Gönderi

Kendi varoluşumuz hakkında kendimize karşı sorumluyuz;bu yüzde, bu varoluşun gerçek dümencileri de kendimiz olmalıyız ve varoluşumuzun kör bir raslantısallığa benzemesine izin vermemeliyiz. Biraz pervasızca, biraz tehlikeli yaşamalı bu varoluşu: Üstelik en kötü durumda da, en iyi durumda da nasıl olsa yitireceğimize göre. Neden bu toprağa, bu işe bağlanıp kalmalı, neden komşunun dediklerine kulak asmalı? Birkaç yüz metre ötede hiçbir bağlayıcılığı kalmayan görüşlere bağlı kalmak, kasabalılığın dik âlâsıdır. Doğu ve Batı, birisinin korkaklığımızla eğlenmek için gözümüzün önünde tebeşirlerle çizdiği çizgilerdir. Özgürlüğe ulaşmayı deneyeceğim, der genç ruh kendi kendine; oysa, tesadüfen iki ulusun birbirlerinden nefret ediyor ve birbirleriyle savaşıyor oluşları, ya da iki kıtanın arasında bir denizin varlığı, ya da dört bir yanda, birkaç bin yıl önce var olmayan bir dinin öğretiliyor oluşu engelleyecektir onu. Bunların hiçbirisi kendin değilsin der, kendine. Hiç kimse kuramaz sana, tam da yaşam ırmağının üstünden geçmesi gereken köprüyü, senden başka hiç kimse. Gerçi sayısız yol ve köprü vardır, sayısız yarı tanrı vardır seni ırmağın öte yakasına taşımak isteyen; ama seni isterler bunun bedeli olarak; kendini rehin verecek ve yitireceksindir. Tek bir yol var dünyada, senden başka kimsenin gidemeyeceği: Nereye mi götürür bu yol? Sorma yürü o yolu. Kimdi şu cümleyi söyleyen: "Bir adam, yolunun onu nereye götürdüğünü bilmediği zamanlardakinden daha fazla yücelemez asla"?
··
138 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.