fışkırır Ruhi Mücerret gibi!..¶¶Mezar taşlarındaki ölüm tarihleri, ölülerin bizi kaç yıldır beklediğini gösterir.¶¶
¶¶Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Çünkü hiçbir şey görüntüden ibaret değildir.¶¶
Kitabımız Coca-Cola ve Pepsi gemisinin çarpmasıyla başlıyor... Evet yanlış okumadınız :)) Deniz yanıyor ve her yer kan revan içinde...
Murat Menteş'in kelime, kurgu ve absürt anlatımı ile harika bir yolculuk desem çok az abartmış olacağım ve postmodernizm olgusunu kullanım biçimini aktarmak hayli zor olacak benim için... Sadece alınıp okunması gereken bir kitap demek ne kadar basite indirgenmiş olarak algılansa da, bir o kadar da haklılığın pik yaptığı bir nokta. Alın okuyun daaa!..:))
Kemerler bağlansın yolculuk başlasın o zaman!;))
Yolculuğumuz Ruhi Mücerret'in arkadaşının ölmeden önce Masum Cici 'yi öldürmesini vasiyet ederek başlıyor. 100 yaşındaki İstiklal Gazisi Ruhi Mücerret; hayatındaki tek dostunun isteğini yerine getirmek için gereken her şeyi yapacaktır.
Bu esnada Ruhi amca Civan Kazanova ile tanışır, daha doğrusu zaten tanışılması için bir zemin hazırlanmıştır. Maşa olarak kullanılacak olan Bay Kazanova, özünde iyi bir insan kırıntılarından olsa gerek; olayların yönünü masum olmayan Masum Cici aleyhine çevirecektir.
Benim yaşım izlemem açısından tutmuyor ama klişeleşmiş tabiriyle tam bir Dallas edasıyla yaşanıyor her şey. Ölenler diriliyor daha doğrusu ölmüş süsü verilmişler, ajan'sı afetler, yeri geliyor kimin eli kimin cebindeler, matkapla delinen kafalar :)) çip'ler yerleşiyor, çıkıyorlar, alındığı sanılınan intikamlar, ama oysa ki alınmış oluyorlar, Bi bakıyorum Ruhi amca camide Avni Vav ile cuma hutbesi tadında bir sohbette...Kafamda kentsel dönüşümler bir türlü vuku bulmuyor... :))
Namazında niyazında olan Ruhi Mücerret; öldürülmesi istenilen Masum Cici'nin ne kadar kötü biri olduğu gerçeği değişmese de, ilk kez birini öldürecek olması onu ahiret hayatı ile ilgili endişelere sokmuyor da değil aslında.
Bu yapılacak olanlar ve hissettiklerimiz bizi hangi mertebeye ulaştırır bilinmez ama oldukça yorucu bir vicdan muhasebesi olduğu kesindir.
Mecbur kılınan ya da kendimize direttiğimiz şeylerin sonunda ; asıl olması gerekeni hep bir umut içinde temenni ediyoruz.
Umut dediğimiz şey insanı vahşete de sürükler, güzelliklere de... Umut dediğimiz şey bazen insana keşke dedirtir, bazen de iyi ki. Bunları belirlemenin çoğu zaman elimizde olmadığını düşünürüz. Halbuki bazen elimizdedir fakat biz sadece görmek istemeyiz. Bazen 'keşke' diyeceğimizi bile bile hata yaparız. Hata dediğim şeyi öyle çok büyük bir şey olarak görmenize de gerek yok. Keşke diyorsak küçük bir şey de olsa hatadır. Ama keşke de çok şey ekler bize. Hayat önümüze çok seçenek sunar. Misal; iyi olmakta bizim elimizdedir, kötü olmakta. Hayat elbette bazen istemediğimiz seçeneği işaretletebilir bize. Bu sefer de umut girer işte içeri. İçinizde hep bir nebze de olsa umut olsun. Şimdi, yani bugünden sonra, yeni bir gün başlayacak. Eğer seçeneğinizi değiştirmek isterseniz iyi bir bahane olabilir size bu. Mesela "bugün ..." ile başlayan hedefler belirleyebilirsiniz. Aslında yeni bir günün başlaması pek bir şey değiştirmeyecek ama dedim ya banane işte. Siz yeter ki bir şeyler yapmak isteyin.
Mesela yarın Ruhi Mücerret 'i alıp okuyabilirsiniz. Bu yazdıklarımın amacının ne olduğunu daha iyi anlarsınız hem. Güzel bir başlangıç olur.
Başlamak için başlamayı hedeflemek gerek.(güzel laf yaz bunu bir kenara) :))
Sonlara doğru sevdiğim alıntılarıda şuracığa iliştireyim...
"En büyük dertler ve belalar, kabul etmediğiz hatalarımızdan kaynaklanır."S.257
"Binalar, insanlardan uzun yaşar. Tapu kimde olursa olsun, her bina her şehirdeki herkesindir." S. 263
"Gelinlik giymiş birine sakın güvenme. Özellikle kadınsa."S. 275
(Ama oldu mu bu şimdi Ruhi Mücerret Bey Amcacığım! :))
Sen çok yaşa emi Ruhi Mücerret :)) duysan beni de kurşuna dizersin demi. Bak ben de senden önce ölüyorum galiba, Duf! Duf! Duf!
Okur kalın...