Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

228 syf.
7/10 puan verdi
AH BE MUAZZEZ... AH BE "ÇOCUK"... (SPOILER OLACAKTIR) Metin-Ali-Feyyaz, kuru-pilav-cacık, at-avrat-silah ve bilumum üçlülerden biri sayılabilecek Kürk Mantolu Madonna-İçimizdeki Şeytan-Kuyucaklı Yusuf üçlüsünün üçüncü kitabını da bitirdik sonunda. Senaryo Yeşilçam filmi tadında olsa dahi anlatım... Sabahattin Ali'nin kaleminin etkisi yadsınamaz. O mekan detayları, o tasvirler, karakterlerin duygu durumlarının ve de kişiliklerinin yansıtımı... Bunlar yavan bir hikayeye dahi, usta bir kalem elinde canlılık katabilecek unsurlar. Bu canlılıktan sebepleniyor okuyucu da haliyle. Hikayeye dair canlılık katan unsurların yanında bir de onca can sıkıcı detay var ki, bunları görmezden gelmek, gerçeklere karşı gözünü kapamaktan başka bir manaya gelmezdi doğrusu. Kadının kadına bakış açısı, ailelerin kızlarını "mal" gibi görmesi, bir de bu "mal" gibi görmede öylesi bir gerekçe var ki, taa o devirlerden bu devirlere kadar hiç hükmünü yitirmemiş: kızım el kapısında sürünsün mü? Yahu arkadaş, kızın el kapısında sürünsün istemiyorsan ya kızına kendin bakacaksın el bebek gül bebek, gerçi dur ya, orada da "kızıma 'evde kalmış' derler" kaygısı güdüyordunuz siz, ya da kızını, kendi kendine yetebilen bir birey olarak yetiştireceksin. Elbette ki eskilerin bu konuda avantajları yoktu, bir kadının kendine yetebilmesi gibi bir durum söz konusu dahi olamazdı ama 21. yüzyıldayız yani. Bu durumun değiştiğine ben inanıyorum. Lakin öyle örnekler görüyoruz ki bu inancımı zedelemekte ısrar ediyor gibiler. Can sıkıcılık bitti mi? Elbette ki hayır. Aslında bir önceki bahis içerisinde de değerlendirilebilirdi ama ayrı bir şekilde ele alalım: Erken evlilikler. Muazzez, daha yaşı on üçe vardığında güzelleşivermiş, yeni yeni belirginleşmeye başlayan memeleri, artık onun gelinlik çağa geldiğinin alameti oluvermiş. O zamanlar bu tip durumlar nispeten kabul edilebilir gelirken, ki aslında o zaman da gelmemesi lazımdı bence, şimdilerde neyse ki bu durumun üstesinden geldik. Hala bunun aksi uygulamalara rast geliyor muyuz? Maalesef ki evet... Küçük yaşta evlen, kendinden onca yaş büyük biriyle hem de, kalabalık bir aileye gelin ol, onca insanın yükü sırtına binsin bir anda, koca evi çekip çevir, yemeğiydi, çamaşırı- bulaşığıydı, üstüne bir de aile büyüklerinin hışmına uğra, üstüne üstlük kocandan dayak ye... Eskinin kadınları zorlu zamanlardan geçmiş vesselam. Ve tabii ki siyaset. Güçlünün haklı olduğu, zayıfınsa mağdur edildiği kara düzen. Demin küçük yaşta evlilikler için, çoğunlukla üstesinden geldiğimizi belirttik ama ya bu hal? İşte onu hala aşamadık, aşmaya da hiç mi hiç niyetimiz yok gibi... Paran varsa, sırtın sağlam yerlere yaslıysa, değme gitsin. Kanun da sensin, nizam da... Karakterlerin bazılarına şöylece bir değinmek icap ederse, Salahattin Bey... Garibim Salahattin Bey. Allah onun cezasını vermiş zaten. İsmiyle kaderi örtüşememiş, salaha erememiş bir garip kaymakam. Şahinde gibi bir mendeburu, sırf evlenmiş olmak için almış başına bela etmiş resmen. Belki de tek güldüğü konu, biricik kızı ve de evine aldığı Yusuf olmuş. Şahinde tam bir baş belası, insanı evlenmekten soğutur bir karakter. Ömür törpüsü. "İnsan lafla öldürülür mü" diye düşünecek olsak, bu kadın ortaya çıkar, "ben seri katilim" diyerek sazı eline alıverir o derece. Küçük yaşta kaymakamla evlendirilmesi, ailesinden aldığı bayrağı kızına da devretmek niyetiyle yola çıkışı, hırsı yüzünden kızını batağa sürükleyişi... Yatacak yerin yok Şahinde... Sonradan sen de işlerin bu raddeye gelmesinden hoşnut olmadın belki ama, iş işten geçti bir kere... Yusuf... Yoksa Ömer mi desem bilemedim. Zira çocuk haliyle gösterdiği net tavırlar ve karakteri, sağlam bir birey olacağı izlenimini verirken ne olduysa oldu, o sağlam karakterli çocuk büyüyünce İçimizdeki Şeytan'ın Ömer'ine bağlayıverdi. Bir kararsızlıklar, bir iç hesaplaşmalar, bunların getirdiği bir eylemsizlik hali... İçimizdeki Şeytan'ı okurken gelen, Ömer'in ensesine bir tane patlatma isteği burada Yusuf için de gelmedi desem yalan olur doğrusu. Şakir'i de birine benzetecek olsak, bu kesinlikle "Aile Şerefi Oktay" olurdu diye düşünüyorum. "O kızı istiyorum babaa, canım sıkılınca da bırakırım ne olacak?"... Tam da bu kafada bir alemci zengin piçi. Belki fazlaca duyar kasmak gibi olacak ama, çocuklara oyuncaklarının kıymetini bilmeyi öğretmemiz ve de onları fazlaca oyuncakla şımartmamayı öğrenmemiz lazım. Basit bir detay gibi görünebilir ama fazlaca oyuncağa (burada oyuncak sadece bir detay) sahip olan ve kırdığında yenilerinin konulacağını bilen çocuk, yetişkinliğinde insanlara da o kırdığı oyuncaklarla aynı muameleyi yapmak cüretini gösterebiliyor. Muazzez... Tüm bu karakterler içerisinde en masumu da oydu. Onu ayrıca anmamak, anısına hakaret olurdu bence. Çocukluğunu birlikte geçirdiği dirayetsiz Yusuf'u sevmiş olması, Şahinde gibi bir ananın kızı olması, üstüne üstlük güzel de bir kız olması, onun makus talihine döşeli kilit taşları oldu belki de. Anasının getirip getirip gözüne soktuğu varlıklı hayat tarzı, dirayetsiz Yusuf'un üç kuruşa talim etmekte ısrar edişiyle birleşince, o ışıltıda kendini kaybetti garibim. Önce yiyeceklerle, hediyelerle gözü boyandı, sonrasında onun bunun rakı sofrasına meze oldu daha on beşinde... Yusuf'un son bir gayretle yaptığı hamle de olmasa, daha neler neler gelecekti başına kim bilir. Ölüm, onun için kurtuluş oldu belki de... Biraz ordan burdan bir inceleme oldu farkındayım ama tüm bunların yanında, köy hayatına meraklılara iç geçirten, köy hayatına uzak olmayanların, köylerini burunlarında tüttüren o harika köy panoramasını ve de çocukların oyunlarıyla okuyucuda canlanan o nostalji havasını söylemeden geçmemek gerek.
Kuyucaklı Yusuf 
Kuyucaklı Yusuf Sabahattin Ali · İş Bankası Kültür Yayınları · 2019173,7bin okunma
·
276 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.