EVLİYA ÇELEBİ (1611-1682)Türk edebiyatında en büyük seyahatnameyi yazmış müellif olarak haklı bir şöhret
kazanmış bulunan seyyah, memur ve asker.
Padişah imamı olan Evliya Mehmed Efendi'den dolayı Evliya adını almıştır.
Evliya Çelebi 25 Mart 1611 de, İstanbul'da, Unkapanı'nda doğdu.
Ailesinin kökü Kütahyalıdır. Fetihten sonra İstanbul'da yerleşmişlerdir.
Evliya Çelebi'nin anası bir Abaza kadınıdır. Bu kadın, sadrazamlığa kadar yükselen Melek
Ahmed Paşa'nın anasıyla ya kardeş, yahut da teyze çocuğudur. Bu hısımlık sebebiyle
Evliya Çelebi'nin Melek Ahmed Paşa ile arası çok iyi olmuştur.
Evliya Çelebi, ilk Öğrenimden sonra Unkapanı'ndaki Fil Yokuşu'nda, Şeyhülislâm Hâraid Efendi Medresesi'nde Müderris Ahfeş Efendi'den 7 yıl ders gördü. Bu sıradaki dersortağı
(o zamanki tâbirle ders şeriki), yani aynı hücrede kaldığı arkadaşı, sonradan Osmanlı
Tarihi'ne geçen ve "Cinci Hoca" diye tanınan Hüseyin Efendi îdi.
Bu medresedeki 7 yıllık dersin Evliya Çelebi'yi, zamanımız tabiriyle, yüksek öğrenim
mezunu seviyesine getirmeyeceği aşikârdır ve zaten Seyahatnamesinden de bu,
anlaşılmaktadır.
Evliya Çelebi seyahate âşıktı, İstanbul ve çevresindeki dolaşmalarına 1630 da, yani 19
yaşlarında iken başlamıştı.
Sesi güzeldi ve aldığı dersler arasında en çok musikide ileri gitmişti.
1635'te (yani 24 yaşlarında iken) Ayasofya'da IV. Murad'ın huzuruna çıkarıldı ve
kendisine Has Kiler'de vazife verildi. Bir gün sarayda IV. Murad'ın huzuruna kabul
olunarak besteler okudu ve nükteli konuşmasıyla Padişahın çok hoşuna gitti. Bu tesir
kuvvetli olmuş olacak ki Padişahın kederli zamanlarında huzura çıkarılarak tatlı sözleriyle
onun kederini azaltmaya başladı.
Sarayda 4 yıl kadar kaldıktan sonra Padişahın Bağdat seferinden (Nisan 1638) biraz önce
çırağ edilerek 40 akça maaşla Sipahiler zümresine girdi.
Bundan sonra meşhur seyahatlerine başladı, önce 1640 ta kısa bir Bursa ve İzmit
seyahati yaptı. Sonra, babasının oğulluğu olup Trabzon valiliğine tayin edilen Ketenci
Ömer Paşa ile birlikte Trabzon'a gitti.
1641 Nisan'ında Azak kalesinin Rus Kazakları'ndan geri alınması için Hüseyin Pasa
kumandasında yapılan sefere katıldı. Kış bastırıp da Azak alınamayınca Kırım Hant
Baltadır Kirey Han ile Kırım'a döndü. Onun maiyetinde olarak 1641-1642 kışını
Bahçesaray'da geçirdi.
1642 yazında Azağ'ın geri alınışı harekâtına katıldı. Han'dan izin alarak İstanbul'a dönerken Karadeniz'de korkunç bir fırtınaya yakalandı. Gemileri battı. Kendi ifadesine
göre üç gün önce geminin bir sandalı, sonra da büyük bir tahta parçası üstünde ölümle
pençeleştikten sonra, bugünkü Bulgaristan kıyılarına çıkıp canım kurtardı. Bir Türk
köyünde epeyce hasta yattıktan sonra, İstanbul'a gelerek 4 yıl kadar kaldı ve bundan
sonra Karadeniz'de gemiyle yolculuğa tövbe etti.
1645 baharında Girit seferine çıkan Yusuf Paşa kumandasındaki ordu ile Hanya'nın
fethinde bulundu. Sonra İstanbul'a döndü.
1646'da, Erzurum Beğlerbeği Defterdaroğlu Mehmed Paşa'ya müezzin ve Erzurum
gümrük kâtipliğine tayin edilmiş olarak onunla ve kalabalık maiyeti ile 12 Eylülde
İstanbul'dan hareketle Anadolu'nun birçok şehir, kasaba ve köylerinde konaklamak
suretiyle Erzurum'a gitti.
Tebriz Hanı'nın elçisine yoldaşlık ederek Azerbaycan ve Gürcistan'ın bazı yerlerini gördü.
Bir takım vazifeler dolayısıyla Revan, Gümüşhane ve Tortum'a giden, sınır paşalarının Gürcistan seferinde bulunan Evliya Çelebi 1647-1648 kışını Erzurum'da geçirdi.
Erzurum Beğlerbeyi Defterdaroğlu Mehmed Paşa, Kars'a, tayin edilip bu vazifeyi kabul
etmeyerek İstanbul'a hareket edince Evliya Çelebi de ona katıldı.
Defterdaroğlu Mehmed Paşa o sırada hükümete karşı isyan etmiş bulunan Varvar Ali
Paşa'yı tenkile memur edilenler arasındaydı. Fakat hükümete güvenemediği için bu emri
dinlemediği gibi, diğer Anadolu paşalarıyla anlaşmaya çalışıyor, bu sebeple Evliya
Çelebi'yi kurye olarak kullanıyordu. Evliya Çelebi bu gidiş gelişlerin birinde yolunu şaşırıp
ünlü Celâlîler'den Kara Haydaroylu ile Katırcıoğlu'nun arasına bile düştü.
1648 yazında İstanbul'a geldi. Babası çok yaşlı olarak bir sırada Ölmüştü. Miras işlerini
hallettikten sonra. Şam Beğlerbeği Murtaza Paşa'ya katılarak 1648 Ağustos'unda, Şam'a
gitmek üzere onunla yola çıktı. Ekimde Şam'a vardılar. Murtaza Paşa tarafından vazifeyle
gönderilmek suretiyle Suriye ve Filistin'in birçok yerlerini gördü.
Murtaza Paşa, Sivas'a tayin edilince onunla birlikte Sivas'a gitti. Vergi toplamak için Orta
ve Doğu Anadolu'nun: birçok yerlerini gezdi.
Murtaza Paşa, Sivas'tan azledilince onunla 14 Temmuz: 1650 de İstanbul'a döndü.
Bu sırada Melek Ahmed Paşa sadrazam oldu (5 Ağustos 1650). Hısım oldukları için paşa,
Evliya Çelebi'yi kendisine musahip ve mahrem edindi.
21 Ağustos 1651 de Melek Ahmed Paşa büyükvezirlikten azlolunup Özi Beğlerbeğiliğine
tayin olununca Evliya Çelebi de onunla beraber gitti. Rumeli'nin birçok yerlerini gezdiği bu
yolculuğa 1651 yılının Eylül ayı ortalarında başladı.
Melek Ahmed Paşa, Rumeli Beğlerbeğiliğine tayin olununca yine onunla birlikte Sofya'da
bulundu. Paşa azlolununca 1653 Temmuzunda İstanbul'a döndü. Bir süre İstanbul'un
gezinti yerlerinde eğlendi. 1655 başına kadar İstanbul'da kaldı.
Melek Ahmed Paşa, Van Beğlerbeğiliğine tayin olununca onunla birlikte giderek Doğu
Anadolu'nun büyük bir bölümünü görmüş oldu. İranlılar tarafından götürülen koyun
sürülerinin geriye verilmesini sağlamak ve Bağdat Valisi Murtaza Paşa'nın İranlılar'a esir
düşmüş olan kardeşini kurtarıp Bağdad'a getirmek vazifeleriyle İran'a ve oradan da
Bağdad'a gitti. Buradan Van'a döndü.
Melek Ahmed Paşa yine Özi Eyaleti'ne vali tayin olununca 26 Temmuz 1655 te
İstanbul'dan kalkarak onunla birlikte eyalet merkezi Silistre'ye gitti.
26 Mayıs 1657 de Macar Rakoczi üzerine yapılan sefere katıldı. Bu sırada Kırım Hanı IV.
Mehmed Kirey Han'ın hizmetine girdi. Güney Rusya'ya yapılan akınlara ve Özi'ye saldıran
Rus Kazakları'nın bozgunu ile biten savaşlara katıldı. Bu zafer haberini İstanbul'a ulaştırıp
yine vazifesi başına döndü. Eyalette birçok yerleri dolaştı.
10 Aralık 1657 de İstanbul'a döndü. Melek Ahmed Paça'nın zevcesi Kaya Sultan'ın
bahçesinde hoş vakitler geçirerek dinlendi.
Melek Ahmed Paşa, Bosna Beğlerbeği olunca onunla birlikte yola çıktıysa da Büyük
Çekmece'de Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa'nın adamları tarafından yaralanarak tedavi için İstanbul'da bir ay kadar kaldı.
1658 de Bursa, Çanakkale ve Gelibolu yörelerine gidip, 9 Kasım 1659'da Buğdan'ın yeni voyvodası Stefanitsa'yi memleketine götürenlerle birlikte Edirne'den kalkarak
Romanya'ya doğru gitti. Yaş Ovası'nda Eflak Voyvodası Minnea ile yapılan savaşta
bulundu. Sonra Kırım atlılarıyla birlikte akınlara katılıp Edirne"ye döndü.
26 Nisan 1660'ta Köse Ali Pasa'nm maiyetinde olarak Varad seferine katıldı. Bu kalenin
fetihnamesini Bosna Beğîerbeğisi Melek Ahmed Paşa'ya götürdü. Evliya Çelebi bu sırada
Bosna eyaletini dolaşmış ve akınlarda bulunmuş, hatta Venedik topraklarına kadar
uzanmıştır.
Melek Ahmed Pala yeniden Rumeli Beğîerbeği olunca Sofya'ya gitti. Yine vergi toplamak
için birçok yerler dolaştı.
29 Temmuz 1661 de, Tımışvar Ovası'nda, Erdel seferine giden Köse Ali Pasa ordusuna
rastlayıp ona katıldı. Kırım atlılarıyla birlikte düşmanla çarpışıp Erdel'i bir hayli dolaştı.
Belgrad'da kışladı.
Baharda Arnavutluk'ta vergi topladıktan sonra 4 Nisan 1662 de İstanbul'a döndü.
10 Mart 1663'te Fazıl Ahmed Paşa ordusuyla birlikte Alman (Nemse) seferine çıktı. Bu
seferin birçok kısımlarına katıldı. Seferin devamı sırasında Belgrad'dan Hersek'teki Sührab Mehmed Pasa'ya mektup götürdü. Venedik sınırındaki hareketlere katıldı. Macaristan'a döndükten sonra Zrinvar ve Raab savaşlarında bulundu. Budin'den Eğri'ye giderek oraları gezdi. Peşte'de Kara Mehmed Paşa ile buluştu.
Vasvar barışından sonra Viyana'ya elçi gönderilen Paşa'nın maiyetinde Viyana'ya gitti. 9 Haziran 1665'te Viyana'ya girdi. Almanya İmparatoru I. Leopold'dan aldığı pasaportla
çevreyi gezindi. Viyana'da bulunduğu sırada, vaktiyle, 1647'de Erzurum'da katıldığı bir
cirit oyununda Şeydi Ahmed Paşa'nın attığı ciritle kırılmış olan dört dişinden üçünü usta
bir dişçiye tedavi ettirdi.
29 Haziran 1665'te Viyana'dan çıkarak çevreyi de gezmek suretiyle Macaristan'a döndü.
Eyalet ve sancaklardaki kaleleri yoklamaya memur edildi. Oradan Erdel, Eflak ve Buğdan
yoluyla Kırım'a gitti. 1665 yılı içinde ve herhalde güz başlarında, Kırım Hanı IV. Mehmed Kirey ile Rus Kazakları arasındaki bir savaşa katıldı.
Kırım'dan kara yolu ile Kafkasya'ya geçti. Dağistan'ı, Hazar kıyılarını ve İdil ırmağı ağzını
dolaştı. Bu sırada Terek kalesinde iken Azak'a gitmekte olan bir Rus elçisinin kafilesine
katıldı. Azak'a gelince Osmanlı Ordusu'nun Girîd seferine çıktığını duydu. Kefe üzerinden
Bahçesaray'a gitti. Adil Kirey'in bazı akınlarına katıldıktan sonra kara yolu ile
(Karadeniz'den geçmeye tövbeliydi) 11 Mayıs 1668 de İstanbul'a geldi.
26 Aralık 166S de İstanbul'dan çıkarak Edirne, Gümülcine, Selanik, Tesalya ve Mora'yı
dolaştı. Anaboli'den gemiyle Girid'e gitti. Kandiye'nin fethi için yapılan savaşlara katıldı ve fethi gördü.
1670 Nisanında Girit'ten ayrılarak bazı Osmanlı kuvvetleriyle birlikte Yunanistan'da,
Mayna'daki isyanın bastırılmasında bulundu. Oradan Arnavutluk'a geçerek bu ülkenin
birçok yerlerim dolaştı. 28 Aralık 1670 İstanbul'a döndü.
Nihayet Hacca gitmeye karar vererek dostlarından Sâilî Çelebi ile 21 Mayıs 1671 (=12 Muharrem 1082) de yola çıktı. Henüz görmediği Sakız, Sisam, İstanköy, Rodos adalarını;
Adana, Maraş, Ayıntap, Kilis taraflarını gezdi. Şam'a uğrayıp gam Beğlerbeği Hüseyin
Paşa'nın da katıldığı hacı kafilesiyle Hacca gitti.
Hacdan sonra Hüseyin Paşa'dan ayrılarak Mısır hacılarına katıldı. Onlarla birlikte Mısır'a
gitti. Mısır'da 8-9 yıl kaldı. Mısır, Sudan ve Kuzey Habeşistan'ı bu sıralarda gezdi.
Evliya Çelebi'nin ne zaman Öldüğü, nerede gömülü olduğu belli değildir. Prof. Cavid
Baysun bir takım karinelerle 1682'de ölmüş olacağını kabul ediyor.
Evliya Çelebi evlenmemiştir. İnce yapılı olmasına rağmen sağlam ve çevik olduğu, Kırım
atlılarıyla yaptığı akınlardan ve cirit oyunlarına katılmasından anlaşılıyor. Sık sık Kırım
hanlarının yanma gitmesi ve soy kütüğünü sayarken yukarılarda bir "Allahverdi Akay" dan
bahsetmesi Kırım'la bir kan bağı ihtimalini de akla getiriyor. Çünkü "Akay" kelimesi tam
Kırım ağzıyla bir kelimedir ve bizim "ağa" (aka)ın karşılığıdır.
Evliya Çelebi mevki ihtirası göstermemiş, fakat seyahat ihtirası büyük olmuştur. Ufak
tefek vazifelerden aldığı para ile paşaların ve Kırım Hanı'nın verdiği hediyeler ve
savaşlardan elde ettiği ganimetler, bir de mütevellisi olduğu ata mülklerinden gelen para
kendisine ve kölelerine yetmiştir.
Zamanına göre yüksek tahsil yapamamışsa da gördükleriyle kültürünü tamamlamıştır.
Tahsil eksikliği bilhassa; tarih olaylarını anlatırken çok açık ve acı sekilde gözükmektedir
(Fatih'le Mısır Sultanı Kalavun'u çağdaş göstermesi gibi). Bir de muhayyelesi geniş
olduğundan evliyalar, şeyhler hakkında verdiği bilgiler uydurmalarla doludur.
Hattat, nakkaş, müzikçi, şair ve biraz da kuyumcudur. Şairliği kaliteli değildir. Nesri,
kendi çağının ağdalı nesri olmayıp çoğu zaman sade, tekellüfsüz bir nesirdir. Hatta bazan
o kadar güzel ve orijinaldir ki Evliya Çelebi'ye 11. Yüzyılın Dede Korkud'u denebilir. Bütün
bunlardan başka bir yönü daha vardır. Askerdir. Birçok savaşlara girmiştir.
Evliya Çelebi seyahat gayesini başarabilmek için herkesle iyi geçinmeye mecburdu. Zaten
yaratılıştan huysuz bir adam değildi. Nâzik, güler yüzlü idi ve herkesin hoşuna giden bir
şahsiyeti vardı. Fakat dalkavuk değildi.
Zevk ehli idi. Mesirelerde kalmış, meyhaneleri dolaşmıştır. Ağzına içki koymadığını
söylemesi her halde esmayı üstüne sıçratmamak için olmalıdır. Ahmed Yesevî soyundan, geldiğini iddia edip din ve tasavvuf davası gütmesi dolayısıyla dinin ve devletin
yasakladığı içkiyi içmemiş görünmek lüzumunu duymuştur.
Büyük seyahatname esas bakımından coğrafya bilgisi vermekle beraber tarih, etnografya, folklor, binalar, yollar, kültür ve dil bakımından da çok mühimdir. Evliya Çelebi
zamanında mevcut olup da bugün bulunmayan köyler, kasabalar, camiler, mezarlar
hakkındaki satırları birinci derecede kaynak değerini taşır. Orijinal gözükme gayretiyle
bazı zorlama ve uydurmaları olduğu muhakkaktır. Bazan da, eskiden yazılmış kitapları okuyarak seyahatnamesine aldığı bilgileri kendi görgüsü mahsulü diye göstermesi bu kabildendir. Meselâ Viyana'da bulunduğu sırada İmparatordan izin alarak kuzeyde Brandenburg, Danimarka, Hollanda ve batıda İspanya'ya kadar gittiği hakkındaki
satırlarının hiç bir değeri yoktur. Fakat bazan mübalâğa veya uydurma sanılan satırlarının
doğru olduğu da muhakkaktır.
...
Seyahatname, mübalağalı ve hayalî taraflarına rağmen, birçok bakımlardan mühim, ciddî
incelemelere lâyık bir eserdir ve hakikaten kültürümüzün temel kaynaklarındandır. Bu
temel kaynaktan ilmî sonuçlar çıkarmak için uzun ve etraflı çalışmalara ihtiyaç vardır ki
bu da yıllara bağlıdır. Fakat bu çalışmalara başlamak İçin Önce Seyahatnamenin mukayeseli ve çok doğru bir basımının yapılması şarttır.
Bugün hızla gelişmekte ve değişmekte olan Anadolu şehirlerinde, birkaç yıl sonra, Evliya
Çelebi'nin bahsettiği bazı anıtlardan eser kalmayacaktır.
...
Evliya Çelebi'nin kendilerini ilgilendiren parçalarını Almanlar, Bulgarlar, Ermeniler, Farslar, Fransızlar, İngilizler, Macarlar, Romenler, Ruslar, Sırplar, Yunanlılar kendi dillerine çevirmişlerdir.
Evliya Çelebi'den parçalar seçerken her şeyden önce Türk kültürü bakımından
ehemmiyetli ve Türk gençleri için faydalı olduğuna kanaat getirdiğim parçaları aldım ve
bu sevimli seyyah hakkında tam bir fikir vermiş olmak için onun mübalağalı ve bazan da
muhayyel olan bölümlerini ihmal etmedim.
Genç okuyuculara kolaylık olması için onların güçlüğe uğrayabileceği birçok noktalarda
küçük dip notlarıyla açıklamalar yaptım.
25 Kasım 1970
ATSIZ