Gönderi

Kavalın Parmak İzi Ona evimize ilk geldiği günden beri inanmamıştım. Gaga burunlu, ince bacaklı, yaşı belirsiz bir adamdı. Sabahları kalktığında gençti: otuz yaşlarında falan. İşe çıkarken, kahveye giderken. Döndüğünde yorgun olurdu: orta yaşın üstünde. Ama geceleri, ortanca ağabeyimle birlikte ‘Köyümüzün mutluluğa, esenliğe kavuşması için sizce neler yapmak gerekir?’ oyununu oynadığımızda, gecelik entarisini giyip takkesini başına geçirdiğinde enikonu ihtiyar bir adam oluverirdi. Sesi de gün boyunca değişirdi yaşı gibi. Uzak adaların çağrısını andırdığı söylenen sesini bana hiç kullanmadı. Benimle konuşurken. O gelmeden önce sabahım çok uzun sürerdi. İneklerimizi sağar, kaymak yapar, kışlık peyniri tenekeye basardım. Sonra bayırı tırmanıp uzaktaki eski hisara bakardım, bütün yorgunluğum geçerdi. Çimenlerin arasına uzanır kitap okurdum. Gün akıp giderdi. Ama o, buyruklar yağdırarak günümü kısalttı, kurduğu oyunlarla gecelerimizi daralttı. Eve getirdiğim kır çiçeklerini, bir dokunuşta ağusuyla soldurdu. Kedimi evden kaçırttı.
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.