Gönderi

Fatih'in zekâsı
Ilmiyye mensupları, Müslüman toplumlarında devlet kontrolünden bağımsız durumlarını başlıca vakıflara borçlu idiler. Camiler ve mescidler, medreseler, zâviye ve hankâhlar, emekli ulemânın masraf ve maişetleri, hep vakıflardan geliyordu. Vakıf ise, Islami hayır amacıyla bir maksat için ebediyyen habsedilmiş ve Allah vencesine bağlanmış gelir kaynaklarıdır. Her vakfiyyede, gelirin devamlılığı ve sarfının, Allah'ın güvencesi altına konduğu acıklarmıştır. Vakfiyyeyi yetkili bir din adamı, genellikle kadı düzenler ve tasdik eder. Sultânlar dâhil kimse vakıf şartlarını değiştiremez. Buna kalkışacaklar, Allah'ın lanetine uğrayacaktır. İlmiyye mensupları, vakıf sayesinde devlete muhtaç olmadan dinî vazife ve faaliyetlerini, yaşamlarını sürdürürlerdi. Osmanlı Devleti'nde her vakfın işleyişi, aynı zamanda sultânın nezareti altındadır, sultan bir näzır tayin eder. Fâtih Sultân Mehemmed, ilmiyeye ve dervişlere ait yüzlerce vakfı nesh etmiş, gelirlerini askere tayin etmiştir; bunu ancak yine bir din kuralına dayanarak yapabilmiştir; yani vakfedilen maksadın veya binanın ortadan kalkmış olduğu olgusunu ileri sürerek nesh yapabilmiştir.
Sayfa 176
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.