Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

112 syf.
4/10 puan verdi
·
3 günde okudu
NOT:İçerik hakkında biraz bilgi vardır,dikkatinize! Kitapla ilgili izlenimlerimi yazmadan önce yazarla ilgili bilgi vermek sanırım yazdıklarını anlamak açısından faydalı olacak.Selahattin Enis,1892'de Antalya'da doğmuş.Baba tarafı Gürcistan'ın Atabey hanedanından gelir.Hatta soyadı kanunundan sonra Atabeyoğlu soyadını alır.Jandarma Albayı olan babasının görevi dolayısıyla çocukluğunu Urfa ve Konya'da geçirir. Daha 12 yaşındayken Konya Anadolu Gazetesi'nde ilk yazısı "Hüsn-i Malûl" yayımlanır.İstanbul'a gelir ve zenginlik ve eğlence dolu bir hayatın içine girer.Eserlerinde bu hayata dair izlenimlerini yansıtmıştır.Yazar bir süre tıp fakültesinde okumuş. "Teşrihhanede(Otopsi Odasında)" adlı hikayesinin altyapısı sanırım o zamanlarda oluşmuş. Enis, daha sonra tıp fakültesini bırakıp hukuk fakültesine geçmiş. I.Dünya Savaşı çıkınca okulunu yarım bırakmak zorunda kalıp askere alınmış ancak cepheye gönderilmemiş,hizmetini İstanbul'da tamamlamış.Bir süre de olsa hukuk fakültesinde okumasının yansımasını yine eserinde görmek mümkün çünkü hak hukuk sorunlarına sıkça değinmiş. Çeşitli memurluklara girip çıkan yazar aynı zamanda birçok gazetede değişik görevlerde bulunmuş.Tüm bu zaman zarfında edebiyattan da kopmayıp birçok hikaye ve roman yazmış.Yazdıkları o dönemde oldukça cesur ve açık saçık bulunduğu için kütüphanelere kabul edilmemiş,bir çoğu da bu sebeple kaybolmuş.Enis,1942'de altı gün süren bir zatürre sonucu vefat etmiştir. Kitaba gelecek olursak açıkçası benim en çok beğendiğim yazarın edebi dilinin zenginliğiydi.Neredeyse Ahmet Hamdi Tanpınar gibi zengin bir dili var.İfadeleri,betimlemeleri oldukça güçlü.Duygular çok iyi,çok canlı bir şekilde yansıtılmış ve eserin geneli karamsar bir havada ilerlemesine rağmen yazarın dili sayesinde insanı sıkmadan,boğmadan akıp gidiyor.Gerçekten okurken hiç sıkılmadım.Fakat yazarın kadınlar hakkındaki görüşleri insanı rahatsız ediyor.Eserde yer alan onca hikaye içerisinde bir şekilde ölüp gitmeyen veya öldürülmeyen ya da kötü yola sapmamış sadece iki üç kadın vardı.Elbette eleştirdiği erkekler de var fakat bunlar genelde zengin ve sefahate düşmüş insanlarla bir kadına tutulmuş yani yazarın zavallı gördüğü kişiler. Yani genel olarak bakıldığında kadından sanki bir düşmandan bahseder gibi bahsediliyor.Hele son hikayesinde hastalıklardan,kötülüklerden,yozlaşmadan,dünyada gelmiş geçmiş neredeyse bütün olumsuz şeylerden kadın vücudunu suçlaması gerçekten insanı kızdırıyor.Yazarın eserinde yazdıkları sadece kahramanlarının sarfettiği sözler de değil,bizzat kendi düşünceleri.Bunu "Dayak" adlı hikayesine bir okurun tepkisine yazdığı cevaptan anlamak mümkün.Bu mektupta erkeğin kadından üstün olması gerektiğini,kadının başının üzerinde daima erkeğin yumruğunu,sırtında kırbacını hissetmesi gerektiğini,ancak bu sayede eşinden korkup ona hürmet edeceğini ifade etmiş. Fakat kadınlar hakkındaki bu hastalıklı düşüncelerine rağmen kadın vücuduna da bir o kadar hayran ki,bu durumu hikayelerindeki birçok çümleden çıkarabiliyorsunuz.Bence yazarın kadınlara karşı olumsuz görüşleri onlara karşı aşırı zaafından kaynaklanıyor.Çünkü yine eserindeki bir cümlede kadınları kuvvetli,erkekleri onlara karşı zaafı olan varlıklar olarak anlatmış.Sonuç olarak ben yazarın sadece edebi dilini beğendim,yazdıkları içerisine sıkıştırdığı fikirleri,bazı yerlerdeki aşağılayıcı ifadeleri bana çok itici geldi. Ancak okunmasın diyemem elbet. Merak edenlere iyi okumalar dilerim.
Bataklık Çiçeği
Bataklık ÇiçeğiSalahaddin Enis · Ayrıntı Yayınları · 2018387 okunma
·
264 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.