Ümmetin seçkinlerinden, dinî işlerde şiddet ve inayetleri olanlara «zühdâd ve
ubbad- zühd ve kulluk gösterenler» isimleri verildi ve böylece avamdan
ayrılmaları sağlandı. Daha sonra, bir takım bid’atler ve uydurmalar doğup
fırkalar arasında ayrılıklar meydana
çıkınca, her fırka kendi havassına (seçkinlerine) «zahid» ve «abid» dedi.
«Fırka-i nâciye- Kurtuluş Fırkası»ndan olan Ehl-i Sünnet bağlılarından,
kalplerini gaflet yollarından
koruyan, nefslerini Allah ile hıfz edip murakabe edenlerin bu vasıflarına
«tasavvuf» ve kendilerine de «sûfî» denilerek, bununla diğerlerinden
ayrıldılar.