**** Bi kadının ruhu Tanrıya, bedeni kocasına aittir.
Aslında kitabın özetini çarpıcı bir şekilde sadece bu sözle bile anlayabiliriz.
Oldukça fazla kaynak ve detay hakim, o yüzden kitabın içeriğine dair ne yazarsam eksik kalır. Bu ciltin başarısını şöyle izah edebilirim; okurken birçok kez sinirlendim, üzüldüm, duraksayıp o dönemde yaşadığımı hayal ettim.
Teşvik edici olması açısından birkaç noktaya değinecek olursam; kadının cinsel organının üremeye dayalı süreci için anatomik değerlendirilmesi sağlanmış. Ortaçağ tıpçıları çeşitli teorilerle kadının nasıl ürediğine dair spekülasyonlarda bulunmuş. Kadın tarihinin yanında tıpın gelişimi ve arap tıpıyla alışverişini de görmekteyiz.
Ortaçağ döneminde kadınları korkutmak için rol model oluşturacak iffetlik üzerine hikayeler yaratılmış. Ör; her şeyi merak eden Dina’ya kralın oğlunun tecavüz etmesi gibi hikayelerle kadınlar korkutulmuş. Kadının merak duygusunun başına iş açacağı izlenimi yaratılarak, merak durumunda öğrenmek için babalarına, erkek kardeşlerine veya eşlerine danışmaları gerektiği öğütleri verilmiş.
Modanın kadına atfedildiği gelişim sürecini anlattığı bölümde, erkeklerin rahatsız oldukları kadın modalarına hemen vaizler getirerek bu modayı sadece fahişelerin kullanabiliceğine yönelik söylemlerde bulunarak, psikolojik baskı yaratmışlar. Kadını, kadınla tehdit etme söylemi tarihte çok kez yer almıştır.
Bakireler
Evli kadınlar
Dul kadınlar
Azizeler
Fahişeler
Diye kadınlar kategorize edilerek, hak ettikleri değer ve özgürlükleri belirlenmiş.
Neden kadın bilim insanı az?
Neden kadın sanatçılar az?
Neden kadın siyasetçiler, kadın öncüler az?
Bu ve daha birçok sorunun temelini oluşturan bir cilt, o yüzden seriye devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu soruların cevabını fazlasıyla verecektir.