1998 yılında okuduğum bir kitaptır. Aynı yıl kitap çıkmıştır.
Ahmet Altan
1950 doğumludur. Gazeteci, yazardır. Köşe yazarlığı yaptı. Bir çok yazısından yargılamdı ve hapis cezası aldı.
Bu romanını neo- klasik olarak tanımlamıştır. İşlenen dönemle uyumlu , özel bir dil kullanmıştır.
Klasik romanın yeniden doğuşu diyebiliriz.
İnsan ilişkilerini, duygularını ve aşkı derinlemesine ele alır.
Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında, Ermenilerin Osmanlı bankasını basmaları ile başlıyor. Şeyh Efendinin düğünüyle olay örgüsü devam ediyor. Yirmici yüzyıl Osmanlı döneminin tarihi, kişileri, siyasal ve askeri gelişmelerini fon alarak, bir yandan saray erkanından Reşit Paşanın ailesini ve Şeyh Efendiyle renkli gizemli biçimde birbirleriyle yaşamlarını aktarıyor.
Yakın tarihimizin gölgede kalmış olaylarına ışık tutuyor.
Fransız etkisini, kadınların gücünü, aşkını ve entrikalarını, kıskançlıklarını kendi üslubunda yansıtmış.
Gerçek sevginin hiç bitmediğini hissediyorsunuz.
Bir zamanlar derin yarada alsa kalbin ve kanayan yaran kapansa muhakkak izi kalır. O iz’e her baktığında hatırlatır kendini
Aşk, kılıç yarası gibidir.
Günah, kendi ışığını yaratmıştı odada: Ne karanlık ne aydınlık, içinde her şeyin hem var hem yok olduğu...