Akıllı, becerikli ve neşeli küçük kız, anne babasının giderek
artan kavgalarının farkına varmaya başladı. Akşamları yemek
masasına oturduklarında ortaya çıkan soğuk savaş Audrey’nin
aklını müthiş karıştırıyordu. Hatta evdeki ortam öyle gerginleşmişti
ki bazen gizlice ağlıyordu. Evet, gizlice. Çünkü başkalarının yanında
gözyaşı dökerse azar işitiyordu: “Çocukken bana dikkati kendine
çekmenin terbiyesizlik olduğu öğretildi.
İlgi çekmek için garip davranışlar sergilemek çok ayıptı.
Daima vaktinde gel, derdi annem. Ya da, önce başkalarını düşün.
Kendinden bahsetme. Sen ilginç değilsin. Önemli olan başkaları, derdi.”
Audrey annesiyle babası arasındaki gerginliği hissetse de tabii ki
evlilik sorunları asla çocuğun önünde konuşulmuyordu.
Belçika dengeli bir yerdi. Fakat 1929’da Amerikan ekonomisinin
çöküşüyle birlikte tüm dünya bir maddi krize girmişti. Brüksel’deki
seçmenler özlerinde muhafazakardı. Hükümet ülkedeki ve yurtdışındaki
(örneğin madencilikten büyük gelir getiren Kongo’da) ticareti düzene
sokmak için acil durum yetkileri almıştı. Radikallerin, devrimci
sosyalistlerin ve Alman etkisindeki ulusal toplumcuların iktidara
gelmesi yasaktı ama sayıları endişe verici boyutlara ulaşmıştı.
1934’te Brüksel’deki tüm resmi dairelerde faşistler vardı.
Üstelik kontrol altında değillerdi ve kesinlikle etkiliydiler.
Audrey babasının aşırı muhafazakar politik eğiliminden o sıralar
haberdar değildi. Joseph, faşist ideolojiyi giderek daha çok
benimsiyor, Naziler’in oluşturduğu politik topluluklara katılıyordu.
Aslında hem Joseph’in hem de Ella’nın, Audrey Hepburn’ü
hayatı boyunca utandıran önyargıları vardı.
1935 ilkbaharında Audrey’nin anne babası, Oswald Mosley
liderliğindeki İngiliz Faşist Birliği için adam ve para topluyordu.
26 Nisan’da Mosley’nin haftalık dergisi The Blackshirt’te Ella’nın
bir fotoğrafı ve kusursuz İngilizcesiyle, kocasının kaleminden
çıktığı belli olan yazısı vardı.
“Faşizmin çağrısını duyan ve zafer yolunu aydınlatan ışığı takip
eden bizler, bunca zamandır karanlıkta olduğumuzu anladık.
Nihayet kölelik zincirlerimizi kırdık ve özgürlük yoluna çıktık.
Sir Oswald Mosley’yi izleyen bizler onda gözünü dünyevi değil,
daha büyük amaçlara dikmiş bir lider bulduk. Onun idealizmi,
İngiltere’yi manevi yeniden doğuşun şafağına taşıyacak.”
Ella ve Joseph bu yazının yayımlanmasından on bir gün sonra
Münih’te Hitler’le öğle yemeği yedi. Yanlarında Mosley’nin en
yakın müttefikleri ve Mitford kız kardeşlerden üçü vardı.
Brüksel’e mayıs ortasında döndüler.
Audrey’nin yaş gününü kaçırmışlardı.