Gönderi

SUNUŞ XIII. yüzyıl Anadolusuna sevgi ve Tanrı vasfı olan aşk temeline dayalı, Ortaasya kökenli Türk-İslâm kültür ve tasavvuf görüşü ile bir güneş gibi doğan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, inşam yücelten, halkı Hak'ka yöneltmek için kucaklayan, insanları gerçek insanlığa, gerçek sevgiye, gerçek hürlüğe davet eden, alabildiğine hür ve bugün bile erişemediğimiz ileri görüşü ile yüzyıllar öncesinden, yüzyıllar sonrasını aydınlatan; Türk sanatım, duygusunu, zarafetini, Türk heyecan ve coşkusunu bir cevherci gibi işleyen, Aşk'ın sihirli mûsikîsini gönüllere ulaştıran, sesi Anadolu'nun dört bir yanında ve bugün bütün dünyada tazeliğini koruyarak yankılanan büyük bir mütefekkir, eşsiz bir şâir, Hak âşığı, ariflerin ışığı, Tanrı velîsi, fikir ve ma'nâ dünyasının ve insanlık âleminin müstesnâ değeridir. Hz. Mevlana'nın 736 yıldan günümüze güzelliğini, hayâtiyetini koruyarak gelen manevî kültür potansiyeli içeriğinde edeb, aşk, güzel ahlâk, iç özgürlük, mutluluk, hoşgörü ve disiplin olguları özellikle hâkimdir. Hz. Mevlânâ'nın îmânlı, semâlı, safâlı aşk yolunu titizlikle izleyen, bu aşkın güzelliğinden haberdâr olanlar, oğulları ve etrafında toplananlar "Mevlânâ'ya mensûb" mânâsına gelen "Mevlevî" adı ile anılmış, üç kıtada "Mevlânâ Okulu" olarak tesis ettikleri Mevlevîhâneleri, birer gül bahçesi, sanat yuvası, insanlık üniversitesi, birer konservatuvar hâline getirmiş, kendi estetik ve teknikleriyle oluşturdukları nâdîde eserleri ile Türk kültürüne ve medeniyet âlemine silinmez izler bırakmışlardır. Bugün müze, koleksiyon ve repertuarlarımızı süsleyen bu eserlerin çoğunun altında zarif bir Mevlevî Külâhı ile "Fakîrül-Mevlevî" diye başlayan mevlevîlerin imzalan hayret ve hayranlıkla geniş bir coğrafyada izlenmektedir. 2007 yılı, ihtilâflı da olsa, fânî âlemi teşrifi 1207 olarak kabûl edilen Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin doğumunun 800. yılı olması münâsebetiyle UNESCO tarafından "Mevlânâ Yılı" ilân edilmiştir. Mevlânâ yılı olan 2007'de, çeşitli ülkelerde ve yurdumuzda yapılacak etkin- 3 likler nedeniyle biz de Mevlânâ Kültür ve Sanat Vakfı olarak vakıf sene-dimizdeki amaçlar doğrultusunda, Hz. Mevlânâ ile oluşan kültürü yansıtan bir konuyu seçerek hizmette bulunmak ve etkinliğimizi sunmak üzere fikrî araştırmalarımızı başlattık. Kuruluş tarihi 1990 olan ve Cumhuriyet tarihimizde, Mevlânâ konusunda kurulmuş ilk vakıf olma şerefini ilk günden bugüne onurla taşıyan, kültür etkinliklerini dünyanın pek çok ülkesinde ve yurtiçinde, aralıksız gerçekleştirdiği semâ âyini, konser, konferans, TV programı, panel gibi faaliyetler ile sürdüren vakfımızın "2007 Mevlânâ Yılı" hizmeti farklı ve kalıcı olmalıydı. Gönlümüzün isteğini "bize bizden yakîn olan''a ve zuhûrâta bıraktık. Hizmet etme isteği ve bir işaret ümidi ile beklerken, sevgili babam Andaç Arbaş'tan kalma bir alışkanlıkla, basında çıkan önemsediğim ve ayırdığım yazıların konulanna göre tasnifini yaptığım sırada gözüme ilişen yazı ile ürperdim. "Ney Virtüözü Mevlevi Şeyhi'nin Ateşe Atılmaktan Kurtulan Defteri" başlıklı, Gazeteci Yazar, Sayın Murat Bardakçı'nın, 20 Ekim 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi, Ramazan Eki'ndeki yazısı şöyle devam ediyordu: "Bahâriye Mevlevîhânesi'nin Şeyhi ve Türk Müziğinin önemli bir bestekârı olan Hüseyin Fahreddin Dede Efendi 15 Eylül 1911 günü bilinmeyen bir sebeble vefat etmiş, doktorların kolera ihtimâlinden söz etmeleri üzerine, bütün eşyası ateşe atılmıştı. Mevlevîhâne'nin bahçesinde yakılan ateşten kurtulan tek obje, müzisyen şeyhin şiirlerini ve hatıralarını yazdığı defteri oldu. Şimdi Konya'da Mevlânâ Müzesinde bulunan defter yayınlanacağı günü bekliyor." Yazının yanında Hüseyin Fahreddin Dede Efendi'nin, bütün ihtişâmı ile Mevlevi kıyafetli resmi vardı. Dede'nin âdetâ sihirli bakışları ve kutlu nazarlanndan gözlerimi bir müddet alamadım. Neden sonra yazımn devamım okuduğumda ise Sayın Murat Bardakçı şöyle diyordu: "Ateşin yakıldığı gün Mevlevihane'de hazır bulunanlar arasında Yenikapı Mevlevîhânesinin sonraki senelerdeki şeyhi olan Abdülbâkî Baykara Dede Efendi da vardı. Anlatılanlara göre, yakılan evrak arasında bir defter sekerek öne fırladı, Abdülbâkî Efendi kolera riskine rağmen defteri hâtıra olarak cebine koydu. Hüseyin Fahreddin Dede Efendinin defteri Abdülbâkî Efendiden oğlu Rüsuhî Baykara'ya, ondan da Abdülbâkî Gölpınarliya intikâl edecek ve Gölpınarlı, kütüphanesini 1982'deki vefâtından kısa bir müddet önce Konya'ya, Mevlânâ Müzesine bağışladığı sırada bu defteri de Müze'ye gönderecekti. İçerisinde Mevlevîlik ve tasavvuf tarihi açısından önemli bilgilerin yeraldığı sözkonusu defterin mevcudiyetini belki bir araştırmacı çıkar da yayınlar düşüncesiyle hatırlatmak istedim." 4 Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede Efendi'nin gönlümde özel bir yeri vardı çünkü, Fahreddin Dede, gönlüme olağanüstü güzellikte ve ruhânîyette sihirli nağmeleri ile dokunan, o ilâhî Aşki hatırlatan, hissetmemi, duymamı sağlayan Acemaşirân Mevlevi Ayîn-i Şerîfi'nin bestekârı; Bahâriye Mevlevîhânesi'nde dünyaya gelen ve Fahreddin Dede'nin eğitimiyle büyüyen dedem, Şeyh Selman Tüzün'ün öz dedesi idi. Dedem, Şeyh Selman Tüzün'ün, Postnişîn olarak yönettiği Acemâşîran Ayîn-i Şerîfi'nin icrâ edildiği Semâ Ayinlerinde, diğer âyinlerden farklı olarak, dedesinin bestelediği, bugün dini mûsikî repertuarının en seçkin eserlerinden biri kabûl edilen eserinin nağmelerini terennüm ettiğini, Post'ta ayakta durduğu sırada ise Ayîn'deki mûsikî ritmine katılarak, büyük bir zevkle, iki yanına hafifçe, zarâfetle salındığmı, erdemli duruşuyla o zevki âşikârâne sürdüğünü, herkes gibi ben de hayranlıkla izlerdim. Bu duygular ile biz niyet ettik, niyâz ettik, Rabbimin yardımı, Hüseyin Fahreddin Dede'nin himmetleri ile zorluklar kolaylaştı, müşkiller aşıldı; evimizde bulunan silik eski kopyanın yerine, bilgisayar ortamına başarı ile aktarılmış eserin CD kaydına, Konya Mevlânâ Müzesi Müdürü, değerli dostumuz, Sayın Dr. Erdoğan Erol'un esirgemediği yardımlarıyla ulaşıldı. Eserin günümüz Türkçesine çevrilmesi, Ankara Üniversitesi İlâhiyât Fakültesi'nin değerli öğretim elemanlarının birlikte çalışmalarıyla sağlandı. Sayın Prof. Dr. Mehmet Akkuş, yoğun çalışmaları arasında konunun manevî mâhiyetinin farkındalığı ve yeni tanışmamıza rağmen, eski bir gönül dostu yakınlığı ile mesûliyetli çalışmayı başlattı. Kitabın Türkçe metinlerinin hazırlanması ile genel kontrolü, Sayın Prof. Dr. Mehmet Akkuş'un samimî ve gayretli çalışmalarıyla gerçekleşti. Sayın Dr. Abdülmecit İslamoğlu, Arapça metinlerin tercümelerini, Sayın Dr. Abdurrahman Adak ise Farsça metinlerin tercümelerini yaparak kıymetli çalışmalarıyla eserin günümüz kültürüne aktarılmasını sağladılar. Kendilerine, Mevlânâ Kültür ve Sanat Vakfı adına tebrik ve teşekkürlerimizi sunuyoruz. Hüseyin Fahreddin Dede'nin, "Müntehabât-î Fahrî' isimli eseri ile ilgili çalışmalarımızda, dikkatimizi çekecek kadar açık, kerâmet ve himmetlerini hep birlikte izledik. Eserde bulunan ve kimin tarafından yazılmış olduğu tesbît edilemeyen bazı şiirler hakkındaki şüpheleri, o günlerde, kitabevinde tesâdüfen rastlayarak satın aldığım, Sayın Prof. Dr. Mehmet Akkuş'un ise o sıralar haberdâr olup aradığı, Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi Sayın Dr. Kemâl Kahramanoğlu'nun günümüz Türkçesine çevirerek yayınladığı Şeyh Hasan 5 Nazîf Dede'nin "Nazîf-i Mevlevi Divânçesi" adlı eseri, eş zamanlı olarak çözdü. Fahreddin Dede'nin beğenerek kitabına aldığı şiirlerin, babası Şeyh Hasan Nazîf Dede Efendi'ye ait olduğu böylelikle tesbît edildi. Farsça şiirlerde, tercümede zorlanılan bazı kelimelere, Fars Dili ve Edebiyâtı'nın kıymetli ismi Sayın Prof. Dr. Sadeddin Kocatürk'ün dostâne yardımları erişti. Literatür taraması sırasında Sayın Prof. Dr. Mehmet Akkuş'un heyecanla tesbît ederek ulaşmak istediği, Hüseyin Fahreddin Dede Efendi'nin, özel arşivde olduğu bilinen, el yazması mektuplarına, değerli ağabeyim Sayın Yüksel Gölpınarlı'nın teşvik ve yardımları yetişti; dolayısıyla yöneldiğimiz, Yenikapı Mevlevîhânesi nedeniyle de akraba olmakla onur duyduğum, Matematik Doçenti, Sayın Dr. Bâkî Baykara, her zamanki nezâketleri ile esirgemeden, özel arşivlerinde olan Fahreddin Dede'nin "Mektûbât" isimli defterinin teminine ve yayınına izin verdiler. Bir süreliğine, Selman Tüzün Dede'min akrabası, değerli dostumuz, Nöroloji Doçenti Sayın Dr. Destîna Yalçın'da bulunan ve hassâsiyetle muhafaza edilen defter, konuya olan duyarlılıklanyla kısa zamanda elimize ulaştırıldı. Tercümesi Sayın Prof. Dr. Mehmet Akkuş tarafından yapılan bu eser de neşre hazır hâle getirildi. Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede Efendi, Hak'ka yürümesinden 98 yıl sonra âdetâ, "Bir gizli hazîneydim, bilinmeyi istedim." sırrı ve sıfatına bürünüyordu. Bu sebepten sevgili babam Andaç Arbaş'ın seneler boyu oluşturduğu özel arşivindeki belgelerden aldığım bilgileri Sayın Mehmet Akkuş'un kurgusunu bozmadan, kitabın girişindeki Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhâneleri tarihçesi ile Hüseyin Fahreddin Dede'nin hayatı bölümlerine ilâve ederek, elde olan Mevlevîlik tarihinin düne dâir izlerini bugünün kültür tarihine kalıcı olarak taşımaya gayret ettim. Bestekâr Hüseyin Fahreddin Dede Efendi'nin, günümüze ulaşan fakat ne yazık ki bazıları hiç bilinmeyen, icrâ edilmemiş eserlerinin notaları ile başka bestekârlar tarafından Fahreddin Dede'nin güfteleriyle bestelenmiş eserlerin notalarını da Dede'mizin eserinin sonuna ekleyerek kendilerine ait ulaşabildiğimiz bilgilerin bir arada bulunmasını sağlamaya çalıştım. Notalar ile ilgili görüş paylaştığım, Mevlânâ Kültür ve Sanat Vakfı'nın kuruluşunun ilk gününden beri birlikte çalıştığımız değerli dostumuz, T.R.T. İstanbul Radyosu sanatçısı Kudümzen Sayın Vahit Anadolu, tesbît ettiği eserleri bir araya getirdi; notalar Sayın Dr. Semrâ Özgün'ün özverili çalışmalarıyla bilgisayar ortamına aktarıldı. T.R.T. İstanbul Radyosu'nun değerli kanun sanatçısı saygıdeğer büyüğüm Sayın Cüneyd Kosal, eserler hakkında araştırma ile yazılan notaların tetkikini yaptılar. 6 Nişâbûr makâmında besteledikleri Mevlevi Âyîn-i Şerîfi'nde, âyîn bölümlerinden biri olan III. Selâm'ın güftesinin Hüseyin Fahreddin Dede Efendi'ye ait olduğunu belirterek bu bölümün kitapta yayınlanmasına izin verdiler. Gazi Üniversitesi, İngiliz Dili Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Neyzen Necdet Özkılavuz'un her an yetişen yardımları ile bilgisayar teknik problemleri aşıldı. Hüseyin Fahreddin Dede Efendi'nin yayınlanacak kitabı ile ilgili bilgi arz ettiğim, saygıdeğer büyüğüm, ney'inin latif sesi, huzûr-ı Mevlânâ'da ve heryerde, duâlanmın arasında ilâhî bir nefes gibi gezinen, zamanın "Kutbü'n-Nâyi" muhterem Niyâzi Sayın Beyefendi, kitabın ilk tercüme çalışmalarını incelediler, kitap ve notaların tashîhâtını lütfettiler. Vakfımızın ilk Yönetim Kurulu üyelerinden, kıymetli dost, Genel Cerrah Sayın Prof. Dr. Yılmaz Kafadar, ilgilerini esirgemeyerek yoğun çalışmalarından vakit ayırdılar. Neyzen Niyâzi Sayın Beyefendi'nin tanıdığı bir gönül dostuna, Seçil Ofset Matbaası'nda sahibi, Sayın H. Salâhi Çiloğlu ile kitabın basımı için görüşmeye, yardımları her an desteğim olan sevgili amcam Aytaç Arbaş ile hep birlikte gittik. Dostluğun sıcak atmosferi, yapılan sohbetler, bu çok özel günde yaşadıklarım, bütün bunlardan duyduğum haz, mutluluk, esere sarfettiğim şahsî gayretler için verilen en yüksek mükâfat, bir lutf-ı ilâhî idi. Hüseyin Fahreddin Dede Efendi'nin "Müntehabât-ı Fahrî' isimli kitabının yayınlanmasında yukarıda kıymetli isimlerini zikrettiğimiz aziz dostlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca, Vakfımızı destekleyen gönül dostlarımıza, T.C. Başbakanlık Vakıflar eski Genel Müdürü Sayın Leylâ Elbruz Hanımefendi'ye, Sayın Sahid Zeki, Sayın H. Hüseyin Turhan, Sayın Devrim Baskmcı'ya, Sayın Altuğ Müftüoğlu'na, bizi destekleriyle teşvik eden yakınlarımız, Vakıf üyelerimiz ve hizmeti geçen arkadaşlarımıza, Mevlânâ Kültür ve Sanat Vakfı adına teşekkürlerimizi sunuyor, hizmetin gerçekleşmesi için bizi yüreklendiren, gayretlendiren, 2009 yılında ebediyet âlemine uğurladığımız, Yenikapı Mevlevîhânesi son Türbedârı, vefâkâr dostumuz Sayın Burhan Öçali, Sayın Abdurrahman Yünal Çelebi'yi rahmetle anıyoruz. Eserin, Vakıf adına yayınına onay veren ve destekleyen, Mevlânâ Kültür ve Sanat Vakfı Kurucular Kurulu Üyesi ve Başkam, sevgili annem Sayın Nurten Arbaş ile Kurucular Kurulu Üyesi kıymetli büyüğüm, Sayın Tülin Alkan Ergin'e teşekkürlerimi sunuyor, Hüseyin Fahreddin Dede Efendi'nin "Müntehabât-ı Fahrî' isimli bu müstesnâ eserinin, Mevlânâ Kültür ve Sanat Vakfı'nın kültür yayını olarak neşredilmesi için yaptığım tüm hizmetleri, Gönüller Sultânı Hz. 7 Mevlânâ'nın Aşkla dolu ilâhî birlik ve aydınlık yoluna, bu aşkı yaşayan ve yaşatan, bizlere insanlık âbidesi gibi erdemli duruşlarıyla örnek olanlara, bugün hiçbiri hayatta olmayan ama rûhâniyetleri bizimle olan kıymetli büyüklerime, muhterem Abdülbâkî Gölpınarlı ve Selman Tüzün Dedeme, Mevlânâ Kültür ve Sanat Vakfı Kurucu Başkanı, sevgili babam Neyzen Andaç Arbaş'a ve Vakfımızın diğer kurucusu, değerli ağabeyim, Neyzenbaşı Ali Doğan Ergin'nin azîz hatıralarına ithâf ediyor, rahmetle anarak himmetlerini niyâz ediyorum. Mevlânâ Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri A. Gülden ARBAŞ 4. 11. 2009 8
Sayfa 3 - MEVLANA KÜLTÜR ve SANAT VAKFI YAYINI ☪ Birinci Baskı - Mart 2010Kitabı okudu
·
586 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.