Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

''Ben Luther Olmayacağım ''-Atatürk -
Martin Luther (1483-1546) dinde reform hareketinin, yani Protestanlık hareketinin başlatıcısıdır. Bir din adamı olan Luther, aslında Katolik kilisesinin tam bir din ticareti yapan kurum haline gelmesine tepki göstermiştir. Luther'in Hristiyanlık düşüncesine getirdiği en reformcu görüş; insanların arada bir vasıta olmaksızın Tanrı ile münasebete geçebileceğinin mümkün olduğudur. Böyle bir yaklaşım otomatik olarak kilise teşkilatını gereksiz kılıyor ya da önemsizleştiriyordu.86 Bazı yerli ve yabancı araştırmacılar Atatürk ile Luther arasında mukayese yapmışlardır. Hatta onu Luther gibi, bir din reformcusu olarak takdim edenler bile olmuştur. Luterizm açısından Atatürk tahlil edildiğinde, arada çok büyük farkların olduğu ve Atatürk'ü bir din reformcusu olarak takdim etmenin imkansızlığı açıkça görülmektedir. Çünkü, Luther, bir din adamıdır ve Katolik kilisesi karşısında yeni bir mezhep yorumunun gelişmesine öncülük etmiştir. Oysa İslam dininin yapısı gereği, Müslüman toplumlarda kul ile Allah arasına giren kilise teşkilatı ve ruhban sınıfı yoktur. Bundan dolayı onlara tepki anlamı taşıyan bir reformasyonun olması da mümkün değildir. Atatürk bu gerçeği, en basit bir dini bilgi olarak şöyle ifade etmektedir: "Her şeyden evvel şunu en iptidai bir hakikati diniye olarak bilelim ki, bizim dinimizde bir sınıfı mahsus yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din inhisası kabul etmez."87 Şüphesiz Atatürk'ün din anlayışı çerçevesinde bir takım yeni düzenlemeler yapılmıştır. Mesela Saltanat ve Hilafetin kaldırılmış, Şer'iye ve Evkaf Vekaleti sona erdirilmiş, Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Bütün bu düzenlemeler dinin özüne ait değil, dinin siyasetten ayrılmasına yönelik düzenlemelerdir. Buna rağmen, acaba dinin özü üzerinde de bir takım düzenlemelere teşebbüs edilmiş midir? Eldeki belgeler yorumlandığında, 1923'lerden sonra yavaş yavaş, 1925'ten sonra ise tamamen etkinliklerini arttıran bazı yönetici seçkinlerin etkisiyle; birtakım teşebbüslere girişildiği anlaşılmaktadır. 1923'lerde İslamiyet'ten vazgeçme teşebbüslerinden bir netice alamayan bu seçkinler, 1925 sonrası dinde reform paketini uygulamaya çalışmışlardır. Çünkü bu seçkinler halkın desteğini alamamalarının sorumlusu olarak, dini görmüşlerdir. Kemal Karpat, Lütfi Levonian'dan naklen bu seçkinlerin din anlayışını şöyle tespit etmektedir: "Temelde Materyalist bir hayat görüşü, tamamen sahte bir din anlayışı var. İslamiyet Arap karakteri taşıdığından İslamiyete baş kaldırmış bulunuyorlar. Din ile bilimin, inanç ile bilginin uyuşamayacaklarına, bunların birbirine karşı şeyler olduklarına inandıkları, dini bilgilere ve kitaplara güvenmedikleri için dini reddediyorlar. Dini, ilkel kafalı insanlara has bir şey sayıyorlar."88 Dinde reform yapmaya çalışan bu seçkinler, Atatürk'ü Luther olmaya teşvik etmişlerdir. Ş. Süreyya Aydemir olayı şöyle anlatmaktadır: "Böylece, bir taraftan din tarihi incelemeleri, diğer taraftan halktan gelen veya halka doğru çeşitli etkiler, bundan başka hükümetin kaygıları, endişeleri arasında Gazi bir süre ve sanıyorum ki, oldukça çetin ruh çatışmaları geçirdi.Türkiye'de bir din ıslahatçısı için yapılabilecek belki çok şeyler vardı... Ama Gazi, bütün bunlara rağmen ve her halde bin bir türlü iç hesaplaşmadan sonra: "Ben Luther olmayacağım!" dedi ve işi olduğu yerde bıraktı."89 Sonuç Psiko-sosyal faktörler açısından Atatürk'ün din karşısındaki tutumu tahlil edildiğinde, onun çocukluktan itibaren birçok dini tecrübe yaşadığı, dini tutumlar sergilediği, Allah'a dua ve niyazda bulunduğu görülmektedir. Atatürk, dinin psikolojik ve sosyolojik gerçekliğini kabul etmektedir. Atatürk, Allah'ın varlık ve birliğini de açıkça ikrar etmektedir. Atatürk, İstiklal Mücadelesi'nde din faktöründen samimiyetle istifade etmiştir. Savaş sonrası sosyal bütünleşme ve motivasyonda da din faktörüne müracaat etmiştir. Yapmış olduğu bir çok konuşmada dinden kaynaklanan katkılara teşekkürlerini ifade etmiştir. Atatürk, din eğitiminin zaruretine inanmaktadır. Bu eğitim hem örgün hem de yaygın olarak yapılmalıdır. Fakat din eğitimi mutlaka ihtisas sahibi kimseler tarafından yapılmalıdır. Atatürk'e göre din eğitiminin gayri resmi unsurlara bırakılması durumunda; din suistimalinin oluşması kaçınılmazdır. Atatürk, çok eski zamanlardan beri dinin siyasi gayeler uğruna suistimal edildiğine inanmaktadır. Bundan kurtuluşun tek yolu, din ile siyasetin ayrılmasıdır. Bu kesinlikle dinsizlik anlamına gelmemektedir. Tersine bu durum, dinin saflaşmasına hizmet edecektir. Atatürk, bütün Müslüman toplumları düşünmüş, onların hangi sebeplerden dolayı geri kaldıklarını tespit etmiş ve bundan kurtuluş yollarını göstermiştir. Atatürk'ün bu orijinal tespitleri, geçerliliğini korumaya hala devam etmektedir. Atatürk, İslamiyet'e yürekten bağlıdır. Ona göre İslam en son ve en güzel dindir. Gelişmeye kesinlikle engel değildir. Müslüman toplumlar gerçek İslam'ı yaşamadıkları için geri kalmışlardır. Atatürk'e göre Türk milleti dilini ve dinini asla kaybetmemelidir. Atatürk, dini siyasi gayeler uğruna kullanmış bir Makayevalist değildir. O, dinin hurafelerden temizlenip, toplum için daha faydalı bir hale getirilmesinin önemine kesinlikle inanmaktadır. Bununla birlikte o, bir din reformcusu vaziyetine de girmemiştir. Ona göre İslamiyette Lutervari bir reform hareketine gerek yoktur. Doç.Dr .ahmet Faruk Kılıç
··
23 görüntüleme
Ebru Ince okurunun profil resmi
hiç duymadığım bir sözün Atatürkle baglantısı gerçekmidir diye araştırıyorum ..meraklısına duyurulur...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.