Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

163 syf.
10/10 puan verdi
Kürk Mantolu Madonna Üzerine Düşünsel Notlarım
Sabahattin Ali’nin insanın içini gören isabetli betimlemelerinin yanında belki de en etkileyici yanı toplumun içindeki kişiyi ve onun karmaşıklığını anlatırken kişinin içindeki topluma ait parçaların da tahlilini yapması. Kürk Mantolu Madonna kitap kahve fotoğraflarının vazgeçilmezi, eski ama bir o kadar da zamansız edebi eserlerin popüler kültürle tekrar gündeme gelmesinin belki de en önemli örneklerindenken ne kadar özümsenmiş bu büyük bir soru işaret. Kürk Mantolu Madonnayı trajik bir aşk romanı diye alıp okumak şüphesi ona haksızlık olacaktır. Kürk Mantolu Madonna tam anlamıyla bir psikolojik romanken toplumun kişideki yansımaları da anlatıda yankılanmaktadır. Romanda uzakta bakıldığında basit ve “sıkıcı” denilebilecek olan Raif efendinin hikayesine anlatıcıyla birlikte tanık olarak anlatıcıyla da bir ortak nokta paylaşırız. Uzaktan görülen basit bir aşk hikayesinin bireyin hayatına bıraktığı etkileri, bireyin iç dünyasındaki çelişki ve çözümlenmeleri görürüz. Raif efendi artık o “sıkıcı” Raif Bey olmaktan çıkar, bir karaktere bürünür. Anlatıcıyla birlikte okur da bu aydınlanmayı yaşar. Kitabın başındaki o Raif Efendi, yaşamıyla birlikte bir baş rol kazanırken, Raif efendinin kişiliğine, kişiliğinin gelişimine ve daha sonrasında oluşturduğu kimliğe de şahit oluruz. Raif Efendinin hikayesini öğrendikten sonra oluşturduğu kabuğa daha şefkatle bakarız. Raif Efendinin oluşturduğu bu kabuk “öylesine” veya salt mizacı gereği oluşmuş bir kabuk değildir. O kabuk bir nedenler ve sonuçlar zinciri sonucu Raif Efendinin kişiliğinde ve bakış açısında yoğrularak artık yerleşmiş bir kabuktur. Okuyucunun ve kitaptaki anlatıcının empati yeteneği bütün bunlara tanık olduktan sonra gelişir. Arslan Akfiret (2012) makalesinde kürk mantolu madonnayı benlik teorileri çerçevesinde incelemiştir. Benlik oluşumu ve korunumunu kitapta anlatıcı- Hamdi ve Raif üzerinden anlatmışlardır. Gerçekten de Sabahattin Ali psikoloji teorilerini gerçek hayatın karmaşıklığı üzerinden sunmuştur okuruna. Benlik çerçevesinde incelendiğinde Hamdi’nin anlatıcıya, Raif’e ve diğer çalışanlarına karşı tutunduğu tavır Hamdi’nin kırılgan benliğinden kaynaklanmaktadır. Hamdi anlatıcıyla karşılaştığında ona karşı büyük bir ilgi ve duyar hissederken yine onu eve davet ettikten sonra ona karşı bir o kadar da umursamaz bir tutum takınır. Yarı-bilinçli bu umursamazlık kişinin geçici olumlu benlik duygusunu pekiştirmesi açısından işlevseldir, kişinin oldukça bağlamsal seyreden özsaygısını olumlu olarak pekiştirir. Bunun yanında anlatıcıya duyduğu ilgi ise Hamdi’nin aşağı doğru karşılaştırma sonucu kendisini iyi hissetmesi ve koşula bağlı kırılgan benliğini tatmin etmesiyle alakalıdır. Öyle ki ona bir “iş yaratmış”, Hamdi, hem arkadaşına iş bulduğu için kendini daha da yüceltme fırsatı edinmiş, hem de onu sürekli yanında tutarak benliğine daimi bir tatmin bulmayı amaçlamıştır. Bununla birlikte makalece Hamdi istikrarsız yüksek özsaygılı kabul edilen Hamdi, kendinden altta çalışanlara saldırganca davranmaktadır. Bu saldırganlığın altında kırılgan benliği savunma içgüdüsü yatar. Benliğe yapılmış salt bir tehdit olmasa dahi Hamdi, kendinden alttakilere saldırganca davranarak benliğini yüceltir. Bu saldırganca benlik yüceltme birilerinin üzerinde gücünü kanıtlama ihtiyacı olarak da formüle edilebilir. Hamdi’nin iş yerindeki yüksek konumu onun benliğinde son derece belirleyici olmakla birlikte bunu diğerlerine saldırgan tavırlarıyla kanıtlamaya çalışır fakat burada aslında asıl kanıtlamaya çalıştığı kişi kendisidir. Anlatısına bakıldığında ise utanç duygusunun baskınlığı görülür. “Weiner (1985), utancın, kişinin kendisinden kaynaklanan ama denetleyemediği, başarısızlık gibi olumsuz sonuçlardan ileri geldiğini öne sürmektedir.”. Utancın kişinin kendisinden kaynaklanması durumu her zaman geçerli değildir. Utanç duygusu sosyal durumlarla da yakından ilişkilidir. Sosyal statü kaybı veya sürüden dışlanma da kişisel herhangi bir kaynak bulunmasa da utanç duygusuna neden olur. Sosyal dışlanma sonucu oluşan utanç kolektivisttik kültürlerde çok daha belirleyicidir. Bununla birlikte özellikle Türkiye gibi sosyal baskının had safhada olduğu bir ülkede “çalışacak yaşta olan” bir erkeğin işini kaybetmesi toplumca ayıplanabilecek bir olgudur. Kişiye “ne zaman iş bulacaksın, iş arıyorsun değil mi, ne zamandır işsizsin, iş bulsana” gibi cümleler sarf edilerek kişi doğrudan veya kapalı olarak baskı altına alınır. Anlatıcının yaşadığı bu utanç kesinlikle olasıdır. Bununla birlikte Hamdi ile karşılaşmasında anlatıcı da bir sosyal karşılaştırma yapar ve bu karşılaşmada Hamdi üstün geldiği için bu, ona kötü hissettirir. Anlatıcının bağlamsal özsaygısı da oldukça düşük olduğundan olumsuz bir benlik algısı davranışlarını ve tutumunu etkilemiştir. Raif Efendi özsaygısı düşük bir karakterdir. Çocukluğundan beri kendi dünyasında yaşamayı tercih etmiştir. Düşük benlik saygısına sahip kişiler reddedilme kaygısıyla sosyal ilişkilerinde daha mesafeli davranırlar. Bu mesafe bir savunma mekanizması olarak görülebilir, sosyal anlamda mesafeli davranarak özsaygı düzeylerini korumak isterler, sosyal ilişkilerde ise özsaygılarını kaybetmekten korkarlar. Bununla birlikte bu durum bir kısır döngü yaratır. “Çekingen insanlar, sosyal ilişkiden kaçınarak kısa süreli ve anlık rahatlama yaşasalar da, uzun vadede onları yalnızlık ve süregelen düşük kendilik değeri beklemektedir.” Yine Raif Efendi’nin resmi bırakma nedeni olarak da reddedilme korkusu gösterilebilir. Raif Efendi resmi iç dünyasını yansıtmak olarak görürken, iç dünyasının yansıtılmaya değer olmadığını düşünerek bundan vazgeçmiştir. Makalede Raif Efendi ve Maria Puder arasındaki ilişki betimlenirken “‘karşı tarafın, kişinin benliğine asimile edilmesi”’nden bahsedilir. Bu ifadede bahsedilen, ilişkilerde kişilerin gerçek benzerliklerinin değil de tarafların birbirlerini ne kadar benzer görme eğilimleri olduğunun daha belirleyici olduğudur. Raif ve Maria uzaktan bakıldığında son derece zıt gözükürlerken özellikle Raif Maria’yı ruh eşi olarak değerlendirmekte, farklılıklarından öte benzerliklerini özümsemektedir. Makaleyle ilgili en dikkat çekici nokta Maria ve Raif’in aşkındaki benlik olgusudur. “Olumsuz benlik görüşüne sahip kişilerin, kendilerini gerçekten de olumsuz değerlendiren eşler aradıklarına, benzer tutumlara sahip kişilerle ilişki kurdukları (Pelham&Swan,1989)“ gözlemlenirken Maria ve Raif’in ilişkisinde olan da tam olarak budur. Öyle ki belki de Raif’in Maria’yı bu denli kendine benzer görmesinin nedeni de budur. Aynı zamanda Raif duygularını ilk kez Maria’ya açmış, kendi iç dünyasını tanımasına izin vermiştir. Raif’in Maria’ya iç dünyasını açması, Maria’nın Raif ile benzer görüşlerde olacağını düşünmesinden kaynaklanır. Maria Raif’e olumsuz cümleler kurduğunda Raif’in öz saygısını zedelemez, aksine bu olumsuzlamalar kendi ile ilgili düşüncelerini pekiştirerek onun gerçekliği ile örtüşür. Bu tutarlılık Raif’e daha da güvende hissettirmektedir. Kitabı okurken Sabahattin Ali’nin Leopond Von Sacher-Masoch’un Kürklü Venüsünden etkilenip etkilenmediğini açıkça merak etmiştim. Masoch’un kitabını okuyalı yıllar olsa da -bu yüzden net yargıda bulunmam çok zor, tekrar okumayı umuyorum yakın zamanda- bende bıraktığı izlenim oldukça yakındı. Bu yakınlığın en büyük nedeninin ise yukarıda bahsettiğim hipotez olduğunu düşünmekteyim. “Mazoşizm” denilen kavrama bakıldığında da benlikle ilgili bu örüntünün ekstemleşmiş halini görmek mümkün. Tabii ki Raif ve Maria’nın ilişkisini mazoşizm çerçevesinde değerlendirmek pek doğru olmaz fakat oldukça benzer dinamiklere sahip olduğu da göz ardı edilemez. Raif Efendi Berlin’den bahsederken Berlin’i çok ayırt edici bulmamıştır. Farklı bir Avrupa beklemiştir. “Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim” der Avrupa’dan bahsederken. Raif’in Avrupa tanımı Kürk Mantolu Madonna’nın tablosuyla karşılaştığı ana hazırlar bizi. Raif tabloyu gördüğü zaman büyük bir dehşete düşer, tablodan gözünü alamaz. Raif’in iç dünyasında bu tablo mutlak güzelliktir Burada bahsedilen güzellik yalnızca fiziksel bir güzellik değil, çok daha derinden gelen sarsıcı bir güzelliktir. Arketipsel boyutta Kürk Mantolu Madonna “anima”dır Raif için. Raif tabloyu gördükten sonra kafasında bir Kürk Mantolu Madonna belirir, bu kadının ideası Maria ile ilk karşılaşmalarında gerçekliğin önüne geçer ve Raif Maria’yı fark etmez bile, kafasındaki Madonna’nın idealine bağlı yaşar, onu bir resimden öte bir karaktere büründürerek içinde yaşatır. Raif’i Resmin gerçek sahibiyle tanışma fikri dehşete düşürür çünkü kadınlara karşı son derece çekingendir. İdealize ettiği resimdeki kadınla gerçek hayatta tanışması onun reddedilme korkusunu tetiklemektedir. Reddedilme korkusunun yanında kafasındaki kadının gerçeği ile uyuşmama ihtimali de onu dehşete düşürmüştür. Maria’yla tanıştıktan sonra ise Raif kafasındaki bu ideal görüntü ile Maria’yı özdeşleştirerek onu daha da idealize eder. Maria’nın her hareketi Raif için bu görüntüyle bütünleşerek bu idealizasyonu daha da pekiştirir. Bu mekanizma Raif’in Maria’yı kendine benzer görmesiyle aynı mekanizmayı izler. Artık Maria’nın gerçekten o ideal kadın olup olmadığı önemli değildir, Maria’yı “mükemmel” kılan şey Raif’in onu kendi kafasında mükemmelleştirme eğiliminden gelir. Bireysel ve toplumsal mutluluğunu iki kişilik bir hayata dayandıran Raif Efendi, “bütün insanlığın timsali” olarak gördüğü Maria Puder’le bir arayışın anlatısını inşa eder. Aylak Adam'da da bu iki kişilik toplum ideası görülür. Bir çeşit anomi olabilir mi bu? Birey toplumdan uzaklaşırken, toplumda bulamadığının çaresini iki kişilik toplumda bulur. Toplum içerisinde ilerlemenin birey için anlamsızlaştığı noktada birey yine bir topluma tutunma çabası içindedir, bu toplumu karşısında idealize ettiği kişide arar.
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021315,2bin okunma
·
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.