Anne Sexton gizdökümcü şairlerden bir tanesi ve 20. yy’da, feminist hareketin yükselişe geçtiği, kadın şair ve yazarların erkek takma isimleri ile değil, kendi isimleriyle eserlerini yayımlamaya başladıkları, kadınların birçok haklarını elde ettikleri ve aynı zamanda da “kadın” kimliğinin karmaşaya büründüğü bir yüzyılda, bir kadın.
Hal böyle olunca şiirlerinden “kadın oluşlar” akıyor. Çekinmeden, korkusuzca…
“Böyle bir kadın tam kadın değildir
Ben böyle birisi oldum.”
Ailesindeki bazı insanların da birtakım psikolojik rahatsızlıkları olduğundan mı bilinmez kendisi de depresyona, bunalıma oldukça yatkın ve defalarca kez intihar girişiminde bulunmuş. Ölümle dans edenlerden anlayacağınız..
“ Ölmüştüm neredeyse ki
Gelip damarlarımdan çektiler zehri”
Gizdökümcü şiir bir nevi şairin itirafları niteliğinde olduğundan ve Anne de hayatını sanata dönüştüren isimlerden biri olduğu için şiirlerini daha iyi anlamlandırabilmek adına hayat hikayesini araştırmalıyız, onu okuyup yorumlamaya çalışmadan önce. Tıpkı Sylvia Plath’ de olduğu gibi.
Sylvia’dan söz açılmışken, aralarındaki ilişki sadece hayatlarındaki birtakım benzerliklerden ibaret değil. 1959 yılında Robert Lowell’ın şiir yazma kursunda tanışmışlar ve Sylvia’nın ölümüne kadar da iyi bir dostlukları olmuş.
( Sylvia Plath’in günlüklerinde 1959 yılından itibaren Anne Sexton ismi geçmeye başlar. Sylvia, Anne’e gıpta ettiğini çünkü onun kendisi gibi “zorlayarak” yazmadığını, rahat bir tarzı olduğunu söyler.)
“Çok sık olarak Sylvia ile uzun uzun intihar girişimlerimizden konuşurduk. Bir taraftan cips yerken diğer yandan da intihar girişimlerimizin ayrıntılarını konuşurduk. İntihar en çok şiirin zıddıdır ve biz genellikle uçta olandan konuşurduk”
Kitaba geri dönecek olursak, Anne’in Sylvia Plath’in ölümünden sonra onun için yazdığı şiir de bu kitapta bulunmakta. #115321400
Anne, Sylvia’ya hırsız der, ikisinin de zaman zaman arzuladığı ölüme tek başına ve daha çabuk gittiği için, birlikte konuştukları şeyi ondan “çaldığı” için. Dostça bir üzüntüdür bu. ( İleriki yıllarda birçok ödül alan ve birçok şiir yazan Anne Sexton da intihar ederek yaşamını sonlandıracaktır.)#115329298
“Böyle bir kadın yanlış anlaşılır
Ben böyle birisi oldum.”
Şiirlerinde kadın, aile, din, intihar, ölüm ve delilik gibi konuları işler. “ TANRILAR” adlı şiirini ben özelikle beğendim: "Her an, her şeyi, her yerde" aradığımızda “hiçbir zaman hiçbir şeyi” bulamayız. Oysa ki aradığımız tüm cevaplar başlangıç noktamızdadır ve biz bunu oraya döndüğümüzde (dönersek) fark ederiz ancak. (Yani Tanrılarınız tuvalette kapalı olabilir, önce orayı kontrol etmekte fayda var :))
“ Ms. Sexton tanrıları aramaya çıktı.
Gökyüzüne bakmaya başladı.
-mavi çatal değnekli büyük beyaz bir melek umarak
Hiçbiri
Sonra tüm öğrendiği kitaplara baktı
Ve yazılar arkasından tükürdüler
Hiçbiri
O büyük şaire bir hac yolculuğu yaptı
Ve şair yüzüne geğirdi.
Hiçbiri
Dua etti dünyanın tüm kiliselerinde
Ve kültür hakkında epeyce şey öğrendi
Hiçbiri
Gitti Atlantik’e, Pasifik’e, kesinlikle Tanrı için…
Hiçbiri
Buda’ya, Brahma’ya, Piramitlere gitti
Ve çok büyük kartpostallar buldu.,
Hiçbiri
Sonra kendi evine dönüş yaptı
Ve tuvalette kapalı buldu tüm tanrılarını
Sonunda !
Bağırarak ağladı
Ve kilitledi kapıyı”
Kitapla ilgili beni en çok üzen şey kısa olmasıydı diyebilirim ve Anne’in çevrilmiş tek kitabı olması. Ayrıca beni üzen bir başka şey de başarılı şiirlerinden, kadınlık durumunu ve toplumdaki rolünü sorguladığı “Böyle Birisi” şiirinin ve benim en sevdiğim şiiri olan “Cehaletin Şairi” adlı şiirlerinin olmamasıydı. Böyle önemli şiirleri neden koymadıklarını merak ettim
Bu şair hakkında o kadar fazla şey söyleyebilirim ki.. Eminim bahsetmeyi unuttuğum milyon tane şey vardır. Onları keşfetmeyi de size bırakıyorum.
"Yazan bir kadın çok hisseder,
O esrimeleri ve kehanetleri!"
Keşke daha çok yaşasaydın Anne tüm yalnızlığınla, büyünle, kadın oluşlarınla.. ve bize daha da çok şiir bıraksaydın.
O zaman cehaletin şairi adlı şiirini de buraya bırakarak “dağınık” incelememi sonlandırıyorum ve yazdıklarımı okuyan herkese teşekkür ediyorum :)
CEHALETİN ŞAİRİ
Belki dünya havada süzülüyordur,
Bilmiyorum.
Belki yıldızlar birtakım dev makaslarla kesilen
küçük el işi kağıtlarıdır.
Belki ay donmuş bir gözyaşıdır,
Bilmiyorum.
Belki Tanrı sadece sağırlar tarafından duyulan
kalın bir sestir,
Bilmiyorum.
Belki ben hiçkimseyim.
Doğru, bir bedenim var
ve ondan kaçamıyorum.
Kafamdan dışarı uçmak isterdim,
ama bu imkansız.
Burada, bu insan formu içinde mahsur kalmam
kader kitabında yazılı.
Hâl böyleyken
Derdime dikkat çekmek istiyorum.
İçimde bir hayvan var,
kalbime sımsıkı yapışan,
kocaman bir yengeç.
Bostonlı doktorlar
Pes ettiler.
Neşterler, iğneler, zehirli gazlar ve benzeri şeyler denediler.
Yengeç hâlâ orada.
Büyük bir yük bu.
Unutmaya çalışıyorum, kendi işime bakmaya,
brokoli pişirmeye, açıp kapatmaya kitapları,
dişlerimi fırçalamaya ve ayakkabılarımı bağlamaya.
Dua etmeyi de denedim
ama ben dua ettikçe daha sıkı tutunuyor yengeç
ve acı büyüyor.
Bir keresinde bir rüya görmüştüm,
bir rüyaydı belki de
yengeç, benim Tanrıya dair cehaletimdi.
Ama ben kimim ki rüyalara inanıyorum