Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Rönesans ve Reform hareketleriyle kilisenin,bir bakıma da dinin hakimiyetinden kurtulan,ardından sanayi devrimini gerçekleştiren batı dünyası maddi ve teknik üstünlük itibariyle İslam dünyasıyla arasına büyük mesafeler koydu. Hemen bütün İslam dünyası,batı karşısında askeri başarısızlıklarla sarsıldı,buna bağlı olarak siyasi,içtimai çalkantılar gittikçe yaygınlık kazandı.1774 Küçük Kaynarca Ant. ile Osmanlı Dev.ağır bir yara ağır bir mağlubiyetle yüz yüze geldi,1757 de Bengal,İngliz hakimiyetine geçti,1798 de Napolyon Mısır'ı işgal etti,1852 de Hint-Pakistan alt kıtası İngiliz himayesine girdi ve ilk defa Hindistan 'da batılı kanunlar Müslümanlara tatbik edildi.1830-57 yılları arasında Fransa,Cezayir işgalini neticelendirdi,1881 de Fransa,Tunus'a girdi.Osmanlı ise kendi ihtiyarıyla Fransız hukukunun etkisi altında 1850 de ticaret,1858'de ceza kanununu düzenledi,1882 de İngiltere,Mısır'a girdi... Bu mağlubiyetlerin hemen ardından ''yeniden istikara kavuşmak,galip devletleri taklitle mümkündür'' fikri ağırlık kazandı,herşeyden önce ordunun batılı tarzda ıslah edilmesi düşüncesi öne geçti,ardından eğitim,siyasi rejim ve devletin işleyişi,gündelik hayatın düzenlenmesi başta olmak üzere diğer ıslah alanları açıldı. Müslüman ülkelerin bir kısmı hürriyet ve istiklalden mahrum bir halde,çoğu da müstebit yöneticilerin idaresi altında idi. Önce sefirler daha sonra da batıda tahsil gören müslüman aydınların etkisiyle giderek artan bir oranda batıya karşı büyük bir hayranlık ve bunun beslediği bir aşalık duygusu Müslümanlar arasında hakim olmaya başladı.Bu ruh hali onları sahip oldukları inançların,yaşama ve düşünce tarzlarının yetersizliği,geçersizliği fikrine götürdü. Bütün bunlar bir yana batı dünyası büyük başarısını ve psikolojik baskısını oryantalizm (şarkiyatçılık) ve misyonerlik faaliyetleriyle gerçekleştirdi.Birbirine paralel olarak gelişen bu iki hareket islam dünyasına yönelmiş dini-ilmi-fikri saldırılardan başka birşey değildi.Yaptığı menfi tesir müslümanlarda yarattığı şaşkınlık,tereddüt,kendilerini başkaları vasıtasıyla tanıma... halleri de askeri ve siyasi başarısızlıklardan kesinlike hafif değildi. Oryantalistler dilden teknolojiye kadar varan çalışmalarda İslam dünyasındaki mezhep ayrılıkları,akıl-nakil/din-ilim çatışması/devlet din ilişkilerinde titizlikle durdular,daha doğru ifadeyle bu tür problemler icat ettiler;içtihad kapısının kapalı olmasını gündeme getirdiler;hadislerin sahihliği,hatta Kur'an'ın mevsukiyeti (Sağlamlık, gerçeklik) konularında şüpheler ortaya attılar;Hz.Peygamber'İn hayatı üzerinde özellikle durarak O'nu değil bir peygamberde,mükemmel bir insanda bile bulunmaması gereken basit,hafif davranışlara sahip bir ''kişi'' olarak takdim ettiler;Cahiliye devri Arap kültürüne ağırlık verdiler,İslam hukuku ve tasavvuf başta olmak üzere İslami ilimlerin,kültür unsurlarının orjinallik taşımadığını;Roma'dan Bizans'tan İran'dan Hint'ten alındığını ileri sürdüler;naslara bağlı kalmasını sözkonusu ederek İslamın genel olarak statik bir yapıya sahip olduğunu iddia ettiler...Son olarak da mevcut şekliyle ''İslam'ın mani-i terakki olduğunu'' Müslümanların bu vasıflarıyla terakki edemeyeceklerini, ''tek medeniyet'' olan batı medeniyetini bu kafa ile de anlayamayacaklarını savundular.Çare müslümanların kendilerini,inanç ve düşüncelerini değiştirmelerinde,yenilemelerindeydi;bazı şeylerden vazgeçmeleri gerekiyordu... Doğrusu İslamcılık hareketiyle şu veya bu ölçüde ilgisi olan bütün fikir ve siyaset adamlarının,Müslüman ülkelerde yaşayan aydınların altında ezildikleri,tedirgin,ümitsiz ve yılgın hayatları boyunca cevaplandırmakla kendilerini adeta yükümlü saydıkları konular,sorular,problemler bunlar;yani batılıların önlerine sürdüğü konular oldu: Ben ki ecdada söven maskaralardan değilim, Anarım hepsini rahmetle...fakat münfailim -Neye? -Zerk etmediler kalbime bir damla ümmid. -M.Akif- Bir siyaset olarak İttihad-ı İslamın ve ardından bir düşünce hareketi özelliği de kazanan İslamcılığın Avrupa'dan kaynaklandığı batılıların telkinleriyle bu yola girildiği meselesi,üzerinde durulan bir konudur.Herşeyden önce İslamcıların ısrarla üzerinde durdukları konuların çoğu müsteşrikler (oryantalistler) tarafından ortaya atılmıştır. Müslümanların geriliği ancak yabancı boyunduruğu altına girdikten sonra bütün çıplaklığı ve önemi ile meydana çıkmıştır.Bu milletler topraklarını işgal edenlere göre pek düşük şartlarda yaşamakta idiler.Geriliklerini önce onlara hakim olan Hıristiyan milletler görmüş ve mütefekkirleri bizden çok önce bu mesele ile meşgul olmuşlardı.Demek oluyor ki,nesillerden beri çekmekte olduğumuz bir hastalığın farkına varmamız yabancılar sayesinde olmuştur.Ne yazık ki batılılar,müslümanlara ait olan herşeye,bilhassa İslam dinine karşı irsi ve şuuraltı bir kin ve husumetle müptela idiler.Ayrıca zihniyetleri de gördükleri vaka ve hadiselerin asıl mahiyetini,bunları doğuran sebepleri ve ruh hallerini kavrayamayacak kadar İslam zihniyetinden farklı idi.Bu yüzden batılılar,doğunun halini kendi ruh ve fikirlerine göre ve pek yanlış bir şekilde izah edip hüküm verdiler:Müslümaların geriliğinin İslam şeriatının noksan oluşundan ileri geldiğini iddia ettiler.Onların bu kanaatlerini güçlendiren de İslam alemindeki hastalığın umumi olmasıydı. ''Abdülhamid'in politikasının bu devri hakkında yazı yazanlarca 'panislamizm'e bağlanışının nedeni Gabriel Charmes'in Le Panislamisme adıyla yazdığı kitaptır.1880'de çıkan bu kitabın tezi Abdülhamid'İn ergeç panislamizm politikasına sapmak zorunluluğunda kalacağıydı. ''İslamcılık ise ancak 2.Hamid zamanında dış tesirlerle doğdu.(kaynak:Hilmi Ziya Ülgen,Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi) İslamcılar gerek ruh halleri gerekse de savundukları fikirler itibariyle; a)Sınırları kişilere ve ülkelere göre değişiklikler,nüaslar göstermekle birlikte onlar da bir tür batılılaşmaktan,medeni unsurları almak yönü ağır basan kısmi bir batılılaşmaktan yana oldular.İlk anda ''kaçınılmaz bir kötü'' olarak algılanan batı,çok kısa bir zaman sonra ''vazgeçilmez iyi'' haline dönüştü. b)Ardından usul olarak seçmeci-telifçi bir yolu benimsediler.Buna göre batının medeni,ilmi,sınaı,fenni üstünlükleriyle İslamın kültürel ve ahlaki özellikleri birleştirdiğinde ortaya çıkacak bileşim müslümanların büyük ölçüde işine yarayacaktır.Böyle bir usulu meşrulaştırmak için çeşitli açıklamalar da yapılmıştır.Bunların başında bir hadiste belirtildiği gibi ''hikmetin müslümanın yitik malı olduğu,nerede bulursa alacağı'',prensibi;mevcut avrupa medeniyetinin zaten İslama pek yabancı olmadığı ,batılıların çeşitli yollarla Müslümanlardan öğrendikleriyle bugünkü seviyeye geldikleri fikri ve nihayet bugün batının sahip olduğu yüksek değerlere İslamın zaten sahip olduğu,fakat bunların zamanla unutluduğu veya unutturulduğu düşüncesi gibi akıl yürütmeler gelmektedir.
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.