Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sünnete Bağlılık
Enes ibni Mâlik radıyallahu anh 'den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o, benim yolumu terk etmiştir, benden değildir.”(Buhârî,Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5; Nesâî, Nikâh 4; Dârimî, Nikâh 3.) Peygamberin Görev ve Yetkisi Her Peygamber gibi aleyhissalâtü ve's-selâm Efendimizin de iki ana görevi bulunmaktadır: Tebliğ ve Beyan Tebliğ, Allah Teâlâ'dan vahiy yoluyla aldıklarını aynen insanlara iletmek ve duyurmak demektir. Bu konuda bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur: "Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et; eğer bunu yapmazsan Peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur." (el-Mâide 67.) Beyan ise, tebliğ edilenlerin açıklanması, uygulamaya ait yönlerinin fiilen gösterilmesi, öğretilmesi demektir. Nitekim bu gerçeği şu âyet-i kerîme belirlemektedir: "Sana zikri, kendilerine ne indirildiğini insanlara açıklayasın diye gönderdik. Belki düşünürler." (Nahl, 44) Hz. Peygamber'in Kur'ân âyetlerini açıklamak, anlatmak ve pekiştirmek (te'kid etmek) ya da Kur'ân-ı Kerîm'in kesin bir hüküm koymadığı konuları dini bir hükme bağlamak için yaptığı sözlü (kavlî) veya eylemsel (fiilî) beyânlar Sünnet'i meydana getirmektedir. Beyân'ın Peygamber'in şahsi arzusuna bırakılmış bir uygulama olmaması, sünneti, herhangi bir âlimin açıklaması gibi görmeye imkân vermemektedir. Yani Hz. Peygamber'in beyanı Müslümanları bağlayıcıdır. Kabul edilmesi ve uygulaması gerekir. Bir âyet-i kerîmede bu gerçek şöylece belirtilmektedir: "Allah ve Resulü bir konuda hüküm verdi mi, artık hiçbir mümin erkek ve kadın için o konuda seçim hakkı (muhayyerlik) yoktur. Kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (Ahzab, 36) Müslümanın Görevi Hz. Peygamber'in sünnetini kabullenmek ve yaşamak Allah Teâlâ tarafından biz Müslümanlara verilmiş bir görevdir Konuyla ilgili bir kaç âyet-i kerîme şöyledir: "Allah'a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, gerçekten Allah kâfirleri sevmez. "(Âl-i İmran, 32) "Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri konularda seni hakem tayin edip sonra senin verdiğin hükmü, içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar." (Nisa, 65) "Peygamber size ne getirdi ise onu alın; size neyi yasak ettiyse, ondan da kaçının." (Haşr, 7) "Kim Peygambere itaat ederse, Allah'aa itaat etmiş olur." (Nisa, 80) İslâm hukukunun ikinci kaynağı olan Sünnet; İslâm'ı anlatmak ve aslına uygun olarak yaşamak bakımından Müslümanın tek güvencesi ve biricik yoludur. Bu sebeple dir ki ne takva gerekçesiyle ne de tembellik ve ihmal sonucu sünnet dışında kalmaya müsaade edilmemiş, sünnetsiz Müslümanlığa izin/ruhsat verilmemiştir. Sevgili Peygamberimizin bu konuda ciddi uyarıları bulunmaktadır: "Sizden birinizi, sakın ola ki, emrettiğim veya nehiy ettiğim konulardan biri kendisine ulaşınca, koltuğuna yaslanarak "bilemiyorum, biz Allah'ın kitabında ne buluyorsak ona uyarız” derken bulmayayım. " (Tirmizî, İlim, 10) "Allah'ın Peygamberinin haram kıldığı, Allah tarafından haram kılınan gibidir. ”(Tirmizî, İlim,10) Sünnetsiz Müslümanlık Olmaz Bu beyanlar açıkça göstermektedir ki, sünneti dikkatle izlemeden Müslüman olunamaz. Bu yüzden de Sünnet'siz Müslümanlık iddiası, iyi bir Müslümanın asla taraftar olamayacağı sapık bir fikirdir. Müslüman için tek ve gerçek önder Hz. Peygamberdir. Peygamber'in izinden uzaklaştırıcı hiçbir görüş, teklif ve tasarı dikkate alınmaya ve değer verilmeye değmez. Şu kadar var ki, Hz. Peygamber'in -eğer varsa- çeşitli uygulama biçimlerinden birini tercih etmek daima mümkündür. İyi Müslüman kesinlikle bilir ki, Sünnet'in bulunmadığı yerde bid'at ve hurâfe vardır. Bid'at ise sapıklık sebebidir. (Müslim, Cum'a 43; Ebû Dâvûd, Sünne 5; Nesâi, İydeyn 22; İbn Mâce, Mukaddime 7; Dârimi, Mukaddime, 23.) O halde iyi Müslüman, Sünnet'e bağlı yaşayan, Sünnet'e göre Müslüman olandır. Hz. Peygamber'in Yapmadığını... Hz. Peygamber'in sünnetini imkân ölçüsünde aynen yaşama gayretlerinin en üstün örneklerini ashâb-ı kirâm vermiştir. Onlar içinde de özellikle Hz. Ebû Bekr ve Abdullah ibn Ömer başta gelmektedirler. Hatırlanacağı gibi Hz. Ebû Bekr, birçok konuda "Hz. Peygamber'in yapmadığını ben nasıl yaparım" veya "Hz. Peygamber'in yaptığını ben nasıl terk ederim ya da bozarım” gibi gerekçelerle Hz. Peygamber'in sünnetini sıkı sıkıya takip etmiştir. Hz. Peygamber'in durduğu yerde duran, hızla geçtiği yerden aynı şekilde geçen, yani onun sünnetini en ince detayına kadar izlemekle meşhur olan Abdullah ibn Ömer radıyallahu anhümâ bir gün öğle namazını kılmak üzere camiye girmekteydi. Tam bu sırada müezzinin tesvib yaptığını (yani "essalâtu hayrun mine'n-nevm” dediğini) duydu. Arkadaşının kolundan çekerek: "Bunun yeri sabah ezânıdır, öğle ezanında böyle bir şey bid'attır. Bir bid'atin uygulandığı mescidde namaz kılmak istemem" demiş ve oradan ayrılmıştır. Ezan okunurken camiyi terk etmenin doğru olmadığını bile bile. Kim Yüz Çevirirse Hz. Peygamber, ashâbına ve dolayısıyla biz ümmetine kendi sünnetini nasıl takip edeceğimizi göstermiştir. Hiçbir gerekçe ile sünnetin dışına taşmayı asla hoş karşılamamıştır. İbadetlerini az bularak devamlı oruç tutmaya, geceleri uyumayıp ibadetle geçirmeye ve hanımlarıyla ilişkide bulunmamaya kalkışan bir kaç sahâbiyi haber alınca, derhal onları bulmuş ve şöyle buyurmuştur: "Sizin içinizde Allah'tan en çok korkanınız benim. Ama ben oruç tutarım, tutmam da. Geceleri ibadet ederim ama uyurum da. Hanımlarımla da görüşürüm. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, yaşayışım dışına taşarsa o, benim yolumu terk etmiş demektir, benden değildir. " (Buhârî, Nikah, 1; Müslim, Nikâh, 4) Her hali ilâhi iradeye uygun olan, Müslümanların güçlüğe ve sıkıntıya düşmesi kendisine ağır gelen, en güzel örnek, şefkatli ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bulunan Hz. Peygamber'in, sünneti dışına taşmaya karşı gösterdiği bu ciddi ve kesin tepki, iyi Müslümanın takip etmesi gerekli yegâne izi en açık şekilde gözler önüne sermektedir. Unutmayalım ki, "Sözlerin en güzeli Allah'ın kitabı; yolların en doğrusu Muhammed 'in yoludur. " (Lafız Buhârî'ye aittir. Buhârî, Edeb 70; İ'tisâm 2; Müslim Cum'a 43; Nesâi, Sehv 65; Iydeyn 22; İbn Mâce, Mukaddime 7; Dârimî Mukaddime 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 310, 309, 371.) İYİ MÜSLÜMAN, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, s. 48-53)
Sayfa 48
·
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.