Devamlı erteleyip durduğummuhteşem eseri sonunda okudum. Artık bende Suç ve Cezayı okuyanlar kategorisindeyim. Devamlı geçiştirmemin nedeni; Dostoyevski'nin eserlerinde sosyal olay - olguların beraberinde getirdiği kişilik tahillerinin çok yoğun olması nedeniyle anlamakta biraz zorluk çekeceğim düşüncesi. Bu okuduğum 6. Dostoyevski eseri belkide onun etkinsindendir zorlanmadım hatta gayet anlaşılır ve akıcı bir kitap diyebilirim.
Kitaba dönecek olursam kitabın konusunu okumamış olsakta az çok fikir sahibiyizdir. Suç ve Ceza, yalnızca kurgusal bir hikâye değil. Konusu ve yazım tarzı bir yana, felsefesi de oldukça değerli. Ki bu iki etmeni de şekillendiren, kitabın sadece önemli bir öyküye değil, sağlam bir düşünceye de sahip olması.
Bu düşüncenin sahibi romanın kahramanı, hepimizin yüreğinde bir katilden ziyade tuhaf şekilde kahraman olan Raskolnikov, roman boyunca bizlere işlediği suçun psikolojik yönüyle onun dayanılmaz ahlâki boyutunu anlatmaya çalışır. Diğer yandan geliştirdiği düşünce sisteminin doğruluğunu kanıtlamak istercesine bütün toplumu bir deneye tabi tutar: bunca yoksul ve yoksulluk içerisinde ölümü mutlak insan içerisinde ben bir bit miyim, insan mı? Bu soru, temelde yine Raskolnikov’un geliştirdiği düşünce sistemindeki “süper insan” veya “sıradan insan” ayrımında hangi tarafa ait olduğunun muhakemesidir. Raskolnikov, şöyle düşünüyor : Binlerce insanın canına kıyan Napolyon ve İskender tarihte onur, şeref ve güç ile anılırken neden ben bir insanı öldürünce katil olayım? Üstelik ona göre, adalet için cinayet işlemenin bir sakıncası yoktu. Ona göre öldüreceği kadın zaten dünyada olmaması gereken kötü birisiydi.
1866 yazılan bir eser, kapitalizmin izlerini taşıması ve insan üzerindeki etkisinden bahsetmesi. 160 sene sonra bile aslında sistemin hâlâ aynı olduğunu, kapitalizmin hâlâ egemen siyasi ideoloji olduğunu göstermesi de ne kadarda şaşırtıcı değil mi? Keyifli okumalar.