Yorgun emekçilerin alın terini toplayarak
Kapkara olmuş bulutların altında
puslu havalarda kırağı düşmüş toprağa
ayak izlerini bırakmış çocuk.
Mısır tarlalarında esen yelle
Savrulan sahipsiz bir tohum gibi
Yerini yurdunu arayan
Bir kase yoğurt ve mısır ekmeği ile
Karnını doyuran çocuk.
Büyürken büyümeye doğru yürürken
Ayağına giydiğin kara lastik pabuçla
Çamurlara batıp çıkarken,
ananın yüzündeki, gönlündeki, yüreğindeki
sevgiyi, yiğitliği, erdemi sırtında taşıdığı balya balya otlara rağmen,
kalbinin kapakçıklarından damarlarına oradan da
vücudunun tüm noktalarına taşırken
yeri gelince aç, yeri gelince tok ama her zaman gerektiği kadar
aş ile beslenerek önce delikanlı ve sonrasın da usta olurken
ben senden çok uzaklarda bir çırak,
masmavi gökyüzünün altında elma şekeri elinde
sinema bileti cebinde yaşarken nerden bilebilirdim
sana yazılmış bir dostluğun kulu kölesi olacağımı.
Sen usta olarak ahşabın sıcaklığıyla yoğrulurken
Ben nasıl şikayet ederim; demirin soğukluğu ile boğuşmaktan,
Sen; emek, erdem, ahlak hülasa adam gibi adam olmak derken
Ben çırak olarak nasıl karşında eğilmeden yaşayabilirim.
Yükseklerin soğuğunu, alçakların tozunu yutan Sen
Bir odun parçasına sanatınla can olan Sen
Kitabı okuyan, türküleri ağlatan Sen
Bir yudum ömre yüzlerce insanlık senfonisi besteleyen Sen
Avuçlarım kanlar içinde kalana kadar seni ayakta alkışlayan Ben
Taşan, kabaran kısaca Sel – Met olup kabına sığmayan Sen.
ihtiyar