durumda olacaksın.” İhtiyar, “Sizde erken karar verme hastalığı var sahiden” demiş. “Bu ne acele? Evet, oğlum bacağını kırdı. Gerçek olan bu. Diğerleri sizin hüsnükuruntunuz. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla tahmin edemezsiniz.” Birkaç hafta sonra, düşmanlar devasa bir ordu ile şehre saldırmış. Kral eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. İhtiyarın kırık bacaklı oğlu hariç, bütün gençleri askere almışlar. Köyde bir matem havası. Çünkü savaştan galip çıkılması imkânsızmış. Giden gençlerin ya ölü haberi ya da esir düştükleri haberi gelecekmiş. Köylüler, ihtiyara uğramışlar: “Haklı olduğunu zaman gösterdi” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama en azından yanı başında. Bizimkiler öyle mi? Bir daha asla göremeyeceğiz belki de. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, büyük şansmış ihtiyar...” “Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Halbuki ne olacağını kimseler tam anlamıyla bilemez. Bilinen tek bir şey var ki, benim oğlum yanımda, sizinkiler ise askerde. Ama bunların hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu sadece Allah biliyor.”
·
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.