Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

190 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7769 günde okudu
ÇIKIŞ AUSGANG, SERKAN – TÜRK, ROMAN, ZEYTİNBURNU/İSTANBUL, (YİTİK ÜLKE YAYINLARI ) MAVİ DELTA YAYINLARI, MART 2020, 1. BASKI, 190. Öykü ve deneme yazarı olan Serkan Türk, 1993 yılından itibaren çeşitli radyo kanallarında yöneticilik ve yayıncılık yapmıştır. Şiir ve öyküleri beş farklı dile çevrilip yayımlanmıştır. Değişik edebiyat dergilerinde deneme ve öyküleri yayımlanmış; daha sonralarda Ada dergisini çıkaranlar arasında yer almıştır. Radyo programcılığı, iletişim ve yaratıcı yazarlık dersleri vermektedir. Sadece şiir dergisinin editörlüğünü yapıyor. Aynı zamanda edebiyat için çeşitli çalışmalar de yapmaktadır. Birçok farklı eseri bulunan üretken ve çalışkan yazarımızın roman türündeki ilk eseri Ausgang’ ı bir etkinlik sayesinde tanıdım. Serkan Türk, Ausgang romanını 2020 yılında okurlarıyla buluşturmuştur. Eser iki ana kahramanın çevresinde şekillenmiştir. Birisi zamanın erken yaşlandırdığı Onnik Efendi, diğeri ise iyileşmeye ve kendini bulmaya ihtiyacı olan Hami Pazarlı. Romanın yarısı bir adada geçiyor. Kimi zaman bu adada buluveriyorsun kendini kimi zaman da bir bakmışsın İstanbul’ da bir insanın geçmişinde yaşadıklarına şahitlik ediyorsun. Romanın bir yarısının adada geçmesine rağmen bir Robinson Crusoe’ ya, Mercan Adası’na benzemez. Bu roman farklı insanların hayat hikâyelerini; zaman, mekân, dil, din fark etmeksizin acılarıyla mutluluklarıyla hüzünleriyle sevinçleriyle bir arada buluşturuyor. Kimi rastlantı hayatımızda birer anıya dönüşüveriyor. Bir zaman sonra anılar hayatımızı şekillendirir. Geçmişe baktığımızda aslında sürekli hatırlanarak var olmak isteyen birer insana dönüşür ve kendi hayatlarımızın çıkışını bulmak isteriz. Çıkış… Basit bir kelime gibi dursa da bu kelimenin ne anlamlar taşıdığını fark ettim bu roman sayesinde. Kim bilir kaçımız biliyoruz ki kendi hayatımızın çıkışını? Ya da çıkmak istiyor muyuz? Belki de istemiyoruz çünkü anılarımızla mutluyuz. Kaderimizi, anılarımızı biz seçemiyoruz belki ama yönlendirebiliyoruz. Mesela ben bu romanla ve -çok yönlü bir yazar, şair olan - Serkan Türk ile neden şimdi tanıştım? Bunu soruyorum kendime… Belki de her şey eskiden güzeldi diyen büyüklerimizin etkisinde kaldım hep. Elim yeni kitaplara o temiz sayfalara gidemedi. Günümüz edebiyatına önem veremedim. Yazar şöyle diyor kitabın onuncu sayfasında. “İnsan kendinden bahsetmeye başladığında nereli olduğunu söylemek zorunda hissediyor bu toplumda…” Yazar güzel bir noktaya değiniyor, hem fikirim bu konuda onunla. İnsan bazen kabuğunun dışına çıkamıyor. Kendi yaşamına, ailesine ve çevresindekilere hapsoluyor. Hatıralar… Serkan Türk’ ün birçok yerde hem Onnik Efendi hem de Hami Pazarcı üstünden aktardığı hatıralar. Onları okurken sanki gerçekten yaşamlarına tanıklık etmişim gibi hissettim. Bu da yazarımızın ilk romanı olmasına rağmen ne kadar ustaca yazdığının bir işaretidir belki de. Hatıralar iyi veya kötüdür ama insana yaşanmışlık hissi verir. Ne demişti Sayın Türk “ Hatırlamak nimettir.” Tabii nimettir hele Hami Bey gibi hatıralarımız hatırlayamadıklarımızla karışırsa ne olur! Serkan Türk çok yönlü kişiliğini romanında da konuşturmuş. Çok farklı konuları birbirlerinden bağımsız nice kahramanlarla anlatmış. Yaşadıklarını, yaşlılığın verdiği unutkanlıkla kaybetmemek ve onlara sahip çıkmak için yazdığı günlükle tanıdığımız Onnik Efendi, bulduğu günlüğe sıkı sıkı sarılan, ondan etkilendiği gibi bizi etkilemeyi de başaran Hami Bey, yarım kalan bir aşk hikâyesinin başkahramanı Hranuş, Onnik Efendi’ye yoldaşlık yapan Sıdıka bu kahramanların başında geliyor. Sonrasında Almanya’dan Türkiye’ye kadar uzanan bir baba kız hikâyesi, masum köpekçiklerin hayat öyküleri ve onlar üzerinden verilmek istenen mesaj ve nicesi bir yana dursun; sınırlarda yaşanan haince savaşlar ve katliamlar, insanların koskocaman dünyada birbirlerine nefes aldırmamaları, masum canların son bulduğu adaletsiz bir dünya, Cumartesi Annelerinin çaresizliği, insana her seferinde yeniden can veren rengârenk doğamızın gözlerimizin önünde sessiz sedasız kaybolması ve yerini birbirinin kopyası olan beton yığınlarının alması gibi herkesin okuyunca iki kere düşünüp sessiz kalmaması gerektiğini anlatan dünyevi sorunlar bize biraz felsefe yaptırıyor. Hami Pazarlı’ nın -sınırlarımız için güzel bir motif olan- Ada’ daki normal günlerinden bahsedildiği bir bölümde yazdıklarımı kanıtlar nitelikte bir bölüm bulunmakta. “Sizin ülkeniz son yıllarda anlamsız binaların pıtrak gibi çoğaldığı bir yer haline geldi. Eskiden gittiğim kentlerde farklı özellikler bulabiliyordum. Şimdi her biri birbirine benzer özelliklerde yapılmış böylesi binalar kentlerin ruhunu yitirmesine neden oldu… Biz büyüdük ve kirlendi dünya… Her zaman insanın elini uzattığını kolayca yok edebildiğini belirtiyorsun.” Korkunç gözükse de çok haklı bir değiniş olmuş.(s.79,80) Birbirinden bağımsız insanların yaşamlarından serpilmiş küçük öyküler okura sunulurken geçmiş zaman ve şimdiki zaman birbirine öyle güzel harmanlanmış ki bazen okurken afallayabiliyorsun. Belki bunda genellikle yapıtlarda pek karşılaşmadığımız ama romanı monotonluktan kurtarmış olan sen dilinin kullanılmasının büyük bir rolü vardır. Başlarda yazarın kullandığı bu anlatıcı türü seni şüphelendiriyor. Kendi kendime “Acaba ben mi anlamıyorum, neden bana sen diye hitap ediyor, sen dediği kim, okumayı bıraksam mı?” dediğimi hatırlıyorum fakat biraz sabredince kendini birden romanın içinde buluyorsun ve o zaman iyi ki okumuşum diyorsun. Buraya kadar her şey güzel ama Serkan Türk sanki Ausgang’ı kaleme alırken biraz şair ve öykü yazarı kimliğinden çıkamamış gibi. Kahramanları pek fazla tanıtamıyor sanki bize. Ondan mıdır bilmem bazı kahramanlar çıkıverdi aklımdan. Müzisyen arkadaş daha detaylı bir anlatımı hak etmemiş miydi? Ya da böylesine sınırlarımızı öğreten, anılarımıza sahip çıkmamız gerektiğini, iyi bir insan olmanın zor olmadığını, özlemenin ve alışmanın hayatın kanunu olduğunu anlatan bu “çıkış” romanımız böyle bir sonu mu hak ediyordu? Belki oturup Onnik Efendi’ den bahsederlerdi sıcak bir çay eşliğinde Sıdıka ile birlikte. Sonra Fransız kadının kulakları biraz çınlardı tabii ki hâlâ nefes alıyorsa... Ama bunlar romanın bizi içine çekmesine engel değil. Oldukça içten ve yalın bir anlatıma sahip. Dili bir o kadar sade ve anlaşılır. Sanırım olaylar bazı noktada duygu ve düşüncelerden geri planda kalıyor ama bu da bizi düşünmeye sevk ediyor. Tasvirler beni tam tatmin etmemekle birlikte akılda kalıcı cümlelerde kullanılmış. Bazıları hafızama kazınıyor. “Acının geçmediği, şekil değiştirdiği bir dünyada, Hranuş anıların sonsuzluğunda hep var kılıyor kendini.” (s.93) Buradaki o değil de benim sanki kendimi o kadar yakın hissediyorum kitabın kahramanlarına. Bazı eksiltili cümleler sanki bizim tamamlamamızı istermişçesine özenle yerleştirilmiş. “İnsan kaybettiği şeyleri bulamayacağını bile bile …” (s.137) Her beş senede bir okuyup yaşamın verdiği olgunlukla bir kez daha kafa yoracağım bir roman. Altını çizmekten yorulmadığım satırlar ve şiir dizeleri… “Sen sarıl diye de gelinir dünyaya, Boynunu bükük bırakmam çiçeklerinin.” (s.172) Zamana direnme, hep hatırlanmak isteme ve çıkış yolu bulma isteğini, ülkemizin sorunları ve kültürüyle iç içe okuduğumuz romanda bir yere ait olamayan ve günlük üzerinden Onnik Efendi’ den kendine pay çıkartan karakterin "arkeolog" olması da yerinde tercihlerden. Roman bitince çok eskilerde kalmış, neredeyse unutulmaya yüz tutmuş ama hissettirdiği duygularla hala belleğin derinlerinde kalmış bulanık bir görüntüye bakmış gibi oldum. Ama genel olarak romanı çok beğendiğimi söyleyebilirim. Kendini biraz zorlamayı sevenlerin ve dünya sorunlarına kafa yoranların bu romanı okumalarını tavsiye ediyorum. Eleştirimi romanda çok beğendiğim bir paragrafla bitirmek istiyorum. “Zamanın seni bilmediğin, korktuğun bir şeye dönüştürmesine izin verme. Karanlık, kimine göre yeryüzünün apaçık görüldüğü tek şey. O parlak ışıkların altında başını dik tut ve sadece yürü. Sırtına güven. İçine hapsolduğun o sığınaktan, korkulardan ve korkuluklardan uzaklaşacak ve hayatın olanaklarını fark edip çıkışı bulacaksın.” (s.189)
Ausgang
AusgangSerkan Türk · Yitik Ülke Yayınları · 2020373 okunma
··
266 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.