Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

OKUNMALI
198] Bil ki Kur’ân üç açıdan huccettir: 1) Kur’ân’ın her sûresi fesâhat ve belâğat açısından huccettir. 2) İçindeki gaybî haberler açısından huccettir. 3) Aklî delillere dikkat çekmesi bakımından huccettir. [199] Çünkü Kur’ân, âdete muhâlif bir şekilde gelmiştir. Daha önce el-Misbâh’ta bu konudan sana biraz bahsetmiştik. Burada sana daha fazla anlatılacağını ümit ediyorum. Şu ânda sana gaybî haberler ve onların yerine geçen şeylerden bahsediyoruz. Daha sonra -inşâallah- son iki bâbda hasmın bu husustaki sorularına ve bunlara cevaplara geçeceğiz. [200] Resûlullah’ın (s.a.) delillerinden ve alâmetlerinden biri, daha önce indirilmiş kitaplardan, onların ihtivâ ettiği Âdem’in (a.s.) yaratılışı, onunla melekler arasında geçenlerden, çocuğuyla geçen şeylerden ve şeytanla arasında geçen şeylerden, Nûh’un (a.s.) kavmi ile arasında geçen şeylerden, sonra İbrâhîm, İshâk, Ya‘kûb, esbât [onların soyundan gelenler], Îsâ, Eyyûb, Hârûn ve diğer peygamberlerden -Allah hepsine salât etsin-haber vermesidir. Halbuki Resûlullah, o kitapları okumamıştı, içindekileri bilmiyordu, o kitapların halkına gitmemişti ve onlar da ona gelmemişlerdi. Sen biliyorsun ki Resûlullah bunları Allah’ın vahyetmesi ve O’nun muttali kılması yoluyla bilmektedir. Bunlar, ancak Allah’ın (a.c.) vahyi ile doğrulanabilecek büyük haberlerdir. [201] Birisi şöyle diyebilir: “Onun [ Muhammed’in], o kitapları okumadığını, o kitapların halkına gitmediğini ve onların da ona gelmediklerini nereden biliyorsunuz? Halbuki siz onun zamanını idrâk etmediniz. Zamanındaki düşmanları, Evvelkilerin masalları, onları yazdırmış, sabah akşam onlar kendisine okunuyor (Furkân, 25/5) dediler. Yine dediler ki: Bu ( Kur’ân), yalandan başka bir şey değildir. ( Muhammed) onu uydurdu, başka bir topluluk (yahudiler veya başkaları) da kendisine yardım etti (Furkân, 25/4).” [202] Biz de şöyle cevap veririz: “Biz, onun düşmanlarının bu iddialarda bulunmadıklarını söylemedik. Onların amacı onun aleyhine huccet getirmek değildi. Bilakis onun hücceti karşısında aciz kaldıkları zaman bu iddialarda bulundular. Biz, onun zamanında yaşamamış isek de, onun o kitapları okumadığını, onları yazdırmadığını, o kitapların halkına gitmediğini, onların da ona gelmediklerini ve bunları hiç kimseden öğrenmediğini biliyoruz. Çünkü ilimlerden herhangi birini öğrenen hiçbir kimse yoktur ki bir takım aşamalardan ve seviyelerden geçmesin. Bu aşamalardan ilki, bu ilim ve sanatın kimlerde olduğunu araştırması ve sormasıdır. Sonra o ilim ehline gitmesi ve onların sohbetine devam etmesidir. Yine o, bazen başlangıç seviyesinde, sonra orta seviyede ve sonra da ileri derecede mâhir olur. Bu durumların hepsi onun zamanındaki insanlar tarafından bilinmektedir. Onların bunu bilmemesi ve Resûlullah’ın da kim olursa olsun herhangi bir kimseden gizlemesi mümkün değildir. Eğer Resûlullah (s.a.) böyle bir ilim almış ve onu gizlemiş olsaydı bile, bu onun en büyük âyetlerinden ve mûcizelerinden olurdu. Çünkü bu durumda hârikulâde bir şey olmuş olurdu.” [203] Ayrıca Resûlullah’ın hasımları ona iddia ettiğinden daha çok bilgi verirdi. Eğer hasım bunu, herhangi bir insan için gizlese ve saklasa da, Muhammed (s.a.) için saklamazdı. Çünkü onun Kureyş, yakın akrabaları, ailesi, yahudiler ve hıristiyanların dâhileri ve başkalarından düşmanı, araştıranı, durumunu takip edeni ve hâllerini inceleyeni çoktu. Onlar, onu titizlikle araştırıyorlardı. Çünkü Resûlullah çok büyük bir iddiada bulunmuş, onların iftiracı ve yalancı olduklarını, kendisinin ise doğru olduğunu iddia etmişti ve hiçbir zaman yalan konuşmamasını ve çelişkiye düşmemesini onlara karşı huccet getirmişti. Ona tâbi olanlar da, sâdık bir nebî olduğu için ona tâbi olmuşlardı. Resûlullah’ın dost ve düşmanları, onun menşeini, gelişimini ve evini biliyordu. Resûlullah, onlarla birlikte sefere çıktı, yetişti ve büyüdü. Onun eşleri, hem düşmanlarının hem de nübüvvetinin doğruluğuna inanan dostlarının kızlarıydı. Eşleri onun nübüvvetine ve doğruluğuna inanıyorlardı. [204] Şimdi böyle bir durumda olan kimse, bir dilde veya muhtelif dillerde yazı yazmayı öğrenecek, yazacak ve okuyacak, lugat ehline gidecek, onların sohbetine katılacak ve onlardan ilim alacak da bunu eşlerinden, akrabalarından, dost ve düşmanlarından gizleyecek!? Olayları düşünen ve kavramaya çalışan kimse böyle bir şeye inanmaz. Hatta Resûlullah (s.a.) bir gün, hatta bir saat bile bunları yapmış olsaydı, ona mahsus olarak zikrettiğimiz durumlardan dolayı, evvelkiler ve sonrakiler onun bu durumunu mutlaka bilirlerdi. Bunu iddia eden ile onun “Yahudiliğe girdiği ve zâhiren yahudi göründüğünü, bir defasında Bâbek’te, bir defasında Beytu’l-Makdis’te ikâmet ettiğini, bir ara hıristiyanlığa girdiğini, rahip elbisesi giydiğini, kiliselerde ikâmet ettiğini, bir müddet Rûm beldelerine gittiğini, hıristiyanların orucunu tuttuğunu, onların bayramlarına katıldığını, rahipler gibi başının ortasını tıraş ettirdiğini, bütün bunları yaptığını, fakat ailesinden, eşlerinden, dost ve düşmanlarından gizlediğini” iddia eden kimse arasında bir fark yoktur. [205] Allah sana merhamet etsin! Sen bu âyeti/mûcizeyi iyi düşün. Bu çok büyük ve yüce bir âyettir. Resûlullah için sadece bu âyet olsaydı, yeter ve artardı. Bak! Nûh (a.s.) kıssasını anlattıktan sonra nasıl diyor: (Ey Muhammed!) Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Ne sen, ne de kavmin, daha önce bunları bilmiyordunuz. O halde sabret! Şüphesiz ki sonuç (Allah’a âsî olmaktan) sakınanlarındır (Hûd, 11/49). Bak! Hem dostları hem de düşmanları işitecek şekilde Allah ona nasıl diyor: “Bunlar, senin ve kavminin bildiği şeyler değildir.”
·
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.