Çıktığın yolda, bugün yelken açıp yapayalnız
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız Yürü!
Hür maviliğin bittiği son hadde kadar
İnsan âlemde hayal ettiği nisbette yaşar.
Orda bir köy var uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da,
O köy bizim köyümüzdür.
İlkokuldayken ne heyecanla söyletirdi öğretmenimiz bize bu şiiri. Boğazımız patlarcasına, avazımız çıktığı kadar, haykırarak söylerdik.Köy Enstitüleriyle tanıştıkça, onların dünyasına ayak bastıkça, ne kadar da anlam buldu benim için bu dizeler.
Bugün ikinci defa hüzün çöküyordu üzerine. Bir yandan sabahki cehennemi ağrıdan geriye yalnızca ağrının hafifçe inleyen, kör hatırasının kaldığı şakaklarını ovarken, bir yandan da var gücüyle çektiği ruhsal eziyetlerin sebebini anlamaya çalışıyordu vali. Ve çabucak anladı sebebini, ama kendini kandırmaya çalıştı. Apaçık görüyordu ki, bugün gündüz vakti bir şey yitirmişti ve bunun telafisi yoktu, şimdi de yitirdiği şeyi küçük ve ehemmiyetsiz, daha da önemlisi, geç kalmış eylemlerle düzeltmek istiyordu.
Birkaç kelime edecek zaman bulunamadığında en azından küçük bir gülümseme ya da hafif bir baş hareketi. Her şey kabul, görmezden gelmek hariç. Yoksa sararıp soluverirler...
Etraftaki her şey alabildiğine cansız ve öyle kederli ki, insan kendini köprücüğün dibindeki kavağa asmak istiyor. Ne esen bir rüzgâr, ne kıpırdayan bir bulut, ne de bir canlı. İşte yaşayan insan için cehennemi bir yer.
Ya onu unutmalı, ya da ölmeliydi. Çünkü bu hayatı taşıması olanaksızdı. Olanaksız! Onu unutmalı, ne pahasına olursa olsun unutmalı! Ama unutulmuyordu, işte buydu derdi.