Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mandy
Bir Siyah maske tamamıyla deriden yapılmıştı. Gözlerin ve ağzın bulunduğu yerlere dikdörtgen biçimli ince ve dar oyuklar açılmıştı; maskenin göz delikleri hizasından arkaya uzanan bir çift de ince uzun bağcık vardı. Engerek, bağcıkları sıkılaştırdı ve karşısındaki genç kadına bakarken maskeyi başının gerisine doğru iyice çekti. Kızın ismi Mandilla Gill’di. Mandy. Engerek onu iyi tanıyordu. Güzeldi, gençti – tam olarak söylemek gerekirse on dokuz yaşındaydı – ve sandalyeden kıpırdayamamasının nedeni herhangi bir şeyle bağlı olması değil, Engerek’in ona verdiği ilaçlardı. Bundan daha da önemlisi, bu dünyanın soğuk karanlığından az sonra kurtulacaktı. Kurtuluş vakti gelmişti. Harikulade Kaçış. “Lütfen,” dedi. Sesi yumuşaktı, uzaklardan geliyordu ve bir fısıltı bile sayılmazdı. “Her şey yolunda,” dedi Engerek. “Sakın korkma.” Kız yanıt vermek istermiş gibi ona baktı, ama bir şey demedi. Engerek odaya göz attı. İçerisi karanlık ve soğuktu; nemli duvarlardan bayat bir koku yayılıyordu. Zeminin tamamı çer çöple kaplıydı: eski gazeteler, kirli giysiler, aklınıza gelebilecek her türlü çöp vardı. Engerek, çöplerin üstüne basa basa odanın diğer tarafına yürüdü ve pencerenin hemen dışına yerleştirdiği kameraya baktı. Açı kusursuzdu. Öyle olmalıydı. Tatmin olmuş bir ifadeyle arkasına dönüp, kızın önüne çömeldi. Kızın nefes alıp verişi çoktan yavaşlayıp tehlikeli bir seviyeye ulaşmış, gözleri anlamsız ve boş boş bakmaya başlamıştı. Engerek, odanın loşluğunda bile görebiliyordu bunu. Fazla vakit kalmamıştı. “Lütfen,” dedi kız bir kez daha. Sesi bu sefer iyice uzaklardan geliyordu; çok çok uzaklardan. “Sakın korkma,” dedi Engerek, önceki gibi. “Seni azat ediyorum.” Engerek ona gülümsedi. İki eliyle kızın suratını avuçladı. Derin derin gözlerine baktı. Kızın, onun yanında olduğunu görmesini sağladı. “Uç minik kuş,” dedi. “Uç uzaklara.” Böylece, Mandy Gill uçtu. Tâ yükseklere uçtu. İki Mandy Gill’in yaşamı soğuk ve gri bir kış günü sona erdi. Hayatının zarı aleyhine işlemişti. Doğduğu günden bu yana öyle olmamış mıydı zaten? Tek başına, hüzünlü ve ıssız bir yerde ölüp gitmişti. Ölümünün en kötü yanı da önlenebilir oluşuydu. Birilerinin umurunda olsaydı… Jacob Striker isimli cinayet dedektifi, devriye arabasını eski pansiyonun önüne çekerken bunu düşünüyordu. Burası resmen bir bok çukuruydu. Kırık pencereler eski panellerle örtülmüştü, duvarlar çete grafitlileriyle kaplıydı ve ön bahçe toprakla karışık yabani otlarla örtülüydü. Yerin ismi Şanslı Pansiyon’du, ama orada kalanlar pek de şanslı sayılmazlardı. Mandy Gill de bunun en iyi örneğiydi. Pansiyondan son çıkışı, sorgu yargıcının beyaz renkli katı plastik ceset torbasında olacaktı. Adil olmayan bir yaşama onursuz bir son. Oyun bitti. Kaybettin.
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.