Her şey, yazılan kitabın ilk bölümünün belirli sebeplerden ötürü yayınlanmamasıyla başladı. Önce ikinci bölüm okunacaktı ama asla ilk bölümünün yerini almayacaktı, ikinci bölüm ilk bölümün cümlelerinin anlamını vermeyecekti.
Ve sonra bütüne gidilecekti.
Her küçük parça, bütüne varmaya adayacaktı kendini. Her biri, bir diğerine bağlandıkça bütünün iskeleti belli olur sanıyordu.
Ama hayır, bütün asla tam’lanmadı. Doğasında her daim bir eksiklik, bir olmamışlık olmalıydı. O da öyle kaldı. Hep yarım ve tüm ihtimallere gebe.
.
Gültekin Karakuş sonsuz bir kütüphanenin kapısını açan Levend ve Akil’i anlatıyor.
Biz, onların yanına, 1873’e gidiyoruz. Bilinenlerin ve bilinmeyenlerin arasında mekik dokuyoruz. Onların yolunda sayısız kitap, akıllarında cevapsız sorular var.
Bizim de!
.
Algı Kalesi, çok duyduğum ancak yeni edindiğim bir kitap. Eserin çıkış noktasını, cümlelere sinmiş kitap kokusunu, soru işaretlerini, bölümler arasındaki soluksuz virgülleri sevdim. ‘Özgür olmanın’ nefes kadar zaruriliğini bir kez daha gördüm.
Sözün özü; bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bilhassa farklı bir eser arayışında olanlara!