Gönderi

Bence, eğer Bayan Brown ölürse, bütün o galaksilerinizi alıp, dürüp büküp çöp tenekesine atabilirsiniz. Eğer, bir özne yoksa, kâinattaki bütün nesneler ne işe yarar? Mesele insanlığın bu kadar önemli olması değil. Ben, insanın her şeyin veya fazla bir şeyin ölçüsü olduğunu düşünmüyorum. İnsanın hiçbir şeyin sonu veya son noktası olmadığını, ortası hiç olmadığını düşünüyorum. Ne olduğumuzu, kim olduğumuzu ve nereye gittiğimizi bilmiyorum, zaten bildiğini söyleyenlere de inanmıyorum -belki son senfonisinin son bölümünde Beethoven hariç. Bildiğim tek şey, burada olduğumuz ve bu gerçeğin farkında olduğumuz, bu gerçeğin bizi farkında olmaya, kulak vermeye zorladığıdır. Çünkü biz nesne değiliz. Bu esas olandır. Biz özneyiz, aramızda bize nesneymişiz gibi davrananlar yanlış, insanlık dışı, doğaya karşı davranıyorlardır. Ve bizimle birlikte, en büyük Nesne olan doğa, onun yorulmadan yanan güneşleri, dönüp duran galaksi ve gezegenleri, kayaları, denizleri, balıkları ve eğreltileri, köknar ağaçları ve küçük tüylü hayvanları, hepsi özne oldular. Onlar bizim bir parçamız, biz onların bir parçası olduğumuz için. Etimiz, kemiğimiz. Biz, onların bilinciyiz. Eğer, biz bakmayı bırakırsak, dünya kör olur. Eğer, biz konuşmayı ve duymayı bırakırsak, dünya sağır ve dilsiz olur. Eğer, düşünmeyi bırakırsak, düşünce olmaz. Eğer, kendimizi yok edersek, bilinci yok ederiz. Bütün bunları, görmeyi, duymayı, konuşmayı, düşünmeyi, hissetmeyi, hepsini birer birer yaparız. Büyük mistikler ortaklıktan daha derine indiler ve özdeşliği, her şeyin özdeşliğini hissettiler. Fakat, biz sıradan ruhlar bunu yapamayız, belki sadece bir an, tüm hayatımız boyunca bir tek an yapabiliriz. Biz, tekil kişiler olarak, ruh olarak birer birer yaşarız. Kişi, tek bir kişi olarak. Ortaklık, umut edebileceğimiz en iyi şeydir, ve ortaklık çoğu kişi için dokunmak demektir: elinizin bir başkasının eline dokunuşu, birlikte yapılan iş, birlikte çekilen kızak, birlikte edilen dans, beraber dünyaya getirilen çocuk. Biz sadece tek bir vücuda ve iki ele sahibiz. Bir çember oluşturabiliriz, ama bir çember olamayız Çember, gerçek toplum, tekil vücutlardan ve tekil ruhlardan oluşur. Aksi halde, tam anlamıyla oluşamaz. Nesneleşmiş, nicelleşmiş kişilerden oluşan, gerçek toplumun, gerçek cemaatin sadece mekanik, cansız bir taklididir - bir toplumsal sınıf, bir ulus- devlet, bir ordu, bir anonim şirket, bir iktidar bloku gibi. Bu yönde hiç umut yok. Sonuna kadar tükettik. Ben, gerçekten Bayan Brown'dan başka yerde umut göremiyorum.
"Bu Fikirler Aklınıza Nereden Geliyor?"Kitabı okudu
·
8 views
maRamy okurunun profil resmi
Başta söz ettiğim yazıda Virginia Woolf, Arnold Bennett okulundan yazarları, artık hiç ilgilenmedikleri öznenin yerine, görünümü, nesnelliği -evler, meslekler, kiralar, gelirler, arzular, davranışlar, vs- geçirmekle eleştiriyordu. Roman yazmayı bırakıp sosyoloji yapmaya başlamışlardı. Modern "psikolojik roman" da bunun benzeridir, bir insan portresi olmaktan çok bir vaka öyküsüdür. "Sosyalist Gerçeklik" de öznellikten bu şekilde kaçışın bir örneğidir. Ve, birçok bilimkurgu romanı da aynı eğilimdedir. Bu, görünüşte bilimadamının ilahi tarafsızlık arzusundan doğuyor olabilir, fakat sonucu, sanatçının bir tasavvur yaratma -dolaylı olarak, çünkü tasavvur dolaysız olarak oluşturulamaz- zorunluluğundan kaçınmasıdır. Bilimkurgu, daha ziyade, kendilerinden başka hiçbir şeyi aydınlatmayan ve gerçek ahlaki yankıları olmayan mucizeleri, merakları ve korkuları sıralayan bir yapay nesnellikle, hayaller, hüsnü kuruntular ve kâbuslarla yetinmiştir. İcatlar harikadır, ama kendi içine kapalı ve kısırdır. Bilimkurgu meraklılarının daha egzantrik ve çocuksu bölümünü oluşturan savunmacı ve fanatik kapalı çevreler ise, kendi içinde zararsız olmasına rağmen yayıncıların standartlarını, okurun ve eleştirmenin de beklentilerini çok düşük tutarak zevki düşüren bu sıradanlıklarla beslenir ve onları besler. Bu, ortaya para koymadan poker oynamamızı istemek gibidir. Oysa, gerçek oyun, gerçek parayla oynanır. Zamyatin'den Lem'e kadar nice yazar, bilimkurgunun sonsuz simge yelpazesi ve metaforları, özneyi merkeze alarak, romancı gibi kullanıldığında kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu, hangi seçimlerle yüz yüze geldiğimizi emsalsiz bir açıklıkla ve engin, huzursuz edici bir güzellikle gösterebildiğini ispatladığı halde, bu bayağılığın sürüyor olması çok acıdır.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.