Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

TASOS LİVADİTİS - BİR YEL ESİYOR DÜNYA KAVŞAKLARINDAN
Yunan devrimci şairin Bir Yel Esiyor Dünyanın Kavaklarından şiiri Panayot Abacı çevirisiyle listede. İyi okumalar. Dondurucu soğuk bir yel esiyor ülkenin ıssız sokaklarında rüzgâr tozu dumana katıyor uçuşuyor sigara izmaritleri bulutlar kağıtlar sokaklarda koşuşan kimi yayalar yel esiyor damlarda bacalarda köprü altlarında yel esiyor hapishane koridorlarını arşınlayan tutukluların çıplak bacaklarında yel esiyor hastane kapılarında doğum yapan kadınların kanlı göbeklerinde yel esiyor gecekondularda yel esiyor meyhanelerde yel esiyor eski kral sarayında Savaşta ölenlerin anısına dua Kürsüler Bakanların silindir şapkaları monokl eldivenler değerli kürkler askerler hazırolda parıldayan kasaturalar ardında halk küme küme Suratlar dörtköşe buruşuk yüzler soğuktan solgun dumandan solgun kalın güçlü çeneler çürük dişler gözler kasketler altında kırışık kıpkırmızı asık Huzur ver kullarına Tanrı aleluia bir yel esiyor Yarı uykulu bir yaşlı adam giysisi kirece bulanmış bir inşaat işçisi çıkmazdayız Slavlar tehditler savuruyor savaş Bakan konuşuyor dikkat savaş aleluia yel esiyor devlet kapılarını aşındıran malul gazilerin koltuk değneklerinde yel esiyor sokak kenarlarında gitar çalan âmâların çalgılarında yel esiyor ölülerin kemikleri arasında Bir kadın sıkıca sarılmış çocuğuna çocuk acıdan kıvranıyor kes sesini Bakan konuşuyor bir ekmek fırını işçisi yere tükürüyor alçaklar aleluia tükürüğü una bulaşıyor maya kabarıyor yarının ekmeğine hazırlık alınız yiyiniz bir yel esiyor Kanalizasyon beton havagazı işçileri çöpçüler inşaat mezbaha işçileri pazarda yeşillik satan kadınlar koltuk altlarında ellerini ıslatan kızlar sularda aşınmış kocaman kıpkırmızı eller Ulusumuz tehlikede… vatan millet uğruna… kısa kesmeniz gerekecek ekselans çaya bekliyorlar bizi o dertsiz tasasız yerde bir dilenci taşaklarını karıştırıyor sürekli Meçhul asker üşümüş donmuş sulu kar altında bir yaşlı adam ağzındaki kestaneyi çiğniyor bir fahişe bir Amerikalının kolunda bir genç kız çocukken okuduğu duaları anımsıyor "ve dünyada barış" bir yel esiyor. Yel esiyor kiliselerin basamaklarında bekleşen dilencilerin avuçlarında yel esiyor üşümüş donmuş gibi aş ocakları önünde bekleşen insan kuyruklarında yel esiyor yetimhanelerde genelevlerde çocuk bakımevlerinde yel esiyor yel esiyor – Ulusun güvenliğini korumak durumundayız – İşçiler işlerinden atılacakmış yarın –şimdi ne olacak – Yardım elinizi uzatın biz yoksullara – Mutludur açlar ve susuzlar – Vatanın özgürlüğü – Hastaneye götürdüm parasız olmaz dediler – Silahlanmak zorundayız – Öldü – Çakmaklara fitil... çakmaklara fitil yel esiyor ne olacak bu halimiz gelin alın kardeşlerimiz dinamit fitillerimiz de var Zaman ve de kızılın çopurlaştırdığı suratlar açlığın iş kazalarının izlerini bıraktığı suratlar bozuk kirli sakallar uzamış suratlar yabansı bir gülümsemenin kıskacı arasında kalmış suratlar kadın memelerini andıran geniş suratlar örs gibi sert suratlar Bir kadın memesini çıkarmış yanakları solgun bir bebeği emziriyor bulutlarla bayraklar birbirine dolanmış ölüm bir generalin maskesiyle dünya turunda kara giysilerini yıkıyor kadınlar gözyaşı dökerek gözyaşı döküyor insanlar sokak köşelerinde tarlalarda gözyaşı döküyorlar siperlerde hastanelerde iş bulma kurumları kapılarında gözyaşı gözyaşı ölümden sonra da yaşayacak gözlerimiz gözyaşı dökmek için yel esiyor Birbirine dolanıyor rüzgârdan sesler yıllar elektrik telleri bir tütün işçisinin dişleri kasaturalara dolanıyor sayın Bakan bir siyah köpeğe dolanıyor rüzgârdan bebeğini emziren kadının memesi yöredeki kilisenin kubbesine dolanıyor yel esiyor Kentin camları bulanık kirli açlıktan kokan nefesimizden gömülen ölülerimizin ağızları açık ölülerimiz aç Eşikte oturan küçük bir kız babasınını koltuk değneğini bir beze sarmış taşbebek gibi ninni söylüyor ninni ninni Belimizi büküyor sarayların ağır gölgeleri yollar nefes nefese koşuşuyor pencereler kör bir yel esiyor Bir loğusa inliyor biçimi bozulmuş gökyüzü altında kocası yollara düşmüş bir mum dileniyor yeni doğan çocuğun odasını aydınlatacak Yeşillik toplayıcı kadınlar tarlalarda önlüklerine kurşun çürük postal sararmış mektuplar doldurmuşlar doğurun analar doğurun karın ağrıları sizin doğum inlemeleri sizin parçalayın giysilerinizi sarın bebeklerinizi koruyun onları soğuktan doğurun analar doğurun savaş için yeni ölüler gerek bir yel esiyor Yel esiyor hamalların yırtık giysilerinde yel esiyor işsizlerin donlarında yel esiyor yel esiyor halkın öfke dolu yüreklerinde Bakan elini sallıyor kapkara gökyüzüne elleri ihanetin şeklini çiziyor Haç çıkarıyor bir yaşlı kadın güçlü Tanrım diyerek Batılıların tanrısı kuşkusuz Bir çöpçü soğuktan titriyor dişleri zonkluyor sürekli öfke dolu bir şarkı mırıldanıyor bu arada ey efendiler kimdi sesini yükselten hiç kimse yel esiyor Sebzeciler marangozlar doğramacılar liman hamalları çamaşırcı kadınlar taş ocakları işçileri un çuvalları taşıyıcıları 80 kilo her biri belediye tuvaletlerini temizleyen yaşlı kadınlar amonyaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle Rüzgâr uğulduyor sokaklarda caddelerde istasyonlarda evlerin damları teller kampanalar uğulduyor uğulduyor gelmekte olan yıllar İki işçi sessizce konuşuyor duyulmuyor söyledikleri insan eli gibi sallanıyor geniş dudakları darbe indirecekler sanki Pırıl pırıl bir araba durdu iki dazlak adam ve bir şişman kadın indi içinden vatan için özveri gerek Bankalar boydan boya geniş kaldırımlara uzanmış avlarını sindiriyor tarih öncesi hayvanları anımsatırcasına Yaşlı kadın buz gibi havada çıplak yatan meçhul askeri anımsatırcasına atkısını çıkarıp örtüyor soğuktan titreyen bu çıplak çocuğu Kütük gibi sert suratlar balta gibi keskin suratlar kızıl bakır yeşili kül rengi suratlar uçsuz bucaksız ufuklar gibi derin sular dünyayı bir saatte kurabilen ve bir saniyede yıkabilen eller taş gibi kaba yazgısı belli suratlar Bir kömürcünün yüzünde kara gözler kırmızı tehlike feneri sanki gecenin içinde bir gün kozlar paylaşılacak kim konuştu kimse bir yel esiyor savaş savaş –gecenin içinde bir ses Rüzgâr yaşlı kadının atkısını alıyor yukarılara çekiyor yayarak atkı büyüyor büyüyor kocaman siyah bir ahtapot gibi ülkeyi kaplıyor Yollar tarihler kişiler birbirine dolanıyor rüzgârda savaş alanlarındaki tozlar sürüklene sürüklene Avrupa'yı sarıyor giderek bir yel esiyor tarlalarda limanlarda yollarda Asya'nın büyük yangınları camlarımıza yansıyan gecede bir çığlık S.O.S S.O.S tehlike nerede bir yel esiyor asker ve karanlık dolu trenlerin geçtiği büyük tünellerde gidiş nere S.O.S dünya batıyor bir yel esiyor tepelerde kavşaklarda kiliselerde Alman kızları basamaklara oturmuş şarkı söylüyor üç arkadaş yola çıkmış Ren nehrine gitmekti amaçları Alman gençleri yolda giderken savaş patladı şimdi yabancı bir ülkede toprağın altında çürüyorlar oysa Ren'e gitmek içki içmekti amaçları... el hareketleri olaylar kanlar birbirine dolanıyor rüzgârdan yerinden oynatıyor sınırları rüzgâr özgürlük heykeli devriliyor yerine kocaman bir tahta haç dikiliyor bulutlar halklar ateşler allak bullak oluyor bir yel esiyor garip bir yel esiyor bu akşam dünyanın biçimini değiştirerek Askerler ayaklarını yere vuruyor ısınmak için sulu kar akıyor miğferlerinden Bakandan sonra bir general çıkıyor kürsüye hail Hitler ay bağışlayın beni vatanın özgürlüğü –demek istedim eldivenler alkışlıyor çocukların aşınmış paltolarından sivrilmiş açlıktan çökmüş omuzları gözleniyor Bir grup genç kız kahkahalar atıyor bir sarhoşun açık pantolonuna bakarak Küçük kız sürekli mırıldanıyor ninni ninni koltuk değneği uyur mu ki savaşı anımsıyor sürekli bir yel esiyor Katran gibi beton gibi suratlar çiğnememe eğitimi yapmaktan güçlenen kalın çeneler süngülerden keskin gözler dünyayı kurtarmaya hazır eller öncesiz ve sonrasız Gürültü yapmayın sesiz durun ölüler uyanacak uyanacağız yel esiyor küçümsenenlere çıplaklara Biri yere yıkılmış kimdir kimdir o iki polis koşuyor yok bir şey bir işsiz bayılmış bir yel esiyor ölmüş olabilir aleluia kavşaklar kocaman birer haç gibi toprağa yaslanmış süngüler pırıl pırıl insanlar için her şey boş pis gammaz kederli yüzler yel esiyor ne olacak halimiz aleluia aleluia aleluia bir sessizlik oldu birden. Güneş inmeye başladı. Batının alevleri içine Ve gökyüzü kıpkırmızı. Toprak da kırmızı. Kan gibi. Ve dünya tümüyle sessiz. Ve tepelerin ardından yavaş yavaş öne doğru gelen Büyük karanlık yürüyüş kolları beliriyor. ovalardan derbentlerden, dağlardan tüm yollardan geçmeye başlıyor savaş ölüleri. Uzun siyah sıralar düzeninde ilerliyor savaşa gidercesine adımlarını sürerek yalpalayarak vücutları öne eğik çok yürümekten sanki uzun süre beklemenin verdiği yorgunluktan olacak. Topallayarak yavaşça derinlerine doğru gidiyorlar dünyanın. Dünyada sürekli bir titreyiş ve sonra bir patlama siyaha çalan yeşil bir el topraktan çıkıyor çürük parmaklarını gererek. Ölüler yavaşça ayağa kalkıyor diğer ölüleri çiğneyerek ilerliyorlar onlar da sürünerek arkadaşlarına tutunuyorlar ve katılıyorlar yürüyüşe ve kollar çoğalıyor çoğalıyor milyonlarca ölü. Ve gökyüzü kızıla boyanıyor dünya yanıyordu sanki. Siperlerden yeraltı geçitlerinden deliklerden çıkıp geliyorlar sürekli ovalardaki toplu mezarlardan geçiyorlar gübre küreklercesine atıldıkları toprağın altından. Paramparça kanlı çamura bulanmış kaputlarıyla cam gibi parıldayan faltaşı gibi açılmış gözlerle süngülendikleri anı anımsatıyor yüzlerindeki kasılma çıkardıkları çığlık. Viraneye çevrilmiş savaş alanlarından geliyorlar yüzleri darmadağın toprakla kaplı yere düştüklerinde diğerleri üzerine basıp ilerlemişler ve gün boyunca postallar tekerlekler atlar çiğnemiş sürekli onları top sesleri ve dumanlar eşliğinde. Bağırsak oyulmuş parçalanmış çürümüş nefes almakta güçlük çeken kafalar eğik ve ağızları yaralı bir delik gibi açık. Kızıl kocaman güneşin batımında yavaşça yürüyorlar yürüyorlar. Kimileri dökülen iç organlarını ellerinde taşıyor kimileri topraktan sökülmüş haçları taşıyor omuzlarında tüfek gibi kimileri kemiklerine saplanmış top mermisi parçalarını kimileri de vücutlarına batmış tel örgülerin parçalarını taşıyorlar makineli tüfeğin onları tararken ellerine saplanan. Bombalanmış kentlerden kaçan saçları darmadağın kadınlar çürümüş memelerine dayadıkları parçalanmış yavrularıyla. Krematoryumlarda kömür olmuş simsiyah iskeletler yanık çarpık ağaç köklerini anımsatan heyecandan bitmek üzere olan. Yavaşça ilerliyorlar alınlarında kalın yağlı bir ter yüzlerinden aptalca bir gülümseme beklentisi olmayanlarda görülen korkunç bir karar alanların gülümsemesine benzer. Ve ilerliyorlar kıvrılarak çöreklenerek yer verin yer verin ölülere. Ve güneş gün batısındaki yarınlara iniyor. Nereye gidiyorlar durdurun durdurun bunları genareller komutlar veriyor bakanlar ve orospular tir tir titriyorlar durdurun onları Yere yuvarlanıyor melon şapkalar kürkler canlanıyor yeniden kadınların boğazlarını ısırmaya başlıyor ölülerin korkunç gölgeleri kemiklerini eziyor bu dayanılmaz gölge tedirgin ediyor yetkilileri suratlarını buruşturuyorlar sürekli Asker hücum subaylar hücum tüm birlikler tüm silahlarla hücum. Gamalı haçlar genarellerin göğüslerine batırıyor dişlerini korkulu gözleri asfalta dökülüyor örümcekler gibi ölüleri öldürmek olası mı ekselans ha - ha - ha Askerler solgun ellerindeki silahlar koltuk değneklerine dönüşüyor daha sonra da mum oluveriyor sonra yine değişiyor ve ne silah ne asker görünüyor ortalıkta Ölüler ilerliyor sesizce kamyonları tankları devirerek süngüleri trompetleri çiğneyerek Hücum ha - ha - ha Bir kadın inliyor: oğlum diyor ve bir ölünün ayaklarına kapanıyor bir taş ocağı işçisi de ağlamaklı bir inşaat işçisi katiller diye bağırıyor elini kaldırıyor bir taşıyıcı yumruğu konaklar üzerinde asılı kalıyor imdat onlarla birlikte katiller oğlum oğlum... Ve bir yel esiyor yeniden Ve ilerlemeye başlıyor o halk yığını kalkan yumruklar bir orman sanki sonsuz bir uğultu barış barış Ülkelerin kocaman saatleri cızırdayarak iteliyor zamanı inşaat işçileri iskelelerden iniyor ve yürüyorlar şoşe yollarını düzenleyenler baltalarını omuzlarına alıyor ve yürüyorlar barış barış Duvarlar evler meydanlar duraklar bu karanlık kalabalığa bakıyor şaşkınlıkla dünyayı titreten ve yeniden yaşatan maden ocaklarından hendeklerden kanalizasyonlardan geliyorlar zamanın derinlerinden yol silindirlerine binerek kulak verin tarihin nefesini andırıyor çıkardıkları gürültü Köylüler dirgenleri omuzlarında yürüyorlar rüzgâr başakların arasında uğulduyor danaları avlularda meliyor sopalar baltalar havada dünyanın bu kocaman gırtlakları alabildiğine dolduruyor yolları geliyoruz yol verin bir çığ gibiyiz yuvarlandıkça büyüyen Binlerce nefesten oluşan kocaman bir humma kilise derinliklerindeki mumlar eriyor sürekli gökyüzü sarsılıyor hızlı kalp atışlarından çok uzaklardan geliyoruz çok uzaklara gidiyoruz çamur kan dolu yollarda yürüdük çocuklarımızın kemikleri üzerinde yürüdük binlerce yıl yürüdük sürekli geleceğin balta ve asitlerden biçimi değişen suratları balyozları elinde oyuncak gibi oynatan ve de dünyanın geleceğini barış Tren düdükleri ufuklardan gelen büyük bir gürültü çan çalıyor binlerce el çolaklar ağızlarıyla yakalıyor ve çekiyorlar ipleri kadınlar flamalar gibi kaldırıyorlar yavrularını havaya yel esiyor saçlarına yel esiyor saçlarını bayrak gibi sallandırarak tohum atmak istiyoruz dokumak istiyoruz doğurmak istiyoruz barış barış Bir yel esiyor dağılıyor bulutlar ve bu pejmürde kalabalığın üzerine bir ışık şelalesi düşüyor birden ekmeği yoğuran ve ekmekten yoksun olan bizler kömürü yerden çıkaran ve soğuktan donan bizler her şeyden yoksun olan bizler dünyanın egemeni olmak amacını güden bizler barış barış biz emekçiler Bir yıldırım gibi evlek açıyor yarınlar başkentlerde genişliyor ülkeler halkaların dirsek dayatmalarından baltalar gibi iniyor gölgeler saraylara bir yüksek ateşin nabzıdır duyulan bu gürültü - geleceğin ta kendisi bugüne doğru geliyor sanki Âmâlar karanlıkta titrek burun delikleriyle doğacak yeni güneşi koklamakta maden ocaklarında gömülen bizler eriyen madenlerin içine çığlık atarak düşen bizler barış barış sizleri alıp götüren yel soluklarımızdan körüklerimizden çıkan yeldir Binlerce insan ilerliyor asık suratlı kaba yapılı kirli Tanrıya inanmakta güçlük çekerek yeni kocaman bir Tanrı taşıyarak kendi güçlerini dünyanın her yerinde ağlayan bizler dünyanın tüm kutsal inançlarını lanetleyen bizler tüm dünya dillerinde şarkı söyleyen bizler barış barış Dünyanın tüm noktalarından yürüyorlar kalın ayak tabanlarıyla sınırları yıkarak sert nasırlı elleriyle kızıl ufukta yeni bir geleceğin şeklini çizerek Ve yel geliyor peşlerinden büyük yel izliyor onları yel geliyor peşlerinden gürül gürül barış barış barış
··
1.023 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.